Yaşam ve bisiklet üzerine

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Öncelikle yaşama bakış şeklim yaşamın her dakikasında her saniyesinde insanların aralarındaki rekabete inanmama şeklindedir ben rekabete inanmam. Onun için olimpiyatlar ve yarış müsabakaları benim dikkatimi çekmez yalnız bu demek değildirki toptan kaldırılsın bunu istediğim anlaşılmasın futbol bana modern arena gibi gelmektedir iki takım birbirine gol atmaya çalışıyor ve binlerce insan bu olayı tribünden seyrediyor hala daha anlamış değilim. Bu futbol ne menem bir sihir büyüdürki insanları tribünlere çeker eskiden arenada gladyatörler birbirlerini öldürmeye çalışırlardı ve insanlar bu olayı nasıl seyredebiliyorlardı anlamış değilim.

Futbola koşan binlerce onbinlerce insan tribünlere doluşuyor kendi takımını desteklemek için bunun bir sosyolojik açıdan izahı olmalı. Sabah akşam çalışan insanların desarj olacağı alanlarmı acaba tribünler amerikada beyzbol örneği- insanlık hafta sonları ya diskolara doluşuyor yada tribünlere hafta sonu bir bisiklet turu yapalım diyen dünyada kaç insan var acaba?

Özellikle bu ülkede başka bir açıdan dünyayı bisikletle dolaşanlara ne demeli onlar kimilerinin dediği gibi delimi bana sorarsanız onlar akıllı deli akıllı delilerden korkacaksın severim böyle insanları her vakitte sevmişimdir sempati duymuşumdur. Eskiler demiş çok okuyan değil çok gezen bilir diye hani yalanda değil olimpiyatlarda dereceler kırılır her türlü yarış müsabakalarında dereceler kırılır kırılır da kırılır ama ben kendime şunu sormuşumdur. Zamanla uzun vadede yarışabilinirmi zaman bizi bitirecek sonunda zaman kazanacak dereceyi o kazanacak ödülü o alacak. Birinciliği o alacak hepimiz zamana yenik düşeceğiz

Evet benim yaşama bakış şeklimden bisiklete bakış şeklime gelince. Yaşamımda dünyanın en güzel icadının yeri çok büyüktür onu sevmişimdir ona bakmayı sevmişimdir onu temizlemeyi sevmişimdir onu sevince kendimi sevmeyi öğrenmişimdir. Bütün yaşamım boyunca bisiklet için bisiklete bindim bu biniş felsefem olmuştur ona hizmet ettim hız tutkunu olmadım şimdi 52 ye geldim şu koca kainatta geriye kalan son 30 saniyelik ömrümü bisiklet için bisiklete binerek ve ona hizmet ederek tamamlayacağım.
 
Scudo

serdar canıbeyaz

Forum Bağımlısı
Kayıt
16 Temmuz 2009
Mesaj
659
Tepki
469
Şehir
istanbul
Bisiklet
Cube
bende basından sonuna katılıyorum saygıdeger ustadım;

futbol artık dunyada spor bransından daha cok finansal bir hal almıstr.
astronomik transfer ucretlerı reklam anlasmaları vs.
ve malesef sponsoru guclu olmayan bir spor bransı hızla bitise dogru suruklenılmektedır.

ve turkıye herzamankı gibi yarım işler cumhırıyetı zıhnıyetını dusuk ılgı olan sporlardada gostermektedır.
federasyonu olsun yeter mantıgı
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Önemli olan bizim bisiklete olan sevgimiz ve bağımlılığımız ve bisikletin bu ülkede ne kadar kitleselleşmesi üzerine vereceğimiz emekler bu ülkede insanların artık bisikletle haşır neşir olmalarını canı gönülden istiyorum amaç bisikletin bu ülkede yaygın bir biçimde kullanılması ve kitleselleşmesi.
 

Cycleone

Forum Bağımlısı
Kayıt
20 Nisan 2009
Mesaj
890
Tepki
552
Şehir
İstanbul-Erenköy
Yazınız çok güzel Kudret abi bu arada geçen bostancı sahilde size selam veren bisikletli bendim:D
 
  • Beğen
Tepkiler: Soner Sarihan

gatila

Forum Bağımlısı
Kayıt
9 Mayıs 2008
Mesaj
615
Tepki
812
Şehir
çerkezköy
Gerçeklik ve Sanallık bir "gerçek yaşam" vardır... Bu gerçek yaşamda mutlu olabilmek için ulaşmanız gereken şeyler vardır. Severek yapacağınız ve size iyi olanaklar sağlayacak bir iş, hayatı paylaşacağınız bir eş, sağlığınızı sürdürebilmek, hayatınıza renk katacak ve gurur duyabileceğiniz çocuklarınız, sizi unutulmaz yapacak bir eser, dünyaya katkı sağlayabilmek gibi gibi. Ama hayat her zaman beklentilerinize uygun olarak devam etmez. Eşinizle sorun yaşarsınız. Çocuğunuz başınıza bela açar. Sevgiliniz sizi aldatır. Kızlar size ilgi göstermezler. Patronunuz sizi ezer. Hakim sınıflar siz emekçileri sömürürler. Siyasiler sömürücülerle bir olur, köle haline gelmenize imkan tanırlar. Dünyayı yönetenler kendi çıkarları için oğlunuzu askere alırlar, onu öldürürler. Gibi gibi...

Tüm bu sorunlar sizde anksiyeteye neden olur. Bunlarla başa çıkabilmek için çıkış yolları ararsınız. Savunma mekanizmaları geliştirirsiniz. Ayrıca "gerçek yaşam"ın dışında "sanal yaşam"lar kurararsınız kendinize. Gerçek yaşamda ulaşamadığınız mutluluğu sanal yaşamda ararsınız. Second life oyunu bariz bir örnek mesela. Ama bu sanallığın illa ki bütünü ile sanal bir hayat sağlayan second life gibi olması gerekmez. Herhangi bir oyun bu duruma katkı sağlayabilir. Bilgisayar oyunu da olabilir, başka oyunlar da olabilir.

Oyun ve genlerimiz, çok önemli işlevleri vardır oyunların. Oyunlar öğretir. Pek çok canlı türünün (özellikle de memelilerin) yavruları oyun oynar. Oyun esnasında hayatı öğrenirler. Avına nasıl saldıracağını öğrenir, karşı cinse nasıl kur yapacağını öğrenir, nasıl sosyalleşeceğini öğrenir.

Oyunlar eğlendirir. İki şekilde eğlendirir:

1) Sosyalleşmenizi sağlar. Diğer bireylerle iletişim kurmanızı, paylaşmanızı, onlara dokunmanızı, daha rahat hareket etmenizi sağlar.

2) Girişte anlattığım şekilde, gerçek hayatta ulaşılamayan başarılara oyunlar sayesinde sanal olarak ulaşmış olursunuz. Böylece eğlenirsiniz, mutlu olursunuz.

Kızların oyunları paylaşmak üzerine kuruludur, kazanan-kaybeden yoktur çoğu zaman.
Erkeklerin oyunlarında "kazanmak" olmazsa olmazdır. Mutlaka taraflar olmalıdır, rekabet olmalıdır, mücadele olmalıdır, kazananı belirleyen bir sistem olmalıdır. "Kaleye atılan gol" gibi mesela.

Erkek hayatında "kazanmak" zorundadır. Çünkü ancak kazananlar eş bulabilir. Kızların ise kazanması gerekmez, kazananı seçmesi gerekir. (Burada olayı basite indirgiyorum ve evrimsel açıdan yaklaşıyorum. Yoksa elbette günümüzde kadınlar da çalışma hayatına girdi ve kazanmak zorunda. Ama evrimsel geçmişlerinde, genlerinde kadın ve erkeğin önemli farkları var ve bu fark halen korunuyor)

Oyun çeşitleri
Pek çok oyun oynarız. İskambil oynarız mesela. O gün hayat istediğimiz gibi geçmemiş olabilir. İstediğimiz başarılara imza atamamış olabiliriz. Ama olsun. Akşam iskambil oyununda kazanırsak, gece başımızı yastığa daha huzurlu bir şekilde koyabiliriz.

Spor oyunları oynarız. Çok çeşitli spor oyunları vardır. (spor yapmak ile spor oyunu oynamak farklı şeylerdir). Tenis bir spor oyunudur mesela. Hem yapana, hem izleyene bir miktar keyif verir. Ama oyunun içinde "taktikler" daha çok yer alırsa, veya bu taktikler izleyen açısından daha kolay görülebiliyor ise erkekler daha çok severler. Mesela futbol. Futbol nispeten yavaş bir oyundur, geniş bir alanda oynanır ve bol miktarda taktik barındırır. Oyunu tepeden izleyip bu taktikleri görme imkanı bulan erkekler futbola bayılırlar. Yani sadece gol olması önemli değildir. Gole ulaşma şekli de çok önemlidir. Avcı mağara erkeği taktik yapmak zorunda idi. Mamutu öldürebilmek için önce plan kurmalıydı, sonra hazırlık yapmalıydı, takım halinde koordineli hareket etmeli idi. Bu nedenle genleri planı, taktiği çok sever.

Evet, sonuca gidiş şekli önemlidir. Ama tabii ki erkek oyunlarında en önemli faktör sonuçtur. Mamuta çok sayıda mızrak atılır. Saplanan her mızrak erkeği mutlu eder. Doğru yere sağlam bir şekilde saplanan mızraklar daha çok mutlu eder. Ama en büyük mutluluğu, mamutu yere düşüren son mızrak verir. Bu nedenle erkeğin genleri "skor"u sever. Tenisteki skorları da sever, basketboldakini de, yüzmedekini de, futboldakini de sever.

Skor çeşitleri
Ama skorların da önemli farklılıkları vardır.

Yüzmedeki skor finişe varıp eli değdirmektir. Yumuşak bir son vardır. Erkek daha sertini ister. Mızrak sert atılır çünkü.

Teniste topa sertçe vurulur. Bu nedenle tenisteki skor biraz daha keyiflidir erkek için. Ama yine de yeterli değildir. Çünkü skor olunca top dışarıya herhangi bir yere gitmektedir. Bu erkek için tam bir sonuç değildir.

Basketbolda top filenin içinden geçer. İşte bu erkeğin aradığına çok yakın bir skordur. Mızrak mamuta saplanır. Bu nedenle erkeğin genleri bir yere giren topları çok sever. Bir yere giren top ile kazanılan skor gerçek bir skordur. Ama basketbolda top fileye genellikle tepeden süzülerek yumuşak bir şekilde girer. Arada yapılan smaçlar sert olduğu için erkeği çok heyecanlandırır.

Futbol geniş bir alanda nispeten yavaş bir şekilde oynanır. Seyircinin tüm sahayı ve tüm taktikleri, koordinasyonu görme imkânı vardır. Hazırlığı, gelişmeyi ve sonucu tüm detayları ile görür. Ayrıca, futbol adı üstünde el yerine ayakla oynandığı için daha sert bir oyundur. Topa sürekli sert vurulur. Bu da skor az olsa bile oyunun genelini keyifli kılan bir etkendir. Ama tabi en keyifli an skor anıdır. Tüm hazırlıktan sonra son adamımız topa çok sert bir şekilde vurur. Top mermi gibi gider, kale çizgisini geçer ve nihayet ağları havalandırır. Bu aşamaların hepsi ayrı bir keyif kaynağıdır. Topa sertçe vurulması (mızrağın sert atılması) keyiflidir; topun mermi (ya da mızrak) gibi gitmesi keyiflidir; topun çizgiyi geçmesi (mızrağın hedefi bulması) keyiflidir; topun ağları havalandırması (mızrağın sertçe saplanması) çok keyiflidir.

Evet, oyunlara ihtiyacımız var ve onları çok seviyoruz. Ama en çok futbolu seviyoruz. Bunun da nedeni avcılıktan kalma genlerimizi tam manasıyla doyurabilen en iyi oyun olmasıdır.

Oyunlar gereklidir. Hayatımızda bize sanal mutluluk fırsatları sunar. Ama oyuna dalıp da gerçek hayattaki gerçek mutlulukların peşini bırakmamalıyız. Hak ettiğimize inandığımız şeylerin peşinden koşmaya devam etmeliyiz.

Sınıflar açısından oyunların işleviİnsan en zeki canlıdır. Diğer canlıları kendi amaçları için kullanabilir (bunu yapan başka canlılar da var). Diğer insanları da kullanabilir. Diğer insanları kullanabilmek için taktikler geliştirir, oyunlar oynar, sistemler kurar. Tarih boyunca insanlar arasında sınıflar oluşmuştur. Hakim sınıflar emekçileri kullanmışlardır. Bu amaç uğrunda hakim sınıfların sürekli kullandığı bazı araçlar vardır:

1) Din: İnsanlara ölümden sonra bir hayatı vaat eden dinler sayesinde şimdiki hayatımızı önemsiz görebiliriz ve başkaları için daha kolay feda ederiz. "Ödediğim vergi bana hizmet olarak döneceğine belediye ile anlaşma halindeki müteahhitlere gidiyor olabilir. Allah onların belasını versin. Öbür dünyada görecekler onlar. Ben ise tamahkâr bir hayat süreceğim ve cennete gideceğim" deriz ve böylece tüm haksızlıklara rağmen huzurumuzu koruyabiliriz. Bu huzurunuz hakim sınıfların çok hoşuna gider. Bu huzurunuz bir gün bozulacak ve hakkınız için yola çıkacaksınız diye ödleri patlar. Bu nedenle yönetenler her zaman din kurumları ile çok yakın olmuştur. Din hiçbir zaman halkın kendisine bırakılmamıştır. Din ve bilimin çatıştığı anlarda önce dinden yana tavır konulmuş, sonra yavaşça dinde reform yapılmış ve sorun sakince geçiştirilmiştir. (Ör: Bilim ve Teknik’te evrim konusunda önce sansür uygulanmıştı. Sonra olay unutulduktan sonra Haziran sayısında evrimi destekleyen geniş bir dosya yayımlandı. Sonuna kadar bilimi reddedersen kalen yıkılır çünkü. Dinde bilimsel sonuçlara uygun reform yapman gerekir ki aracın elinde kalmaya devam etsin.)

2) Vatan-millet duygusu: Hakim sınıflar emekçileri kullanabilmek için onları yeri gelir parçalar, yeri gelir birleştirir. Sahte düşmanlar, sahte teröristler üretir. "Bu düşmanlar karşısında birlik olmalıyız" derler, hemen birlik oluveririz. Birilerinin silah satıp para kazanabilmesi için savaş gereklidir. Savaş olabilmesi için birilerini bölmek, birilerini de bir araya getirmek gereklidir. Aynı ülkede yaşayan insanlar önce ikiye bölünür. Siz "hutularsınız" siz de "tutsilersiniz" denir. Bir taraftan diğerine karşı düşmanlık körüklenir, diğer taraftan hutular kendi içlerine birleştirilir. Birleştirmek için de araçlar vardır. Milli marş, bayrak, kahramanlık hikâyeleri gibi... Araçlar doğru kullanıldığında her iki taraf da diğerine "kahrolsunlar" diye bağırmaya başlar. Herkes kendi bayrağını ve kendi milli marşını çok sever. Onun yolunda artık yapmayacağı şey yoktur. Hatta en önemli varlığı olan kendi hayatını bile feda edebilir. Din bu noktada tekrar devreye girer, vatan-millet uğrunda ölenlere “şehitlik” mertebesi vaat eder. Hem milli duygular, hem de ucunda şehitlik mertebesi olunca ölmek kaçınılması gereken bir son olmaktan çıkar, arzu edilen bir durum haline bile gelir. Silah satıcılarının keyfine diyecek yoktur artık.

3) Emekçileri oyalayacak başka şeyler de gerekir. Mümkün olduğunca düşünmemesi, bilmemesi, sorgulamaması tercih edilir. Boş anlarında onu oyalayacak bir şeyler bulmak gerekir. Kitap okuması tercih edilmez, tiyatroya gitmesi tercih edilmez. Mesela TV izlemesi harika olur. Elbet yayınları özenli seçmek gerekir. Aydınlatan değil yozlaştıran yayınlar tercih edilir. TV dışında şeyler de gerekir. Mesela oyunlar bunun için biçilmiş kaftandır. Oyunlar zaten hep vardı. Hakim sınıflar oyunları ortaya çıkarmamıştır ama onları destekler. Halkı en çok oyalayan oyun en çok desteklenendir. Burada halkın gelişmesi önemli değildir. Halkın gelişimini nispeten önemseyen ülkelerde atletizm ön plana çıkarken, halkın oyalanmasını tercih eden ülkelerde futbol ön plandadır. Futbol sayesinde hakim sınıflar bir taşla iki kuş vurur. Birincisi, halk oyalanmış olur ve düşünmeye, öğrenmeye, aydınlanmaya fırsat bulamamış olur. İkincisi halk kötü durumuna rağmen mutlu olmuş olur. Tuttuğu takım kazandığı zaman mutlu olur. Yaşadığı haksızlıkları unutuverir. Belediye türlü yolsuzluklarla parasını çalmaktadır ama olsun; belediyenin takımı rakip belediyenin takımını yensin, onun için yeter.

Yaşasın belediye spor!
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
İnsan zeki yaratık amma sevmediğim tarafı insanı kullanması artı hakim sınıfların hep var olması kaçınılmaz gibi dünyayı halklar yönetmez ne acı. Sınırları her ulusun askerleri bekler bu da komik insanın insana olan güvensizliği ilkellik. Hakim sınıfların dine karışması bana hep itici gelmiştir burada dinlerin bir günahı olmaması gerek dinlerin ortaya çıkış amaçları haksızlıklara karşı olmuştur musanın haklı bir savaşı vardı firavuna karşı isanın densiz romalılara karşı haklı bir savaşı vardı ve hazreti muhanmed'in putperestlere karşı haklı bir savaşı vardı tabi zamanla insanlık ortaya çıkan bu dinleri yoldan çıkarmaya çalışmıştır amma dinler her vakit haksızlıklara karşı bir peygamber önderliğinde gelmiştir.

Bir de kuzey amerikada yaşayan kızılderililere bakalım onlar şamandı doğanın dinine inanırlardı pek doğayla savaşmadılar akan suyun yönünü değiştirmediler teknolojik icatları hiç yok para ile haşır neşir olmadılar avcı ve tarım kavimleri şeklinde yaşadılar tabi bu eskidendi artık günümüzde orjinal kızılderili kalmadı. Avustralya'daki meşhur abırciniler onların dünyaya bakışları inanılmaz.

Amma şimdiki abırcinilerin bir çoğu alkolik oldu beyaz insanın uygarlığı hepimizi yozlaştırmaktadır. Kızılderili anlayışına göre oldu gerçi bu düşüncem amma doğru bu uygarlık beyaz insanın uygarlığı ve bu uygarlıktan ne günümüz müslümanları ne hristiyanlar ne yahudiler nede budistler vaz geçecek gibi görünüyor kim vazgeçebilir paradan ve onun sultasından yada son model pahalı arabasından ve kim vazgeçebilir kibirden ihtirastan kıskançlıktan ve parasal sistemden beyaz insanın yarattığı sistem bir buldozere benzer bu buldozeri kullananlar.

Dünyanın ekonomik gidişine yön veren mutlu azınlıklardır bunlar savaşın finansörleri büyük bankerler açıkçası büyük sermayeyi elinde tutan mutlu azınlık onlar tereyağını yerken afrikada 800 milyon insan açlıktan kırılıp gitmekte ne adalet amma böyle adalet olurmu ne vakit sömürü anlayışı bitecek bu yaşlı dünyama huzur ve adalet gelecek. Evet insanlık mutlu olmalı aç olmamalı tüm dünya insanları tek bir potada birleşmeli barış ve sevgi adına
halkları birbirine düşüren her kim ise onların cezasını gene halklar vermeli.

Bilinçli halkları hiç kimse bölemez birbirine düşüremez geçmiş tarihte malesef tüm halklar birbirini kırmıştır insanın insanla savaşı bitmiyor ve bitmeyecekte düşüncelerimi noktalarken dileğim bu gezegende yaşayan insanları birleştirecek hümanist bir sistemden yana tavır koymaktır hümanist sisteme insancıl sisteme kafa koymalıyız ben değil biz için bir şeyler yapmalıyız tüm insanlığın yararına mutluluğuna kafa patlatmak gerek.
 

ZekiAlper

Forum Bağımlısı
Kayıt
4 Ekim 2007
Mesaj
2.887
Tepki
1.515
Şehir
Antalya
İsim
Antalya Downhill Özel Antrenör
Bisiklet
Specialized
Bu dediklerimizden hala birşeyler anlayamayan insanlar başımızda var. Demekki yeteri kadar kitap okumuyoruz ve kendimize yeterli eğitimi verdirmiyoruz ki bu olanlar hep tekrar ediyor. Az da olsa bir gelişme görüyorum insanlık adına ama bu gelişmişlik hızıyla savaşacak gücü göremiyorum çünkü çok yavaşız. Yavaşız; çünkü Dünyamızı yiyip bitiriyoruz gün ve gün.. Her gecen zamanda gelişiyoruz ama bir netice alamayacak kadar yavaşız yani.. Dünya bizim evimiz ama fethedilecek o kadar güzel gezegenler var ki.. Anlayamıyorum bu sistem ne zaman düzelecek acaba.. :( Ne zaman tek yürek, tek bayrak, tek inanç olacagız diye.. Umuyorum..:)
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Zeki dostum teşekkür ederim. Hayal gerçi biliyorum uğruna savaşılacak hiç bir şeyin olmaması ne kadar güzel olurdu birleşmiş bir dünya insanlığı sınırların olmadığı sınıfların olmadığı ama hayal belki şimdi hayal iyi niyetli bir dünya insanlığı şiddetten anlamayan bir dünya insanlığı yüksek bir bilinç kavga bilmeyen bir insanlık. Kıskanmayan bir insanlık kibirli olmayan bir insanlık. Doğayla bütünleşmiş bir insanlık uygarlığı doğal olan bir insanlık. Egoların yok olduğu herkesin ortak paydada dünya vatandaşlığı bilincinde birbirine kenetlenmesi. Evet biliyorum bu düşüncelerim ütopya bunları düşündüğüm zaman bir an mutlu oluyorum. Hayallere dalıyorum amma uykudan uyandığımda aynı tas aynı hamam. Sonra kendime diyorum ki aldırma gönül sen yaşamana bak kendi kendine yet.
 

Hasan Kuru

Forum Bağımlısı
Kayıt
31 Temmuz 2009
Mesaj
1.597
Tepki
1.227
Şehir
Denizli-Merkez >> Denizli Bisik
Futbola o kadar bağlanmışız ki yolda giderken çevirdiğimiz bir insana hangi takımı tutuyorsun dediğimizde hemen aklına futbol takımı geliyor.Oysaki bir çok spor dalı var.Öyle değil mi?
 
  • Beğen
Tepkiler: serdar canıbeyaz

onder

Üye
Kayıt
9 Eylül 2006
Mesaj
58
Tepki
36
İnsan herşeyden önce kendine saygı göstermeli ki, başta doğa olmak üzere tüm herşeye saygısı olsun vede değerini bilsin...
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Çok doğru kişiye saygı doğaya saygı önce kendimde başlamalı. Evet önce kendimize saygıyı öğreneceğiz ve kendimizi sevmeyi bileceğiz içimizde iki adet ben vardır bunlardan bir tanesi yap der diğeri yapma der kişi ayakta duramaz hale gelir çünki içte savaş vardır iki ben çarpışır ve yaşamımız boyunca içimizde çatışmalar olmuştur ve olacaktırda çelişkilerimiz olacak amma çelişkilerimizi sevmeyi öğreneceğiz bir başkası çelişkimizi bize söylediği vakit kızmayacağız eleştirilmeye açık olacağız hiç bir zaman insanların açıklarını yakalayıp onlara karşı artı puan kazandığımızı düşünmeyelim. Artı içimizdeki benleri birbiriyle barıştırmak işin en zor tarafı eğer barıştırırsak içimizdeki iki benin savaşı biter içinde kendisiyle hiç bir savaşı olmayan insan mutludur. Yaşamımız boyunca tutturulacak en güzel yolda aza karar çoğa zarar anlayışıdır böylelikle ruhumuz huzura kavuşur eskiyen şeylere kafayı takmayalım nostaljide kalmayalım bizim zamanımızda böylemiydi diye kendimizi avutmayalım tüm eksilerinden arınmış olmak işin en zor tarafıdır

@Kudret Kurtcebe


Nerden nereye hız tutkunu olmadım diyen ben ,nasılda hıza yöneldim,anlaşılır gibi değil,14 ekim 2009 'dan 2018 ,şubata,ne değişti bende,insan değişebiliyor,hıza yönelmem bana altın madalyayı getirdi,peki bu benim yaşantıma ne kattı,sadece güzel bir anı,peki şimdi ne durumdayım,gran fondo devam ettiği müddetçe yarışlara devam ,77 yaşında saim tatlıcıları görünce kendimden utandım,o yaşında 53 km 'de yarışıyor idi,bu hız olayı adamın içine bir virüs gibi girdimi bi daha çıkması zor oluyor.
 

ulasjazz

Üye
Kayıt
3 Eylül 2016
Mesaj
40
Tepki
28
Yaş
46
Şehir
istanbul
Başlangıç
1994—95
Bisiklet
Carraro
Bisiklet türü
Şehir - Tur
gatila, Altına büyük bir gurur ile imzami atacağım bir yazı, teşekkürler.