Gerçeklik ve Sanallık bir "gerçek yaşam" vardır... Bu gerçek yaşamda mutlu olabilmek için ulaşmanız gereken şeyler vardır. Severek yapacağınız ve size iyi olanaklar sağlayacak bir iş, hayatı paylaşacağınız bir eş, sağlığınızı sürdürebilmek, hayatınıza renk katacak ve gurur duyabileceğiniz çocuklarınız, sizi unutulmaz yapacak bir eser, dünyaya katkı sağlayabilmek gibi gibi. Ama hayat her zaman beklentilerinize uygun olarak devam etmez. Eşinizle sorun yaşarsınız. Çocuğunuz başınıza bela açar. Sevgiliniz sizi aldatır. Kızlar size ilgi göstermezler. Patronunuz sizi ezer. Hakim sınıflar siz emekçileri sömürürler. Siyasiler sömürücülerle bir olur, köle haline gelmenize imkan tanırlar. Dünyayı yönetenler kendi çıkarları için oğlunuzu askere alırlar, onu öldürürler. Gibi gibi...
Tüm bu sorunlar sizde anksiyeteye neden olur. Bunlarla başa çıkabilmek için çıkış yolları ararsınız. Savunma mekanizmaları geliştirirsiniz. Ayrıca "gerçek yaşam"ın dışında "sanal yaşam"lar kurararsınız kendinize. Gerçek yaşamda ulaşamadığınız mutluluğu sanal yaşamda ararsınız. Second life oyunu bariz bir örnek mesela. Ama bu sanallığın illa ki bütünü ile sanal bir hayat sağlayan second life gibi olması gerekmez. Herhangi bir oyun bu duruma katkı sağlayabilir. Bilgisayar oyunu da olabilir, başka oyunlar da olabilir.
Oyun ve genlerimiz, çok önemli işlevleri vardır oyunların. Oyunlar öğretir. Pek çok canlı türünün (özellikle de memelilerin) yavruları oyun oynar. Oyun esnasında hayatı öğrenirler. Avına nasıl saldıracağını öğrenir, karşı cinse nasıl kur yapacağını öğrenir, nasıl sosyalleşeceğini öğrenir.
Oyunlar eğlendirir. İki şekilde eğlendirir:
1) Sosyalleşmenizi sağlar. Diğer bireylerle iletişim kurmanızı, paylaşmanızı, onlara dokunmanızı, daha rahat hareket etmenizi sağlar.
2) Girişte anlattığım şekilde, gerçek hayatta ulaşılamayan başarılara oyunlar sayesinde sanal olarak ulaşmış olursunuz. Böylece eğlenirsiniz, mutlu olursunuz.
Kızların oyunları paylaşmak üzerine kuruludur, kazanan-kaybeden yoktur çoğu zaman.
Erkeklerin oyunlarında "kazanmak" olmazsa olmazdır. Mutlaka taraflar olmalıdır, rekabet olmalıdır, mücadele olmalıdır, kazananı belirleyen bir sistem olmalıdır. "Kaleye atılan gol" gibi mesela.
Erkek hayatında "kazanmak" zorundadır. Çünkü ancak kazananlar eş bulabilir. Kızların ise kazanması gerekmez, kazananı seçmesi gerekir. (Burada olayı basite indirgiyorum ve evrimsel açıdan yaklaşıyorum. Yoksa elbette günümüzde kadınlar da çalışma hayatına girdi ve kazanmak zorunda. Ama evrimsel geçmişlerinde, genlerinde kadın ve erkeğin önemli farkları var ve bu fark halen korunuyor)
Oyun çeşitleri
Pek çok oyun oynarız. İskambil oynarız mesela. O gün hayat istediğimiz gibi geçmemiş olabilir. İstediğimiz başarılara imza atamamış olabiliriz. Ama olsun. Akşam iskambil oyununda kazanırsak, gece başımızı yastığa daha huzurlu bir şekilde koyabiliriz.
Spor oyunları oynarız. Çok çeşitli spor oyunları vardır. (spor yapmak ile spor oyunu oynamak farklı şeylerdir). Tenis bir spor oyunudur mesela. Hem yapana, hem izleyene bir miktar keyif verir. Ama oyunun içinde "taktikler" daha çok yer alırsa, veya bu taktikler izleyen açısından daha kolay görülebiliyor ise erkekler daha çok severler. Mesela futbol. Futbol nispeten yavaş bir oyundur, geniş bir alanda oynanır ve bol miktarda taktik barındırır. Oyunu tepeden izleyip bu taktikleri görme imkanı bulan erkekler futbola bayılırlar. Yani sadece gol olması önemli değildir. Gole ulaşma şekli de çok önemlidir. Avcı mağara erkeği taktik yapmak zorunda idi. Mamutu öldürebilmek için önce plan kurmalıydı, sonra hazırlık yapmalıydı, takım halinde koordineli hareket etmeli idi. Bu nedenle genleri planı, taktiği çok sever.
Evet, sonuca gidiş şekli önemlidir. Ama tabii ki erkek oyunlarında en önemli faktör sonuçtur. Mamuta çok sayıda mızrak atılır. Saplanan her mızrak erkeği mutlu eder. Doğru yere sağlam bir şekilde saplanan mızraklar daha çok mutlu eder. Ama en büyük mutluluğu, mamutu yere düşüren son mızrak verir. Bu nedenle erkeğin genleri "skor"u sever. Tenisteki skorları da sever, basketboldakini de, yüzmedekini de, futboldakini de sever.
Skor çeşitleri
Ama skorların da önemli farklılıkları vardır.
Yüzmedeki skor finişe varıp eli değdirmektir. Yumuşak bir son vardır. Erkek daha sertini ister. Mızrak sert atılır çünkü.
Teniste topa sertçe vurulur. Bu nedenle tenisteki skor biraz daha keyiflidir erkek için. Ama yine de yeterli değildir. Çünkü skor olunca top dışarıya herhangi bir yere gitmektedir. Bu erkek için tam bir sonuç değildir.
Basketbolda top filenin içinden geçer. İşte bu erkeğin aradığına çok yakın bir skordur. Mızrak mamuta saplanır. Bu nedenle erkeğin genleri bir yere giren topları çok sever. Bir yere giren top ile kazanılan skor gerçek bir skordur. Ama basketbolda top fileye genellikle tepeden süzülerek yumuşak bir şekilde girer. Arada yapılan smaçlar sert olduğu için erkeği çok heyecanlandırır.
Futbol geniş bir alanda nispeten yavaş bir şekilde oynanır. Seyircinin tüm sahayı ve tüm taktikleri, koordinasyonu görme imkânı vardır. Hazırlığı, gelişmeyi ve sonucu tüm detayları ile görür. Ayrıca, futbol adı üstünde el yerine ayakla oynandığı için daha sert bir oyundur. Topa sürekli sert vurulur. Bu da skor az olsa bile oyunun genelini keyifli kılan bir etkendir. Ama tabi en keyifli an skor anıdır. Tüm hazırlıktan sonra son adamımız topa çok sert bir şekilde vurur. Top mermi gibi gider, kale çizgisini geçer ve nihayet ağları havalandırır. Bu aşamaların hepsi ayrı bir keyif kaynağıdır. Topa sertçe vurulması (mızrağın sert atılması) keyiflidir; topun mermi (ya da mızrak) gibi gitmesi keyiflidir; topun çizgiyi geçmesi (mızrağın hedefi bulması) keyiflidir; topun ağları havalandırması (mızrağın sertçe saplanması) çok keyiflidir.
Evet, oyunlara ihtiyacımız var ve onları çok seviyoruz. Ama en çok futbolu seviyoruz. Bunun da nedeni avcılıktan kalma genlerimizi tam manasıyla doyurabilen en iyi oyun olmasıdır.
Oyunlar gereklidir. Hayatımızda bize sanal mutluluk fırsatları sunar. Ama oyuna dalıp da gerçek hayattaki gerçek mutlulukların peşini bırakmamalıyız. Hak ettiğimize inandığımız şeylerin peşinden koşmaya devam etmeliyiz.
Sınıflar açısından oyunların işleviİnsan en zeki canlıdır. Diğer canlıları kendi amaçları için kullanabilir (bunu yapan başka canlılar da var). Diğer insanları da kullanabilir. Diğer insanları kullanabilmek için taktikler geliştirir, oyunlar oynar, sistemler kurar. Tarih boyunca insanlar arasında sınıflar oluşmuştur. Hakim sınıflar emekçileri kullanmışlardır. Bu amaç uğrunda hakim sınıfların sürekli kullandığı bazı araçlar vardır:
1) Din: İnsanlara ölümden sonra bir hayatı vaat eden dinler sayesinde şimdiki hayatımızı önemsiz görebiliriz ve başkaları için daha kolay feda ederiz. "Ödediğim vergi bana hizmet olarak döneceğine belediye ile anlaşma halindeki müteahhitlere gidiyor olabilir. Allah onların belasını versin. Öbür dünyada görecekler onlar. Ben ise tamahkâr bir hayat süreceğim ve cennete gideceğim" deriz ve böylece tüm haksızlıklara rağmen huzurumuzu koruyabiliriz. Bu huzurunuz hakim sınıfların çok hoşuna gider. Bu huzurunuz bir gün bozulacak ve hakkınız için yola çıkacaksınız diye ödleri patlar. Bu nedenle yönetenler her zaman din kurumları ile çok yakın olmuştur. Din hiçbir zaman halkın kendisine bırakılmamıştır. Din ve bilimin çatıştığı anlarda önce dinden yana tavır konulmuş, sonra yavaşça dinde reform yapılmış ve sorun sakince geçiştirilmiştir. (Ör: Bilim ve Teknik’te evrim konusunda önce sansür uygulanmıştı. Sonra olay unutulduktan sonra Haziran sayısında evrimi destekleyen geniş bir dosya yayımlandı. Sonuna kadar bilimi reddedersen kalen yıkılır çünkü. Dinde bilimsel sonuçlara uygun reform yapman gerekir ki aracın elinde kalmaya devam etsin.)
2) Vatan-millet duygusu: Hakim sınıflar emekçileri kullanabilmek için onları yeri gelir parçalar, yeri gelir birleştirir. Sahte düşmanlar, sahte teröristler üretir. "Bu düşmanlar karşısında birlik olmalıyız" derler, hemen birlik oluveririz. Birilerinin silah satıp para kazanabilmesi için savaş gereklidir. Savaş olabilmesi için birilerini bölmek, birilerini de bir araya getirmek gereklidir. Aynı ülkede yaşayan insanlar önce ikiye bölünür. Siz "hutularsınız" siz de "tutsilersiniz" denir. Bir taraftan diğerine karşı düşmanlık körüklenir, diğer taraftan hutular kendi içlerine birleştirilir. Birleştirmek için de araçlar vardır. Milli marş, bayrak, kahramanlık hikâyeleri gibi... Araçlar doğru kullanıldığında her iki taraf da diğerine "kahrolsunlar" diye bağırmaya başlar. Herkes kendi bayrağını ve kendi milli marşını çok sever. Onun yolunda artık yapmayacağı şey yoktur. Hatta en önemli varlığı olan kendi hayatını bile feda edebilir. Din bu noktada tekrar devreye girer, vatan-millet uğrunda ölenlere “şehitlik” mertebesi vaat eder. Hem milli duygular, hem de ucunda şehitlik mertebesi olunca ölmek kaçınılması gereken bir son olmaktan çıkar, arzu edilen bir durum haline bile gelir. Silah satıcılarının keyfine diyecek yoktur artık.
3) Emekçileri oyalayacak başka şeyler de gerekir. Mümkün olduğunca düşünmemesi, bilmemesi, sorgulamaması tercih edilir. Boş anlarında onu oyalayacak bir şeyler bulmak gerekir. Kitap okuması tercih edilmez, tiyatroya gitmesi tercih edilmez. Mesela TV izlemesi harika olur. Elbet yayınları özenli seçmek gerekir. Aydınlatan değil yozlaştıran yayınlar tercih edilir. TV dışında şeyler de gerekir. Mesela oyunlar bunun için biçilmiş kaftandır. Oyunlar zaten hep vardı. Hakim sınıflar oyunları ortaya çıkarmamıştır ama onları destekler. Halkı en çok oyalayan oyun en çok desteklenendir. Burada halkın gelişmesi önemli değildir. Halkın gelişimini nispeten önemseyen ülkelerde atletizm ön plana çıkarken, halkın oyalanmasını tercih eden ülkelerde futbol ön plandadır. Futbol sayesinde hakim sınıflar bir taşla iki kuş vurur. Birincisi, halk oyalanmış olur ve düşünmeye, öğrenmeye, aydınlanmaya fırsat bulamamış olur. İkincisi halk kötü durumuna rağmen mutlu olmuş olur. Tuttuğu takım kazandığı zaman mutlu olur. Yaşadığı haksızlıkları unutuverir. Belediye türlü yolsuzluklarla parasını çalmaktadır ama olsun; belediyenin takımı rakip belediyenin takımını yensin, onun için yeter.
Yaşasın belediye spor!