@Tasogare
@Tasogare
Kesinlikle katılıyorum
Şimdi geri kalan argümanlarınıza gelelim:
@Tasogare
Aslında ben de çok farklı birşey söylemedim. 100% organik tarım yapılmasına imkan yok. 10-20 kat bir istatistik değil, durumun en kötü hali için bir veri. Bir başka veri isterseniz vereyim; en temel gıda maddesi tahıl için temel zirai korumanın yapıldığı (100% organik değil yani) 1950'lerden, teknolojik korumanın yapıldığı günümüze kadar aynı dönümden alınan yıllık verim 135'ten 358 kg'a çıkmış durumda. Sadece tahıl için neredeyse 3 katı. Nüfus gelişimine, toprağa, hasata, ürüne bağlı olarak bahsedilen veriler de imkansız değil. (1950'lerde Türkiye nüfusu 20 milyon, bugün 80 milyonu geçti)
Bu konuda Berkeley Üniversitesi'nden çıkan aşağıdaki yayını okumanızı öneririm. Yazı özetle tek başına organik tarımın değil ama küçük ölçekli üreticilerin biyoteknolojinin kullanılabildiği metodlarla büyük üreticilerden daha sürdürülebilir verim elde edebileceğini söylüyor. 2000 tarihli ama en çok atıf yapılan yazılardan birisi.
(link)
Bu arada bahsettiğiniz ülkeler dünya tarım üretiminde esamesi olmayan ülkeler. Dolayısıyla bir benchmark olarak almak doğru değil.
(link) (raporun 3. sayfası)
@Tasogare
Permakültür dediğiniz şey bir ekosistem değildir. Türkçeye kalıcı tarım diye çevrilebilecek, "permanent agriculture"ın kısaltması olan bir "yaklaşım"dır. Bilimsel bir çalışması var mı bilmiyorum, daha çok öneri ve düşük ölçekli uygulamalardan oluşmakta.
Permakültür ile ilgili eleştirel bir yazı okumak isterseniz (link)
ve bu yazıdan bir pasaj:
"it is undeniable that natural ecosystems are sustainable: because they are still there after several billion years! then why don't we keep them? the answer comes as a great shock to the biologically naive: because in human terms, nearly all natural ecosystems are hopelessly unproductive. they just do not produce the accessible calories (principally as starch) to support large populations. and they don't produce much accessible protein either: mostly they produce cellulose, largely in the form of wood. so contrary to common pc lore, nature has to be tweaked to improve productivity, usually a lot, even beyond recognition. and 'using nature as a model for design' is not to be taken literally; in fact it is so easily mis-construed that i would withdraw it as a basic design precept for beginners."
Bir diğer yazıda da şöyle demiş:
"ıt may make sense to trial large scale permaculture systems, persuading large numbers of people into a monocrop to deliberately break it up, but at the moment the scale of permaculture is simply too small to make any sense for anything other than a hobby, though things are changing as more people become impatient with the failure of ındustrialism to provide a decent life.."
Bu noktadan hareketle bir de permakültür'ün şu sıralar beyaz yakalar arasında oldukça "trending" olup işin sertifika, eğitim, kamp mamp falan derken ticaretinin abartması durumu var ki, konumuz değil ama yaklaşımın bir sosyal sorumluluk insiyatifinden çok ticari bir atılım olduğu izlenimini doğuruyor.
@Tasogare
Normal dediğim, uygun bitki koruma ve tarım teknolojilerinin kullanıldığı, konvansiyonel tarım. Bunu tüccar tarımcılık diye küçük görmeyi çok doğru bulmuyorum.
@Tasogare
İşte "ilginç"ten kastettiğim tam da bu. Yerine başka enerji kaynağı konabilir. En büyük argüman bu! E, peki ne o enerji kaynağı, birisi de bana söylesin. Ben de istemiyorum cennet ülkemde nükleer santral, ancak birisi çıksın bana desin ki, bak şu X teknolojisi sayesinde nükleer enerji kullanmamıza gerek yok aslında.
Enerji kaynağı konulabilir, peki ne o enerji kaynakları sorusuna cevap hep aynı: Enerji baronları, uluslarası karteller, sistem, illuminati.. Cevap bu değil oysa ki.
@Tasogare
Haklısınız ancak geçmişten pişmanlık duymak geçmişi değiştirmiyor. Endüstri devrimi yapıldı, ancak işin kötüsü bizim gibi ülkeler tarım devrimi yapmadan endüstriyelleşmeye çalıştığı için şimdi tarım konusunda arazlar yaşıyorlar. Ancak olan oldu ve nüfus artıyor. İşin garibi de hala daha "3 çocuk yapın" diye nüfus artışını körükleyecek talihsiz açıklamalar da maşallah ülkemizde yapılıyor.
Dolayısıyla şikayet veya bahane üretmekten fazlasının üstüne kafa yormak gerekiyor. Ancak bunu da bilimsel temellere göre yapacaksak..
@Tasogare
Örneğin sadece CO2 gazını değil, tüm zehirli gazları, bertaraf etmek için katalistlerden oluşan bir baca sisteminin üstüne bir kaç kademeli elektrostatik bir filtrasyon sistemi yeterli, termik santralin gazını deniz altındaki yosunlarla filtre etmeye çalışmaya falan gerek yok. (hadi CO2 verdiniz, NOx'leri de verdiniz, e yosunları coşturdunuz, denizin dibi yosun tarlası olacak, habitatı bozmuş olacaksınız..)
Maliyeti karşılayabildikten sonra dünyanın en çevreci enerji kaynağını da yaratabilirsiniz. İşte o, ne kadar "sürdürülebilir" olur, orası muamma..