Burası çok sapa bir noktada değil, o yüzden domuz olacağını pek zannetmiyorum.
Tur güzergahı olarak işaretlense ve araştırılsa çok güzel parkurlar var.
Özellikle Balıklıova - Küçükbahçe - Karaburun taraflarında güzel ara yollar varmış ama daha keşif zamanı olmadı.
Yaşımız genç bir gün emekli olursam yazlıktan gezmeye çıkarım artık.
Tura güzel bir Cumartesi sabahı saat 6.30 civarında güneş yüzünü gösterirken başladım. Hem fazla sıcağa kalmayacaktım, hemde döndüğümde oğlum ve eşim uyanmış olacağı için kahvaltıya çöküp güne erken başlayacaktım. SPD ayakkabılarından "çıt" sesini duyduğumda artık sıcak yatağa dönmek için çok geçti, pedala bastıkça nabız saati, kadans ve hız sensörlerinin 0 yerine hareketlendiğini gördüm.
Rotanın bir bölümü önceden zaten geçmiştim, hiç gitmediğim kısmı ise 10.km'den başlayarak göletin kenarına kadar gelen kısımdı. Burda eğimin yüksek olacağını zaten tahmin ediyordum ama kullanılan bir yol olmadığı için uydu görüntüsünde gözüktüğü gibi yol geçilebilir bir halde mi değil mi onun endişe vardı biraz. Genelde turlarda bir zaman ve hız baskısı olmadığı için 15 km - 20 km ile sakin sakin ilerleyerek ilk 10 km'lik bölümü tamamladım.
Bu fotoğrafı tam olarak orman yolunun ve en dik yokuşun olduğu yerin başlangıcında çektim. Telefon gidon aparatı ile bağlıydı ve kendi kendisine fotoğraf çekmesi için ayarlamıştım. Amacım aslında poz vermekti ancak o an bu yokuşu nasıl çıkarım diye düşünürken fotoğraf çekilince o an yaşadığım düşünceleri güzel yansıtan bir kare olması sebebiyle saklamak istedim.
Yaklaşık 6 km boyunca kısmen kısa düzlüklerin olduğu ama bolca tırmanış ve bozuk zeminlerin olduğu bir yoldan devam ederek Aşağı Ovacık olarak adlandırılan bölüme ulaştım. Bu bölümde ne bir insan ne bir keçi gördüm. Tek başına orman yolunda olmak her zaman insanı geliştiren bir durum, bilmediğin bir arazi, tek başına olmak. Karşına neyin çıkacağını bilmiyor olmanın verdiği heyecan güzeldi. Turun en zor bölümünü tamamlayınca güneşin doğuşu ile birlikte çeşmeye de ulaşmıştım.
Hava artık 28 - 30 C olmuştu ve su kaynatmadan motoru soğutmak gerekiyordu. Kısa bir mola ve orda olan abimizle biraz sohbet ederek 10 dakika kadar dinlendim. Bu köşede durduğunuzda sizi ufuk çizgisine giden güzel bir manzara bekliyor. Kimsenin geçmediği, arada keçi sesleri ve rüzgarın esmesiyle kulağınıza gelen yaprak sesleriyle gerçekten gözlerinizi kapattığınızda ayrı bir dünyaya gidiyorsunuz. Tek başına tura çıkmanın en güzel tarafı da programı kendinizin yapıyor olması ve istediğiniz yerde istediğiniz kadar zaman geçirebilmeniz. Her ne kadar tur arkadaşlarınız uyumlu da olsa, sonuçta herkesin zevki farklı, kimi yokuş aşağı rüzgarı yüzünde hissetmeyi seviyor, kimi güzel bir yemeği, kimi ise sakinliği ve huzuru arıyor.
Buralarda bisikletliler ile pek karşılaşılmıyor, haliyle herkesin soruları farklı oluyor. Kimi kafamdakinin neye yaradığını (GoPro) kimi ise sabahın bu saatinde nerden geldiğimi, aç olup olmadığımı, nerde yaşadığımı merak ediyor. Burada sürekli kalan insanlarla sohbet her zaman en keyiflisi, çünkü sizi belkide bir daha göremeyecekleri için karşılıksız bir destek gösteriyorlar, yardımcı olmaya çalışıyorlar. Kısa bir sohbetten sonra izin isteyip fazla soğumadan yola devam ediyorum. Bir gün tekrar bu rotaya gelirsem kesinlikle burayı kahvaltı noktam olarak seçeceğim, kimbilir yaşam varken bu ev nasıl gözüküyordu.
Bu bölümden sonra vadi içerisinden nispeten düz bir yoldan ilerleniyor ancak morfolojik olarak arazi özelliğinden dolayı sürekli karşıdan esen bir rüzgarla karşılaştım, hızlanmama engel oldu ama acelem olmadığı için yerdeki çakıl taşlarını ve etraftaki keçileri seyrederek yavaş yavaş yoluma devam ettim ve gölete giden ara yola kadar sorunsuz bir şekilde geldim. Bu ara yola girmemin sebebi düz devam ettiğinizde Eğlenhoca merkeze kadar çok dik bir rampayı tırmanmak zorunda olunması, bu toprak yoldan daha kolay bir şekilde turu sürdürmek mümkün ve manzara daha güzel. Zaten bu yolun girişini kolaylıkla bulabilirsiniz, su kanalını yolun kenarında gördüğünüzde takip etmeniz yeterli.
Artık önümde beni zorlayacak bir yol kalmamıştı, biraz tırmanış sonrasında inişe geçecek ve sonra Mordoğan Karaburun ana yoluna Çardak Cafe'nin ordan bağlanacaktım. Sabah hazırladığım kahvaltım ile mola için ideal bir noktaydı, burda bile çok şiddetli bir rüzgar vardı, zaten bunu videodan görebilirsiniz ama bomboş bir arazide tek başına uzakları seyredip kahvaltı etmek uzun zamandır bisiklete binemeyen benim için güzel bir anı olarak kalacak her zaman.
Çatlamadan patlamadan eve saat 10.15 gibi ulaştım, kirli bir bisiklet, terli eşyaları bir kenara bırakıp normal hayata geri döndük! Yeni bir rotada görüşmek üzere!