five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.453
- Tepki
- 3.954
- Yaş
- 52
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
18/09/2013 – 5. Gün Stavros – Selanik
Kaldığımız pansiyonda kahvaltı olmadığı için akşam marketten kahvaltılık almıştık. Uğur sabah erken açılan fırından da ekmek aldı. Şahane bir kahvaltının ardından yola koyulduk. Deniz kıyısından ayrılıyorduk artık. Stavros’dan ayrıldıktan hemen sonra yol dar bir geçitle içerilere doğru giriyordu. İkli yanda sık ormanların arasında geçen yolda, sabah saatlerinde hava kapalı olmasına rağmen keyifli ilerliyor arada da böğürtlenlere dalıyorduk. Geçidin bitiminde, önümüzde geniş bir düzlük uzanıyordu.
Halkidiki’nin kuzeyinden, Volvi ve Koronia göllerinin güneyinden devam eden yol Selanik’e kadar denizi görmüyordu. Otoban da göllerin kuzeyinden geçirilmişti. Tırların yoğunluğundan dikkatle ilerlediğimiz bir yol olsa da etrafı ve özellikle Volvi gölünün manzarası hoşumuza gitmişti.
Stavros’la Selanik arasındaki yolun ilk 1/3’lük kısmını daha yeni geçmiştik ki karşıdan gelen iki bisikletli ile karşılaştık. Ön ve arka bagajları epeyce yüklü olan bisikletlerle seyahat edenlerin bu sefer isimleri sormayı akıl edebildim. Marco ve Margarita çiftiydi bisikletliler. Epeyce sohbet ettik kendileriyle ve hikayelerini öğrendik. İstanbul’a gidiyorlarmış. WarmShowers adlı siteden tanıştıkları arkadaşlarıyla buluşacak ve İstanbul’u gezeceklermiş. 5 haftalık turdalarmış. Marco’ya mesleğini de sormayı ihmal etmedim. Fizyoterapist olduğunu söyledi. İstanbul’dan otobüsle Pamukkale’ye gidip oraları gezdikten sonra İstanbul’dan İtalya’ya uçakla döneceklermiş. İzmir’e giden iki Yunanlı bisikletli gibi iki İtalyan’ın da uçakla dönmesi Uğur’la bana ilginç gelmişti. Biz olsak uçağa bisikleti koymakta tereddüt ederiz diye düşündük. Vedalaştık ve iki farklı yöne doğru ilerlerken bir kez daha bizim bu kadar zamanımız olsa diye hayal kurmaya başladık Uğur’la.
Yola devam ederken karşımızda Halkidiki ayrımını görünce özellikle durup fotoğraf çektirmek istedim. Aslında daha uzun bir zamanımız olsa Selanik’e bu yoldan değil de daha güneyde Halkidiki yarımadalarının kıyısından gitmek isterdim ama bize en az 2 güne mal olurdu. Fakat hem daha gizemli hem de daha eğlenceli olurdu kesinlikle. Denize doğru birbirine paralel uzanan üç yarımadayı görmek ve bunlardan birinin de Aynaros olması…
Koronia adıyla haritada göl olarak görünen yer aslında tamamen kurumuş bir gölün dümdüz tabanıydı. Bembeyaz bir tuz gölü görüntüsündeydi ama belki de aslında bu mevsimde (güneşli bir Eylül ayı) böyleydi. Göl alanını geçerken Selanik’in aslında solumuzda kalan dağ sırasının arkasında olduğunu biliyorduk haritaya göre ama hem ana yoldan ayrılmamak hem de yokuş çıkmamak için devam ettik. Ama yokuştan kaçamadık tabi. Çünkü yolun sonunda otobanla birleşen yol Selanik’e ulaşmak için o dağ sırasını aşıyordu. Güneşin oldukça sıcak bir zamanda tırmanıyorduk. Tepeye vardığımızda deniz kıyısındaki Selanik manzarası çok güzel ve tanıdık görünüyordu. Şehri İzmir’e benzetmiştim. Denizi, yamaca kurulmuş olması ve manzarasıyla. Akşam vakti yapacağımız deniz kıyısındaki gezintimizi de İzmir’de kordonda yaptığımız yürüyüşe benzetip, Yunanistan’ın İzmir’i diyecektim daha sonra soranlara…
Selanik’te ilk hedefimiz Atatürk’ün evini ziyaret etmekti. Tabi kapanmadan varmamız gerekiyordu Çünkü 17:00’de kapanıyordu. Trafik oldukça yoğundu biz de zaman kaybetmeden adrese ulaşmaya çalışıyorduk. Bu tür durumlarda en büyük yardımcımız telefondaki harita oluyordu. Yerimizi harita üzerinde belirleyip doğru kavşaklarda doğru yönlere geçmemiz zamanlama açısından da önemliydi. Uğur da telefondan yönleri takip konusunda çok iyiydi. O önde ben arkada merkeze doğru inen ana yoldan içeriye, denize paralel caddelerden birine girdik. Yol düz bir şekilde ilerken biz de trafiğe çok dikkat ederek ilerliyorduk. Bu arada da Selanik’e geliş amacımız olan Atatürk’ün doğduğu evi görme heyecanımız da giderek yükseliyordu. Evin konumu konusunda tek bildiğimiz Türkiye’nin Selanik Konsolosluğu’nun bahçesinde olduğuydu. Nihayet varmamız gereken sokağa geldiğimizde önce konsolosluk binasını, sonra da ilkokul kitaplarımızda küçük Mustafa’nın doğduğu o pembe boyalı evi görmüştük. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu ev karşımızdaydı işte. Kendi kendime “Buraya bunun için geldim.” dedim. Hem sevindim hem de çok gururlandım. Aynı zamanda da hayal kırıklığına uğradım. Çünkü bizim taa ilkokul çağlarımızda kitaplarımızda resimlerin gördüğümüz ev bir ara sokaktaydı. Cadde cephesinde konsolosluk binası vardı. Tüm konsolosluk yüksek tel örgülerle çevrilmişti ve Atatürk’ün doğduğu ev tarafında da bu tel örgüler devam ediyordu. Yani aynı bahçenin içindeydi iki yapı ama arada konsolosluğu ayıran bu tel örgü uzanıyordu. Hemen evin dış görüntüsünü incelemeye başlamıştık. Sanki o kitaplarda gördüğümüz pembelikte değildi. Daha açık bir renkte boyanmıştı. Yakın zamanda restorasyonun bittiğinde haberdar olduğumuz için yeni boyandığını tahmin ediyorduk. Hemen evin ve önünde de kendimizin fotoğraflarını çekmeye koyulduk. Tabi bu kolay olmadı. Fotoğraf makinam geniş açılı bir objektife sahip olmadığından uzaktan fotoğraf çekmem gerekiyordu. Karşı kaldırımdan fotoğraf çekmeye çalıştığımda da araya sokaktan geçen araçlar giriyordu. Bekleye bekleye fotoğrafları çekmeye başladık. Tabi ki kadraja bizi buralara kadar getiren bisikletlerimiz de girmeliydi. Biz fotoğraf çekmeye çalışırken yanda yine fotoğraf çekmeye çalışan Türk ikili gördük. Biz onların onlar da bizim fotoğraflarımız çekerek birbirimize yardımcı olduk. İçeri girme zamanı geldiğinde girişin arkadaki kapıdan yapıldığını gördük. Bisikletleri içeri almadıkları için kapının karşısına kilitledik. İçeri girdik. Girişte herhangi bir ücret alınmıyordu. Kapıda bir güvenlik görevlisi vardı. Merhabalaşıp Türkiye’den bisikletle geldiğimizi söyledik. Bu sene Türkiye’den gelen 4. Bisikletli grupmuşuz. Evin kapısından içeri girerken bizi görevli hanımefendi karşıladı. Evle ve restorasyon süreci ile ilgili bilgi verdi. Yaklaşık 2 ay önce tamamlanan restorasyon süresince evdeki eşyalar, Selanik’te depolama şartları uygun olan bir yer bulunmadığı için Türkiye’ye gönderilmiş. İzmit ve Samsun’daki Atatürk evlerinde sergileniyormuş. Girişte evin eski halinde eşyaların yerleşimini gösteren bir maketle karşılaştık. Sadece mutfak bölümünde eşya sergileniyordu. Diğer odalarda herhangi bir eşya yoktu. Tabi bu durum bizden önce gelen ziyaretçilerde olduğu gibi bizde de biraz hayal kırıklığı yarattı. Müzede görevli olanlar 2 aylık geçici görevle Türkiye’deki müzelerden görevlendiriliyormuş. Bize evi gezdiren görevli de Bandırma Müzesi’nde çalışıyormuş. Bize ev ve eşyalar konusunda detaylı bilgi verdi. Aslında ziyaretçilerin beklediğinin aksine Atatürk’ün kişisel eşyalarının haricinde evdeki diğer eşyalarının aile tarafından kullanılan eşyalar olmadığını söyledi. Tabi gelenler odaları boş görünce yadırgıyorlarmış bu durumu. Duvarlarda, pencerelerde dönemin bilgileri ve fotoğraflarının yansıtılması vs. görüntüler modern müzecilik yöntemleri içinde olsa da beklentileri karşılamaktan uzaktaydı. Bizi en çok etkileyen üst kattaki büyük odada sergilenen silikon Atatürk heykeli oldu. Bir Türk heykeltraş tarafından yapılmış, oturan bir Atatürk heykeli. Gerçekçiliği bizi oldukça etkilemişti. Yanında fotoğraf çektirirken sanki az sonra kalkıp gidecekmiş gibi görünüyordu. Londra’daki Madam Tussaud müzesindeki yenilenen Atatürk heykelinden bile daha iyi olduğunu söylüyorlarmış iki heykeli de görenler. Evin bodrum katı da çocuklar için eğitici ve öğretici bir oyun alanına dönüştürülmüş. Tekrar bahçeye indiğimizde tam karşımızda küçük Mustafa’nın gölgesinde oynadığı ağaç vardı. Bu da çok ilginçti bir duygu yaratıyordu bizde. Dünyanın gördüğü en büyük liderlerden birinin bir zamanlar altında oturduğu ağacın yanında duruyorduk. Ziyaretçilerin isim ve geldikleri yerin yazıldığı listeye adımız yazdıktan sonra vedalaşıp ayrıldık. Karşı kaldırımda Atatürk’ün evi ile ilgili hediyelik eşyaların satıldığı mağazayı dolaştık. (Tam karşıdaki Müze kafe’nin önünde Türkçe “demleme çay” yazıyordu. Tekrar buraya geldiğimizde Yunanistan dahilinde içebildiğim tek demleme çayı burada içtim. )
Müzedeki görevliden gezilecek yerler hakkında bilgi almıştık. Bu yerlerden biri de Yedikule Zindanları denilen yerdi. Bunun için epeyce yokuş çıkmamız gerekti. Yukarıdan Selanik manzarası çok güzel görünse de biz yeri bulamamıştık. Sonunda bir kule bulup onu görmek üzere bisikletlerimizi park ettik. Trigon kulesi adındaki bu kule Selanik’in tepesindeki surların bulunduğu bölgedeydi. İçi içe geçmiş iki kule yapısında, içinde çok sayıda geçidin olduğu bir kuleydi. Manzara da muhteşemdi tabi.
Uğur oteli çoktan bulmuştu internette. Bu cadde, şu sokak derken biraz araştırmadan sonra yerini bulduk. Uğur genelde merkeze yakın yerleri seçiyordu. Burası da sahile yakın bir yerdi. Yerleştikten sonra yemek ve dolaşmak amacıyla dışarı çıktık. Ana caddede yürürken ortalıkta bir hareketlilik olduğunu hissettik. Uzaklarda koşuşan insanlar, polis araçları, siren sesleri, herkesin dikkatle baktığı noktalarda devrilmiş ve yanan çöp konteynerleri vs. görünüyordu. Tüm bu hareketliliğin bir protesto gösterisine ait olduğunu sonradan öğrendik. Yunanistan’daki sağ görüşlü ve ırkçı söylemleri olan Altın Şafak Partisi’nin bir sempatizanı sol görüşlü bir rap şarkıcısını bıçaklayarak öldürmüş. Bunun üzerine de ülke çapında yoğun protesto gösterileri düzenlenmişti. (Daha sonra bu protestoları Katerini ve Atina’da da görecektik.)
Yürüyerek vardığımız deniz kıyısında ortam bana bir kez daha İzmir gibiydi.. Kıyı boyu yürüyüp Beyaz Kule’ye ulaştık. Beyaz Kule bana Alanya’daki Kızıl Kule’yi hatırlattı. Renkleri haricinde her ikisi de geniş ve yüksek bir kale burcu görüntüsünde kulelerdi. Bu kadar benzer olmaları da oldukça ilginçti.
Selanik’e varmıştık ve bu akşam artık bir yemek organizasyonu yapmamız ve Yunanistan’da Taverna adı verilen restoranlardan birinde Yunan müziği dinlememiz farz olmuştu. Daha doğrusu bu Uğur’un planıydı. Arkadaşlarından öğrendiği bir yeri bulduk sora sora. Ara sokakta ahşap masaları olan klasik bir yerdi. Ama müzikleri güzeldi doğrusu. Balık ve meze orijinli yemekte Uğur’a Uzo eşlik ediyordu.
Yemek sonrası kısa bir gezintiden sonra otele döndük ve yattık.
VDO MC 2.0 WL verileri
Çıkış : 09:00
Varış : 15:00
Mesafe : 88,26 km
Sürüş Süresi : 05:03 saat
Ortalama hız : 17,47 km/s
Max. Hız : 53,62 km/s
Ortalama Eğim Çıkış : %5
Max Eğim Çıkış : %13
Ortalama Eğim İniş : %-3
Max Eğim İniş : %-12
(link) (link) [/URL]
http://s5.postimg.org/d4c27kzfr/5_Stavros_Selanik.png
.
Stavros’tan içerilere doğru…
http://s5.postimg.org/g1454zbl3/IMG_0253_800x600.jpg
.
http://s5.postimg.org/hjzj9yi5j/IMG_0256_600x800.jpg
.
Kahvaltı sonrası böğürtlen ziyafeti. Alttakiler tatlı, üsttekiler ekşi
http://s5.postimg.org/3wth1qo2v/IMG_0258_800x600.jpg
.
Halkidiki ayrımında
http://s5.postimg.org/pgk0i6tlz/IMG_0261_600x800.jpg
.
Volvi Gölü
http://s5.postimg.org/j1kzlimw7/IMG_0263_800x600.jpg
.
Marco ve Margarita ile birlikte
http://s5.postimg.org/sbx3p1xlz/IMG_0271_800x600.jpg
.
Ve işte o an… Atatürk’ün doğduğu evdeyiz.
http://s5.postimg.org/6iw4g790n/IMG_0985_800x600.jpg
.
Bir kareyi de bizi buraya getiren bisikletime ayırdım
http://s5.postimg.org/pzgu2q44n/IMG_0986_800x600.jpg
.
Cumhuriyetimizin 10. Yılında Atatürk’ün doğduğu evi belirtmek amacıyla konmuş olan mermer levha
http://s5.postimg.org/86zv8lc9z/IMG_0988_800x600.jpg
.
Uğur’la birlikte Atatürk’ün doğduğu evin önündeyiz.
http://s5.postimg.org/lrywwg8yv/IMG_0275_600x800.jpg
.
http://s5.postimg.org/9ajzkjwx3/IMG_0989_800x600.jpg
.
http://s5.postimg.org/oo92u98iv/IMG_0990_600x800.jpg
.
http://s5.postimg.org/j82tiz4h3/20130918_154623_600x800.jpg
.
Evde şu an mutfak haricinde eşya bulunmuyor
http://s5.postimg.org/j2mnq77tz/IMG_0992_600x800.jpg
.
İlk görüşte evin içinde eşya bulunmaması insanı yadırgatan bir durum
http://s5.postimg.org/h6zvf1izr/IMG_0993_800x600.jpg
.
İçeriden evin girişi
http://s5.postimg.org/r0txubrdz/IMG_0280_800x600.jpg
.
Yine mutfak…
http://s5.postimg.org/8784xbt5z/IMG_0282_600x800.jpg
.
Atatürk’ün doğduğu oda
http://s5.postimg.org/7217ph0fb/IMG_0996_800x600.jpg
.
Son derece gerçekçi duran silikon Atatürk heykeli
http://s5.postimg.org/fui6d5lk7/IMG_0999_600x800.jpg
.
İşte bu an beni en çok duygulandıran ve gururlandıran an
http://s5.postimg.org/jpyfi7azr/IMG_0293_800x600.jpg
.
Trigon Kulesi’nin altından Selanik manzarası
http://s5.postimg.org/o80qaar1j/IMG_0305_800x600.jpg
.
Trigon Kulesi
http://s5.postimg.org/824dnnluv/IMG_0307_800x600.jpg
.
Selanik’in Doğu kıyıları (Buraya gelebilmek için epeyce yokuş çıktık )
http://s5.postimg.org/3u9lewkfb/IMG_0310_800x600.jpg
.
Bu taraf da Batı kıyıları…
http://s5.postimg.org/5i8qtjyav/IMG_0317_800x600.jpg
.
Tepedeki surlar…
http://s5.postimg.org/bbisu49yf/IMG_0318_800x600.jpg
.
Akşam şehir içinde dolaşırken yanından geçtiğimiz “archeological site”
http://s5.postimg.org/abx3c5k6f/IMG_0333_800x600.jpg
.
Selanik’te sokaklarda protesto gösterileri var.
http://s5.postimg.org/z6gl6850n/IMG_0340_800x600.jpg
.
http://s5.postimg.org/n21bp8s4n/IMG_0352_600x800.jpg
.
Uğur’un uzo tabağı
http://s5.postimg.org/i77mqytt3/IMG_0357_600x800.jpg
Kaldığımız pansiyonda kahvaltı olmadığı için akşam marketten kahvaltılık almıştık. Uğur sabah erken açılan fırından da ekmek aldı. Şahane bir kahvaltının ardından yola koyulduk. Deniz kıyısından ayrılıyorduk artık. Stavros’dan ayrıldıktan hemen sonra yol dar bir geçitle içerilere doğru giriyordu. İkli yanda sık ormanların arasında geçen yolda, sabah saatlerinde hava kapalı olmasına rağmen keyifli ilerliyor arada da böğürtlenlere dalıyorduk. Geçidin bitiminde, önümüzde geniş bir düzlük uzanıyordu.
Halkidiki’nin kuzeyinden, Volvi ve Koronia göllerinin güneyinden devam eden yol Selanik’e kadar denizi görmüyordu. Otoban da göllerin kuzeyinden geçirilmişti. Tırların yoğunluğundan dikkatle ilerlediğimiz bir yol olsa da etrafı ve özellikle Volvi gölünün manzarası hoşumuza gitmişti.
Stavros’la Selanik arasındaki yolun ilk 1/3’lük kısmını daha yeni geçmiştik ki karşıdan gelen iki bisikletli ile karşılaştık. Ön ve arka bagajları epeyce yüklü olan bisikletlerle seyahat edenlerin bu sefer isimleri sormayı akıl edebildim. Marco ve Margarita çiftiydi bisikletliler. Epeyce sohbet ettik kendileriyle ve hikayelerini öğrendik. İstanbul’a gidiyorlarmış. WarmShowers adlı siteden tanıştıkları arkadaşlarıyla buluşacak ve İstanbul’u gezeceklermiş. 5 haftalık turdalarmış. Marco’ya mesleğini de sormayı ihmal etmedim. Fizyoterapist olduğunu söyledi. İstanbul’dan otobüsle Pamukkale’ye gidip oraları gezdikten sonra İstanbul’dan İtalya’ya uçakla döneceklermiş. İzmir’e giden iki Yunanlı bisikletli gibi iki İtalyan’ın da uçakla dönmesi Uğur’la bana ilginç gelmişti. Biz olsak uçağa bisikleti koymakta tereddüt ederiz diye düşündük. Vedalaştık ve iki farklı yöne doğru ilerlerken bir kez daha bizim bu kadar zamanımız olsa diye hayal kurmaya başladık Uğur’la.
Yola devam ederken karşımızda Halkidiki ayrımını görünce özellikle durup fotoğraf çektirmek istedim. Aslında daha uzun bir zamanımız olsa Selanik’e bu yoldan değil de daha güneyde Halkidiki yarımadalarının kıyısından gitmek isterdim ama bize en az 2 güne mal olurdu. Fakat hem daha gizemli hem de daha eğlenceli olurdu kesinlikle. Denize doğru birbirine paralel uzanan üç yarımadayı görmek ve bunlardan birinin de Aynaros olması…
Koronia adıyla haritada göl olarak görünen yer aslında tamamen kurumuş bir gölün dümdüz tabanıydı. Bembeyaz bir tuz gölü görüntüsündeydi ama belki de aslında bu mevsimde (güneşli bir Eylül ayı) böyleydi. Göl alanını geçerken Selanik’in aslında solumuzda kalan dağ sırasının arkasında olduğunu biliyorduk haritaya göre ama hem ana yoldan ayrılmamak hem de yokuş çıkmamak için devam ettik. Ama yokuştan kaçamadık tabi. Çünkü yolun sonunda otobanla birleşen yol Selanik’e ulaşmak için o dağ sırasını aşıyordu. Güneşin oldukça sıcak bir zamanda tırmanıyorduk. Tepeye vardığımızda deniz kıyısındaki Selanik manzarası çok güzel ve tanıdık görünüyordu. Şehri İzmir’e benzetmiştim. Denizi, yamaca kurulmuş olması ve manzarasıyla. Akşam vakti yapacağımız deniz kıyısındaki gezintimizi de İzmir’de kordonda yaptığımız yürüyüşe benzetip, Yunanistan’ın İzmir’i diyecektim daha sonra soranlara…
Selanik’te ilk hedefimiz Atatürk’ün evini ziyaret etmekti. Tabi kapanmadan varmamız gerekiyordu Çünkü 17:00’de kapanıyordu. Trafik oldukça yoğundu biz de zaman kaybetmeden adrese ulaşmaya çalışıyorduk. Bu tür durumlarda en büyük yardımcımız telefondaki harita oluyordu. Yerimizi harita üzerinde belirleyip doğru kavşaklarda doğru yönlere geçmemiz zamanlama açısından da önemliydi. Uğur da telefondan yönleri takip konusunda çok iyiydi. O önde ben arkada merkeze doğru inen ana yoldan içeriye, denize paralel caddelerden birine girdik. Yol düz bir şekilde ilerken biz de trafiğe çok dikkat ederek ilerliyorduk. Bu arada da Selanik’e geliş amacımız olan Atatürk’ün doğduğu evi görme heyecanımız da giderek yükseliyordu. Evin konumu konusunda tek bildiğimiz Türkiye’nin Selanik Konsolosluğu’nun bahçesinde olduğuydu. Nihayet varmamız gereken sokağa geldiğimizde önce konsolosluk binasını, sonra da ilkokul kitaplarımızda küçük Mustafa’nın doğduğu o pembe boyalı evi görmüştük. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu ev karşımızdaydı işte. Kendi kendime “Buraya bunun için geldim.” dedim. Hem sevindim hem de çok gururlandım. Aynı zamanda da hayal kırıklığına uğradım. Çünkü bizim taa ilkokul çağlarımızda kitaplarımızda resimlerin gördüğümüz ev bir ara sokaktaydı. Cadde cephesinde konsolosluk binası vardı. Tüm konsolosluk yüksek tel örgülerle çevrilmişti ve Atatürk’ün doğduğu ev tarafında da bu tel örgüler devam ediyordu. Yani aynı bahçenin içindeydi iki yapı ama arada konsolosluğu ayıran bu tel örgü uzanıyordu. Hemen evin dış görüntüsünü incelemeye başlamıştık. Sanki o kitaplarda gördüğümüz pembelikte değildi. Daha açık bir renkte boyanmıştı. Yakın zamanda restorasyonun bittiğinde haberdar olduğumuz için yeni boyandığını tahmin ediyorduk. Hemen evin ve önünde de kendimizin fotoğraflarını çekmeye koyulduk. Tabi bu kolay olmadı. Fotoğraf makinam geniş açılı bir objektife sahip olmadığından uzaktan fotoğraf çekmem gerekiyordu. Karşı kaldırımdan fotoğraf çekmeye çalıştığımda da araya sokaktan geçen araçlar giriyordu. Bekleye bekleye fotoğrafları çekmeye başladık. Tabi ki kadraja bizi buralara kadar getiren bisikletlerimiz de girmeliydi. Biz fotoğraf çekmeye çalışırken yanda yine fotoğraf çekmeye çalışan Türk ikili gördük. Biz onların onlar da bizim fotoğraflarımız çekerek birbirimize yardımcı olduk. İçeri girme zamanı geldiğinde girişin arkadaki kapıdan yapıldığını gördük. Bisikletleri içeri almadıkları için kapının karşısına kilitledik. İçeri girdik. Girişte herhangi bir ücret alınmıyordu. Kapıda bir güvenlik görevlisi vardı. Merhabalaşıp Türkiye’den bisikletle geldiğimizi söyledik. Bu sene Türkiye’den gelen 4. Bisikletli grupmuşuz. Evin kapısından içeri girerken bizi görevli hanımefendi karşıladı. Evle ve restorasyon süreci ile ilgili bilgi verdi. Yaklaşık 2 ay önce tamamlanan restorasyon süresince evdeki eşyalar, Selanik’te depolama şartları uygun olan bir yer bulunmadığı için Türkiye’ye gönderilmiş. İzmit ve Samsun’daki Atatürk evlerinde sergileniyormuş. Girişte evin eski halinde eşyaların yerleşimini gösteren bir maketle karşılaştık. Sadece mutfak bölümünde eşya sergileniyordu. Diğer odalarda herhangi bir eşya yoktu. Tabi bu durum bizden önce gelen ziyaretçilerde olduğu gibi bizde de biraz hayal kırıklığı yarattı. Müzede görevli olanlar 2 aylık geçici görevle Türkiye’deki müzelerden görevlendiriliyormuş. Bize evi gezdiren görevli de Bandırma Müzesi’nde çalışıyormuş. Bize ev ve eşyalar konusunda detaylı bilgi verdi. Aslında ziyaretçilerin beklediğinin aksine Atatürk’ün kişisel eşyalarının haricinde evdeki diğer eşyalarının aile tarafından kullanılan eşyalar olmadığını söyledi. Tabi gelenler odaları boş görünce yadırgıyorlarmış bu durumu. Duvarlarda, pencerelerde dönemin bilgileri ve fotoğraflarının yansıtılması vs. görüntüler modern müzecilik yöntemleri içinde olsa da beklentileri karşılamaktan uzaktaydı. Bizi en çok etkileyen üst kattaki büyük odada sergilenen silikon Atatürk heykeli oldu. Bir Türk heykeltraş tarafından yapılmış, oturan bir Atatürk heykeli. Gerçekçiliği bizi oldukça etkilemişti. Yanında fotoğraf çektirirken sanki az sonra kalkıp gidecekmiş gibi görünüyordu. Londra’daki Madam Tussaud müzesindeki yenilenen Atatürk heykelinden bile daha iyi olduğunu söylüyorlarmış iki heykeli de görenler. Evin bodrum katı da çocuklar için eğitici ve öğretici bir oyun alanına dönüştürülmüş. Tekrar bahçeye indiğimizde tam karşımızda küçük Mustafa’nın gölgesinde oynadığı ağaç vardı. Bu da çok ilginçti bir duygu yaratıyordu bizde. Dünyanın gördüğü en büyük liderlerden birinin bir zamanlar altında oturduğu ağacın yanında duruyorduk. Ziyaretçilerin isim ve geldikleri yerin yazıldığı listeye adımız yazdıktan sonra vedalaşıp ayrıldık. Karşı kaldırımda Atatürk’ün evi ile ilgili hediyelik eşyaların satıldığı mağazayı dolaştık. (Tam karşıdaki Müze kafe’nin önünde Türkçe “demleme çay” yazıyordu. Tekrar buraya geldiğimizde Yunanistan dahilinde içebildiğim tek demleme çayı burada içtim. )
Müzedeki görevliden gezilecek yerler hakkında bilgi almıştık. Bu yerlerden biri de Yedikule Zindanları denilen yerdi. Bunun için epeyce yokuş çıkmamız gerekti. Yukarıdan Selanik manzarası çok güzel görünse de biz yeri bulamamıştık. Sonunda bir kule bulup onu görmek üzere bisikletlerimizi park ettik. Trigon kulesi adındaki bu kule Selanik’in tepesindeki surların bulunduğu bölgedeydi. İçi içe geçmiş iki kule yapısında, içinde çok sayıda geçidin olduğu bir kuleydi. Manzara da muhteşemdi tabi.
Uğur oteli çoktan bulmuştu internette. Bu cadde, şu sokak derken biraz araştırmadan sonra yerini bulduk. Uğur genelde merkeze yakın yerleri seçiyordu. Burası da sahile yakın bir yerdi. Yerleştikten sonra yemek ve dolaşmak amacıyla dışarı çıktık. Ana caddede yürürken ortalıkta bir hareketlilik olduğunu hissettik. Uzaklarda koşuşan insanlar, polis araçları, siren sesleri, herkesin dikkatle baktığı noktalarda devrilmiş ve yanan çöp konteynerleri vs. görünüyordu. Tüm bu hareketliliğin bir protesto gösterisine ait olduğunu sonradan öğrendik. Yunanistan’daki sağ görüşlü ve ırkçı söylemleri olan Altın Şafak Partisi’nin bir sempatizanı sol görüşlü bir rap şarkıcısını bıçaklayarak öldürmüş. Bunun üzerine de ülke çapında yoğun protesto gösterileri düzenlenmişti. (Daha sonra bu protestoları Katerini ve Atina’da da görecektik.)
Yürüyerek vardığımız deniz kıyısında ortam bana bir kez daha İzmir gibiydi.. Kıyı boyu yürüyüp Beyaz Kule’ye ulaştık. Beyaz Kule bana Alanya’daki Kızıl Kule’yi hatırlattı. Renkleri haricinde her ikisi de geniş ve yüksek bir kale burcu görüntüsünde kulelerdi. Bu kadar benzer olmaları da oldukça ilginçti.
Selanik’e varmıştık ve bu akşam artık bir yemek organizasyonu yapmamız ve Yunanistan’da Taverna adı verilen restoranlardan birinde Yunan müziği dinlememiz farz olmuştu. Daha doğrusu bu Uğur’un planıydı. Arkadaşlarından öğrendiği bir yeri bulduk sora sora. Ara sokakta ahşap masaları olan klasik bir yerdi. Ama müzikleri güzeldi doğrusu. Balık ve meze orijinli yemekte Uğur’a Uzo eşlik ediyordu.
Yemek sonrası kısa bir gezintiden sonra otele döndük ve yattık.
VDO MC 2.0 WL verileri
Çıkış : 09:00
Varış : 15:00
Mesafe : 88,26 km
Sürüş Süresi : 05:03 saat
Ortalama hız : 17,47 km/s
Max. Hız : 53,62 km/s
Ortalama Eğim Çıkış : %5
Max Eğim Çıkış : %13
Ortalama Eğim İniş : %-3
Max Eğim İniş : %-12
(link) (link) [/URL]
http://s5.postimg.org/d4c27kzfr/5_Stavros_Selanik.png
.
Stavros’tan içerilere doğru…
http://s5.postimg.org/g1454zbl3/IMG_0253_800x600.jpg
.
http://s5.postimg.org/hjzj9yi5j/IMG_0256_600x800.jpg
.
Kahvaltı sonrası böğürtlen ziyafeti. Alttakiler tatlı, üsttekiler ekşi
http://s5.postimg.org/3wth1qo2v/IMG_0258_800x600.jpg
.
Halkidiki ayrımında
http://s5.postimg.org/pgk0i6tlz/IMG_0261_600x800.jpg
.
Volvi Gölü
http://s5.postimg.org/j1kzlimw7/IMG_0263_800x600.jpg
.
Marco ve Margarita ile birlikte
http://s5.postimg.org/sbx3p1xlz/IMG_0271_800x600.jpg
.
Ve işte o an… Atatürk’ün doğduğu evdeyiz.
http://s5.postimg.org/6iw4g790n/IMG_0985_800x600.jpg
.
Bir kareyi de bizi buraya getiren bisikletime ayırdım
http://s5.postimg.org/pzgu2q44n/IMG_0986_800x600.jpg
.
Cumhuriyetimizin 10. Yılında Atatürk’ün doğduğu evi belirtmek amacıyla konmuş olan mermer levha
http://s5.postimg.org/86zv8lc9z/IMG_0988_800x600.jpg
.
Uğur’la birlikte Atatürk’ün doğduğu evin önündeyiz.
http://s5.postimg.org/lrywwg8yv/IMG_0275_600x800.jpg
.
http://s5.postimg.org/9ajzkjwx3/IMG_0989_800x600.jpg
.
http://s5.postimg.org/oo92u98iv/IMG_0990_600x800.jpg
.
http://s5.postimg.org/j82tiz4h3/20130918_154623_600x800.jpg
.
Evde şu an mutfak haricinde eşya bulunmuyor
http://s5.postimg.org/j2mnq77tz/IMG_0992_600x800.jpg
.
İlk görüşte evin içinde eşya bulunmaması insanı yadırgatan bir durum
http://s5.postimg.org/h6zvf1izr/IMG_0993_800x600.jpg
.
İçeriden evin girişi
http://s5.postimg.org/r0txubrdz/IMG_0280_800x600.jpg
.
Yine mutfak…
http://s5.postimg.org/8784xbt5z/IMG_0282_600x800.jpg
.
Atatürk’ün doğduğu oda
http://s5.postimg.org/7217ph0fb/IMG_0996_800x600.jpg
.
Son derece gerçekçi duran silikon Atatürk heykeli
http://s5.postimg.org/fui6d5lk7/IMG_0999_600x800.jpg
.
İşte bu an beni en çok duygulandıran ve gururlandıran an
http://s5.postimg.org/jpyfi7azr/IMG_0293_800x600.jpg
.
Trigon Kulesi’nin altından Selanik manzarası
http://s5.postimg.org/o80qaar1j/IMG_0305_800x600.jpg
.
Trigon Kulesi
http://s5.postimg.org/824dnnluv/IMG_0307_800x600.jpg
.
Selanik’in Doğu kıyıları (Buraya gelebilmek için epeyce yokuş çıktık )
http://s5.postimg.org/3u9lewkfb/IMG_0310_800x600.jpg
.
Bu taraf da Batı kıyıları…
http://s5.postimg.org/5i8qtjyav/IMG_0317_800x600.jpg
.
Tepedeki surlar…
http://s5.postimg.org/bbisu49yf/IMG_0318_800x600.jpg
.
Akşam şehir içinde dolaşırken yanından geçtiğimiz “archeological site”
http://s5.postimg.org/abx3c5k6f/IMG_0333_800x600.jpg
.
Selanik’te sokaklarda protesto gösterileri var.
http://s5.postimg.org/z6gl6850n/IMG_0340_800x600.jpg
.
http://s5.postimg.org/n21bp8s4n/IMG_0352_600x800.jpg
.
Uğur’un uzo tabağı
http://s5.postimg.org/i77mqytt3/IMG_0357_600x800.jpg