Yusuf8384
Üye
- Kayıt
- 2 Haziran 2015
- Mesaj
- 73
- Tepki
- 433
- Şehir
- Tarsus
- İsim
- yusuf8384
- Bisiklet
- Merida
Uzun süredir aklımda olan turumu geçen hafta kazasız belasız yaptım arkadaşlar. Yapmış olduğum planlamaya göre ilk gün Yeşilhisar-Kapuzbaşı, 2. gün Kapuzbaşı-aladağ, 3. gün aladağ-pozantı ve 4. gün yani son günde Pozantı-tarsus etabını gerçekleştirip turumu 4 günde bitirmeyi planlıyordum. Tabi her zamanki gibi işler planladığım gibi gitmedi ama yine de keyifli ve güzel bir tur oldu.
Turdan bir gün önce eşyalarımı salonun ortasına dağıtıp çay eşliğinde bunları nasıl yerleştireceğim çantalara diye düşünmeye başlıyorum.
Yiyecekler de hazır, masanın üzerine dağılmış bir şekilde bekliyor.
Tabi çantanın içine koyunca bu kadar fazla yer kaplamıyorlar.
Bir yandan hazırlıklarımı yaparken diğer yandan da hava durumunu kontrol ediyorum, ama ne yazık ki turumun başlayacağı yarından itibaren özellikle iç Anadolu hep yağışlı görünüyor. Bir ara turu yapmaktan vaz geçmeyi düşünüyorum ama tekrar izinleri ayarlamak, hanımı ikna etmek falan oldukça uzun bir iş olacak diye düşünüp, yaa nasip diyorum ve son hazırlıklarımı da tamamlayıp sabahki otobüs saatini beklemeye başlıyorum.
1.gün - 23.05.2016 Yahyalı-Sulucaova
Sabah işten çıkıp erkenden otogarda yerimi alıp otobüsü beklemeye başlıyorum, her ne kadar bilet alırken bisiklet taşıyacağımı tekrar tekrar söylemiş ve olur almış olsam da yine de içimde bir tedirginlik var.
Neyseki herhangi bir sorun yaşamadan bisikletimi ve eşyalarımı otobüse yükleyip saat 08:15 de yola çıkıyorum. Yolda muavin ve kaptanla yapmış olduğum sohbette bisikleti hep taşıyor musun diye soruyorum, onlarda yer olursa taşıyoruz diye cevap veriyorlar, ama bileti satan kişi her halükarda alırız sorun olmaz dedi diyorum, o bileti satmak için sana öyle söylemiş tüm yetki kaptan ve muavinde abi diyorlar .
Yeşilhisara yaklaşırken bir kaç kişi yahyalı yol ayrımında inecek var deyince hemen bende koltuğumdan kalkıp aşağı iniyorum. Böylece yeşilhisardan tekrar geri döneceğim 25 km yoldan tasarruf etmiş oluyorum.
Hava bulutlu, hızlı bir şekilde bisikletimi kuruyorum.
saat 12:00 ve Artık yola çıkma zamanı...
Yahyalıya kadar önümde düz bir yol var, yahyalıdan sonra ise rampalar başlıyor ve kapuzbaşına kadar bugün tahmini 90 km yol yapmam lazım, o nedenle bu düz yolda biraz tempolu gitme niyetindeyim. Ama yola çıktıktan 20-25 dk sonra sağanak yağmur başlıyor, hemen yol kenarındaki bir ağacın altına geçip belki yağmur diner umudu ile bekliyorum. Ama nafile, dinmeyi bırak daha da hızlanıyor, biraz daha bekledikten sonra yağmurun azalmayacağına kanaat getirip tekrar yola çıkıyorum. Yaklaşık 1 saatlik bir sürüşten sonra yağmur nihayet diniyor ama ben sırılsıklam oldum.
Her ne kadar ıslansam da yol çok güzel, ve yahyalıya geliyorum.
Yemek için lokantaya bakarken bir tane kermes denk geliyor, burada güzelce karnımı doyuruyorum, üstüne de 2 bardak çay, ohh mis gibi ısındım, ama heyhat yağmur tekrar başlıyor, ve ben tekrar yola çıkıyorum. Yahyalıdan sonra rampalar başlıyor.
Burada tarihi bir kalıntı var ama ne olduğunu uzaktan pek çözemedim.
Gariban turcuların kurtarıcısı poşetler , onlarsız ne yaparız acaba...
Samanları kuruması için sermişler ama yağmurdan nasibini almış.
Yahyalıdan sonra bir süre daha anayoldan devam ettikten sonra anayoldan ayrılıyorum.
Artık yol oldukça tenhalaşıyor, tek tük araçlar geçiyor.
Bir süre de bu yoldan gittikten sonra yol yine ayrılıyor ve artık köy yolları başlıyor, bu sırada yağmur ara ara duruyor ara ara da sağnak şeklinde yağmaya devam ediyor.
Önümde 40 km yol kaldı, biraz inişten sonra uzun bir rampa ve tekrar iniş taa ki kapuzbaşına kadar. Mutluyum olsun biraz ıslandım ama yeni yerler görüyorum, bisikletimleyim ve yoldayım diyorum.
Artık yolda hiç kimse denk gelmiyor, sadece bir yerde hayvancılıkla uğraşan amcaları görüyorum, yol tarifi alıyorum ve doğru yolda olduğumu söylüyorlar. Ama yukarıdaki fotodan tahmini 25 dk sonra işler değişiyor, yol çamur halini alıyor ve ben çamura saplanıyorum. Bisikletten inip elimle bisikletimi itmeye çalışıyorum ama kısa sürede ön ve arka teker fren yerlerinde 2 karış çamur birikiyor ve tekerler ne ileri ne geri gidiyorlar. Elime bir çöp alıp temizlemeye çalışıyorum, bu sırada kocaman bitane çoban köpeği gelip havlamaya başlıyor, ama ondan ne korkacak ne de onunla ilgilenecek halde değilim, zaten o da bir müddet havladıktan sonra Allah yardım etsin sana deyip geri dönüp gidiyor. Daha 35 km yol var önümde ve ben bırakın bisiklete binmeyi bisikleti iterek dahi götüremiyorum. Çaresiz geri dönüyorum, her 10 metre de bir bisikletin çamurlarını temizleyerek 25 dk da indiğim yolu yaklaşık birbuçuk saat de geri çıkıyorum. Artık tekrar asfalttayım ama her yerim çamur oldu. Bisikletin arka frenler tutmuyor, vites mekanizması çamurdan dolayı çalışmıyor.
Gerisin geri dönüyorum, aşağıdaki fotodaki ilk virajda bir çeşme var burada dakikalarca bisikleti çamurdan temizlemek için uğraşıyorum, tabi bu sırada kendimi de temizliyorum.
Ama unuttuğum bi şey var bisikletimi temizlemekle uğraşırken terim kuruyor, hava soğuk, yağmur yağmaya devam ediyor ve ben titremeye başlıyorum. Saat de 19:15 ve ben ne yapacağımı bilmez birhaldeyim. En iyisi yahyalıya dönmek diye geçiyor içimden, ama bunu istemiyorumda, çünkü gidersem muhtemelen o rampaları tekrara çıkmak yerine otobüsle tarsusa geri döneceğim, tekrar bisiklete biniyorum ve titreye titreye yola devam etmeye başlıyorum, bu sırada üstteki fotoda sağda görülen beyaz evlerin yanında çardak gibi üstü kapalı bir şey görüyorum, bu şekilde devam edemeyeceğime karar verip burada çadır kurmak için gözüme kestirdiğim yere yaklaşıyorum. Ve bu sefer şans yüzüme gülüyor, aşağıdaki küçük bekçi kulübesi gibi yeri fark ediyorum.
Burası bu küçük yaylanın mescidi kapısı açık,bu gece konaklamak için ideal bir yer diye düşünüp hemen eşyalarımı getiriyorum, ama tam bu sırada yayladaki evlerden birinden duman çıktığını ve önünde bir araba durduğunu fark ediyorum. Haber vermek ve izin almak için evin yanına yaklaştığımda bir abi çıkıyor, durumu anlatıyorum, sağolsun mescidi kullanmamın sorun olmayacağını söylüyor, tam ben geri dönerken herhalde halime acıyıp, gel soba yanıyor biraz ısın öyle git diyor, çünkü ben titrememek için kendimi zor tutuyorum. Yok abi sağ olasın desemde evde kimse yok, ben yaylaya bakmak için gelmiştim, birazdan da arkadaşlarım gelecek diyor.
Ben zaten bitmiş haldeyim, hemen üzerime kuru kıyafetlerimi giyip, sobanın başına çöküyorum. Böyle bir mutluluk, böyle bir huzur kelimelerle ifade edilemez abinin adı muhittinmiş, muhittin abiyle sohbet sohbeti kovalıyor, sağ olsun bir de çay demliyor. Arkadaşlarıda geliyor, keyifli bir sohbet eşliğinde saati 21:30 yapıyoruz, ve artık kalkma zamanı geliyor, hepsi ile vedalaşıp malikaneme geçiyorum. Uyku tulumum biraz ıslanmış ama bunu dert edecek zaman değil, hemen vurup kafayı yatıyorum, gece bir ara uyandığımda her tarafın bembeyaz sisle kaplandığını görüyorum. Ve böylece turdaki ilk günüm biraz maceralıda olsa son bulmuş oluyor.
Turdan bir gün önce eşyalarımı salonun ortasına dağıtıp çay eşliğinde bunları nasıl yerleştireceğim çantalara diye düşünmeye başlıyorum.
Yiyecekler de hazır, masanın üzerine dağılmış bir şekilde bekliyor.
Tabi çantanın içine koyunca bu kadar fazla yer kaplamıyorlar.
Bir yandan hazırlıklarımı yaparken diğer yandan da hava durumunu kontrol ediyorum, ama ne yazık ki turumun başlayacağı yarından itibaren özellikle iç Anadolu hep yağışlı görünüyor. Bir ara turu yapmaktan vaz geçmeyi düşünüyorum ama tekrar izinleri ayarlamak, hanımı ikna etmek falan oldukça uzun bir iş olacak diye düşünüp, yaa nasip diyorum ve son hazırlıklarımı da tamamlayıp sabahki otobüs saatini beklemeye başlıyorum.
1.gün - 23.05.2016 Yahyalı-Sulucaova
Sabah işten çıkıp erkenden otogarda yerimi alıp otobüsü beklemeye başlıyorum, her ne kadar bilet alırken bisiklet taşıyacağımı tekrar tekrar söylemiş ve olur almış olsam da yine de içimde bir tedirginlik var.
Neyseki herhangi bir sorun yaşamadan bisikletimi ve eşyalarımı otobüse yükleyip saat 08:15 de yola çıkıyorum. Yolda muavin ve kaptanla yapmış olduğum sohbette bisikleti hep taşıyor musun diye soruyorum, onlarda yer olursa taşıyoruz diye cevap veriyorlar, ama bileti satan kişi her halükarda alırız sorun olmaz dedi diyorum, o bileti satmak için sana öyle söylemiş tüm yetki kaptan ve muavinde abi diyorlar .
Yeşilhisara yaklaşırken bir kaç kişi yahyalı yol ayrımında inecek var deyince hemen bende koltuğumdan kalkıp aşağı iniyorum. Böylece yeşilhisardan tekrar geri döneceğim 25 km yoldan tasarruf etmiş oluyorum.
Hava bulutlu, hızlı bir şekilde bisikletimi kuruyorum.
saat 12:00 ve Artık yola çıkma zamanı...
Yahyalıya kadar önümde düz bir yol var, yahyalıdan sonra ise rampalar başlıyor ve kapuzbaşına kadar bugün tahmini 90 km yol yapmam lazım, o nedenle bu düz yolda biraz tempolu gitme niyetindeyim. Ama yola çıktıktan 20-25 dk sonra sağanak yağmur başlıyor, hemen yol kenarındaki bir ağacın altına geçip belki yağmur diner umudu ile bekliyorum. Ama nafile, dinmeyi bırak daha da hızlanıyor, biraz daha bekledikten sonra yağmurun azalmayacağına kanaat getirip tekrar yola çıkıyorum. Yaklaşık 1 saatlik bir sürüşten sonra yağmur nihayet diniyor ama ben sırılsıklam oldum.
Her ne kadar ıslansam da yol çok güzel, ve yahyalıya geliyorum.
Yemek için lokantaya bakarken bir tane kermes denk geliyor, burada güzelce karnımı doyuruyorum, üstüne de 2 bardak çay, ohh mis gibi ısındım, ama heyhat yağmur tekrar başlıyor, ve ben tekrar yola çıkıyorum. Yahyalıdan sonra rampalar başlıyor.
Burada tarihi bir kalıntı var ama ne olduğunu uzaktan pek çözemedim.
Gariban turcuların kurtarıcısı poşetler , onlarsız ne yaparız acaba...
Samanları kuruması için sermişler ama yağmurdan nasibini almış.
Yahyalıdan sonra bir süre daha anayoldan devam ettikten sonra anayoldan ayrılıyorum.
Artık yol oldukça tenhalaşıyor, tek tük araçlar geçiyor.
Bir süre de bu yoldan gittikten sonra yol yine ayrılıyor ve artık köy yolları başlıyor, bu sırada yağmur ara ara duruyor ara ara da sağnak şeklinde yağmaya devam ediyor.
Önümde 40 km yol kaldı, biraz inişten sonra uzun bir rampa ve tekrar iniş taa ki kapuzbaşına kadar. Mutluyum olsun biraz ıslandım ama yeni yerler görüyorum, bisikletimleyim ve yoldayım diyorum.
Artık yolda hiç kimse denk gelmiyor, sadece bir yerde hayvancılıkla uğraşan amcaları görüyorum, yol tarifi alıyorum ve doğru yolda olduğumu söylüyorlar. Ama yukarıdaki fotodan tahmini 25 dk sonra işler değişiyor, yol çamur halini alıyor ve ben çamura saplanıyorum. Bisikletten inip elimle bisikletimi itmeye çalışıyorum ama kısa sürede ön ve arka teker fren yerlerinde 2 karış çamur birikiyor ve tekerler ne ileri ne geri gidiyorlar. Elime bir çöp alıp temizlemeye çalışıyorum, bu sırada kocaman bitane çoban köpeği gelip havlamaya başlıyor, ama ondan ne korkacak ne de onunla ilgilenecek halde değilim, zaten o da bir müddet havladıktan sonra Allah yardım etsin sana deyip geri dönüp gidiyor. Daha 35 km yol var önümde ve ben bırakın bisiklete binmeyi bisikleti iterek dahi götüremiyorum. Çaresiz geri dönüyorum, her 10 metre de bir bisikletin çamurlarını temizleyerek 25 dk da indiğim yolu yaklaşık birbuçuk saat de geri çıkıyorum. Artık tekrar asfalttayım ama her yerim çamur oldu. Bisikletin arka frenler tutmuyor, vites mekanizması çamurdan dolayı çalışmıyor.
Gerisin geri dönüyorum, aşağıdaki fotodaki ilk virajda bir çeşme var burada dakikalarca bisikleti çamurdan temizlemek için uğraşıyorum, tabi bu sırada kendimi de temizliyorum.
Ama unuttuğum bi şey var bisikletimi temizlemekle uğraşırken terim kuruyor, hava soğuk, yağmur yağmaya devam ediyor ve ben titremeye başlıyorum. Saat de 19:15 ve ben ne yapacağımı bilmez birhaldeyim. En iyisi yahyalıya dönmek diye geçiyor içimden, ama bunu istemiyorumda, çünkü gidersem muhtemelen o rampaları tekrara çıkmak yerine otobüsle tarsusa geri döneceğim, tekrar bisiklete biniyorum ve titreye titreye yola devam etmeye başlıyorum, bu sırada üstteki fotoda sağda görülen beyaz evlerin yanında çardak gibi üstü kapalı bir şey görüyorum, bu şekilde devam edemeyeceğime karar verip burada çadır kurmak için gözüme kestirdiğim yere yaklaşıyorum. Ve bu sefer şans yüzüme gülüyor, aşağıdaki küçük bekçi kulübesi gibi yeri fark ediyorum.
Burası bu küçük yaylanın mescidi kapısı açık,bu gece konaklamak için ideal bir yer diye düşünüp hemen eşyalarımı getiriyorum, ama tam bu sırada yayladaki evlerden birinden duman çıktığını ve önünde bir araba durduğunu fark ediyorum. Haber vermek ve izin almak için evin yanına yaklaştığımda bir abi çıkıyor, durumu anlatıyorum, sağolsun mescidi kullanmamın sorun olmayacağını söylüyor, tam ben geri dönerken herhalde halime acıyıp, gel soba yanıyor biraz ısın öyle git diyor, çünkü ben titrememek için kendimi zor tutuyorum. Yok abi sağ olasın desemde evde kimse yok, ben yaylaya bakmak için gelmiştim, birazdan da arkadaşlarım gelecek diyor.
Ben zaten bitmiş haldeyim, hemen üzerime kuru kıyafetlerimi giyip, sobanın başına çöküyorum. Böyle bir mutluluk, böyle bir huzur kelimelerle ifade edilemez abinin adı muhittinmiş, muhittin abiyle sohbet sohbeti kovalıyor, sağ olsun bir de çay demliyor. Arkadaşlarıda geliyor, keyifli bir sohbet eşliğinde saati 21:30 yapıyoruz, ve artık kalkma zamanı geliyor, hepsi ile vedalaşıp malikaneme geçiyorum. Uyku tulumum biraz ıslanmış ama bunu dert edecek zaman değil, hemen vurup kafayı yatıyorum, gece bir ara uyandığımda her tarafın bembeyaz sisle kaplandığını görüyorum. Ve böylece turdaki ilk günüm biraz maceralıda olsa son bulmuş oluyor.