Aytaç Öztürk
Üye
- Kayıt
- 28 Haziran 2014
- Mesaj
- 80
- Tepki
- 134
- Yaş
- 44
- Şehir
- İzmir
- İsim
- Aytaç Ö.
- Başlangıç
- 1985—86
- Bisiklet
- b'Twin
- Bisiklet türü
- Dağ bisikleti
Harika bir güne başlangıç. Aylardır planını yaptığım, araştırmasını sürdürdüğüm yol arkadaşıma kavuşuyorum bugün. Her şeyi düşündüm. Yapacağım turları hayal ederken yolda yüzümü yalayacak rüzgarı dahi hissedebilecek kadar kendimi kaptırmışım. Son yoklamalarımı yaptım ekstra ne gerekebilir yollarda diye. Kask, tayt, zil, sele altı çanta, ön arka far, pompa, eldiven, yedek iç lastik, kevlarlı yedek dış lastik, yama, alyan takımı, suluk, matara, suluğa takılan alet matarası, ayak bilekleri için fosforlu klipsler, kablosuz km sayacı, spd pedal var rahat edemem diye normal pedal, dış lastiği çıkarmak için şu an adını hatırlamadığım aparat. Liste böyle işte.
Ve gittim aldım. Hepsini aldım. Aklımda ne varsa aldım. Harika günler, muhteşem turlar, inanılmaz maceralar beni bekliyor. İzmirde yaşıyorum bu arada. Kendimi tanıtmadım size. Kusura bakmayın. Adım Aytaç. Bornova evka-4 te oturuyorum. Dediğim gibi gittim aldım. Hemen pedallayacak halde çıkıp gidebilir miyim dedim arkadaşa, 15 dk içinde hazır olursunuz dedi gülümsedi. Allahım yola çıkıyorum. Gaziemirden bornovaya gelmek sıkıntılı olur. Yollar kalabalık. Ve ilk günüm. Vücut ham. Yolda kalmak istemedim. Atladım metroya (İzban). Bornovaya kadar da gitmek istemedim. kendim ve bisiklet için tekrar kart basmak gereksiz geldi. Artık eve ulaşabilir noktadaydım. Açıkçası bir an önce pedala dokundurmak istiyordum ayakkabımın tabanını. Ve ineceğim istasyon. Heyecan dorukta. İndim, kenarda eldivenler, kask, gerekli materyalleri hazırladım. Geri kalanları sevgili valideme emanet edip pedala yüklendim.
Harika... Vites yükseltip hızlanmak istiyorum. Hava kararmaya yüz tutmuş. 200 metre kadar ilerde arkamdan gelen otobüsten ürktüğüm için sağda duruyorum. Çok hızlı geliyor yada alışık olmadığımdan ürküyorum. Okuduğum lisenin yakınlarındayım. Neredeyse 20 yıl olmuş. Zaman akıp gidiyor. Bisiklet konusunu daha fazla ertelemediğim için çok mutluyum. Tekrar yükleniyorum pedallara. Vites konusuna alışmam zaman alacak anlıyorum. Hafifçe bayraklı yoluna sapıyorum. Yaklaşık 300 - 500 metre ilerledim ilerlemedim. Rüyalarımdaki gibi... Kötü olanlarından. Herşey sustu. Gölgeler dahada karanlıklaştı. Saniyeler paslı çiviyle duvarları çizer gibi acıyla aktı. Çocukken izlediğim örümcek adam karakterinin tehlike çanları çalardı ve güçlü bir darbeden kendini savunurdu. Nasıl bir his olduğunu anladım. Ama bir süper kahraman değildim ne yazık ki. Korkutucu sessizlik ve kötü gölgelerin birbiriyle seviştiği ara sokakları yavaşça önümden söküp atmaya çalıştım. Öyle yada böyle ilerliyordum.
Aylar, günler, haftalardır forumu izlerim. Bisikletli nelerle yüzleşir, nelere dikkat etmelidir. Belki elindeki torbasına döktüğü tineri koklarken sallanarak bana uzanan bir delikanlıydı kendimi korumam gereken karanlık, belki de yanımdan geçerken üzerime bir şeyler atan yada düşürmek için beni sıkıştıran sürücüler. Şehrin karanlığı hep insandır gözümde. Ve bu karanlığın daim kalmasına izin veren suskunlara kızarım daha çok.
Beni kötülerin zulmü değil; iyilerin sessizliği korkutuyor.
Martin Luther King
Nerde kalmıştım.
Rüyalarımdaki gibi evet. En korkutucu olanlarından. Uyandığınızda şükür yatağımdayım dedirten türden. Durmuş zamanın içinden 2 gölge fırladı işte. Çok büyük iki gölge. En korktuğum tür 2 gölge. Biri sağdan diğer soldan direk fırladılar. Dursam dedim, duramadım çünkü solumdan da ve sağımdan da geldiler. Gitsem dedim, o kadar hızlı geldiler ki hızlanıp gidemeyeceğimi anladım. İyice yavaşladım.
Hani bazı köpekler vardır. Sahil kenarı yürüyüşlerinizde yada yol üstünde kaldırımda karşılaştığınızda sahibinin ipini, bırakın eline, beline dolasa yine yakınından geçmeye ürktüğünüz türden. O karanlık gölgelerin kilolu, kaslı vücutları ve hırıltıları... Etraftaki dükkanlar tarafından bakılıp besleniyorlar sanırım. Eski çalıştığım şirkette de terk edilmiş bir Rottweiler bakıyordu çocuklar. Adı zeytin di. Sempatik bir isim. Korkutucu bir cüsse. Tanıdık olduğu halde yanına yaklaşmıyordum. Oyun oynarken bile kolumun yarısını alıp gidebilecek potansiyeli görürüm hep bu cinste. Paylaşım sitelerinde ise boğazını yakalayıp bırakmadığı küçük cins köpeklerin videolarını görürüm sık sık. Sonuna kadar da izleyemem ve o videoyu neden açtığımı sorgulayıp kendime kızarak şirin kedi videolarına yönelirim şoku atlatabilmek için.
O karanlık gölgeler. Kaslı, cüsseli gölgeler. Korkutucu, çıldırtıcı gölgeler. Sağdan gelen hafif arkamda kaldı. Sessizdi soldan gelene göre. İnip kendime siper edemem sandım bisikleti. Sağdaki de soldaki de çok yakındı. Yavaşlamak fayda etmedi. Durmalıydım biliyorum. Korkudan duramadım. Sola insem biriyle sağa insem öbürüyle yüzleşmek zorunda kalacaktım. Ne panik ama. Şanssız bir an ki sokakta tek bir araba, insan yok. Gündüzünü ezberlediğim o yollar, gece, makyajını sildikten sonra... Çok korktum.
Soldaki üzerime atlayacakmış gibi yaklaştı. O an, işte o an. Sağ ayağımın arkasında bir sürtme, içimi kamaştıran bir acı. En sonsuz 1- 2 saniyeydi bu. O acı... O korku.. İkisi aynı anda olamıyordu bünyede sanırım. Bilmiyorum. Kalbim... Güçlü atıyordu. İçerden yumrukluyordu dışarıyı. Adrenalin çaresizliğimden soydu beni o an. Kundaktaki bebek uykumdan uyanır gibi... Küçük bir irkilme. Ve sonra zihnimdeki tüm atomlar parçalanmaya başladı. Bacağımdaki acı... Hatırlamıyorum tam olarak. Karar mekanizması kendini devre dışı bıraktı. Çünkü bu belki abartıyorum ama hayatta kalma dürtüsü işte. Evet o. Bacağımda o acıyı hissedip harekete geçmem saliselerle ölçülür belki ama bendeki tesiri yıllara kendini kilitleyecek biliyorum.
Acı, korku, panik... Bu benim başıma nasıl gelir şaşkınlığı. Hayatta, ayakta kalma dürtüsü, işte hepsinin üstünü güzelce örttü. düşmeden bisikletin üzerinden nasıl atladım, bisikletle düşmanımı parçalamak için nasıl hamle yaptım bilmiyorum. Canım yanmıştı. Yere ayak bastığımda bisikletimi savurup kemiklerini kırmak, beynini duvarlara saçmak istedim. Kendimi kandırmamalıyım, ne ben o kadar güçlüydüm ne de o o kadar ağır ve durağan.
Bisikleti 2 üç kez üzerlerine savurdum. Kan ılık ılık akıyordu. Hissediyordum. Canım yanıyordu. Kimse yoktu. Karanlıkta yalnızdım. Düşmanım öfkeliydi.. Ama o an ben kurban olmayı bırakmıştım. Ellerim ölüm kokuyordu. Kararlarım ölüm kokuyordu. Yere düşsem kalkamazdım belki. Kaldırmazlardı. Ama düşmedim. Ve çelik kalkanım elimdeydi. Bisikletim. Savurdum. Kılıcım olsa saplar, silahım olsa ateşlerdim. Son kurşuna kadar. Ama yoktu. Bisikletimle onu parçalamak istedim. Olmadı. Çok çevikti. Kolayca kendini geri atıp hamlelerimden sakındı. Her ikiside. Köpekleri çok severim. Hayvanları çok severim. Canları acırsa benim canım acır. Ama o an öldürebilseydim, gücüm yada imkanım elverseydi... Hırçınlığım onları ürküttü belki, belkide sadece durduğum için kaçıp gittiler. Bir süre öylece kaldım. Tekrar kan kırmızı görüş açım normale dönmeye başladı. Normal korkan adam oldum tekrar. Uzaklaşmaya başladım. Yürüyerek. Elimi bacağıma götürdüm. Elime bulaşan kan... Korktum.
Bisikletimle ilk 10 dakikam böyleydi işte. Hayalini kurduğum yol arkadaşımla yolda ilk 10 dakika... Bisikletime yeniden oturup bu lanetli karanlıktan kendimi kurtarmak istiyordum. Pedallamaya başladım. Küçük bir virajdan sonra yoğun ışıklar görünüyordu. Hatta bir kaç araba. Yolun sağında bana dur gel yapan yaşlı bir adam gördüm. Alkollü gibiydi. Yüzünde saçma bir gülümseme vardı. Yada 1 dakika önce hissettiklerim yüzünden algılarım saplantılı bir hal almıştı. Durmadım. Duramadım. Cesaret edemedim. Ben geçtikten sonra "dursana be" diye bağırdı ama duramazdım. Kendimi savunduğum o birkaç saniyenin verdiği yenilmezlik hissi çoktan yerini inanılmaz bir korkuya bırakmıştı bile. Işıklara ulaştığımda telefonuma sarıldım. Aileme ve sevdiceğime ulaşıp kabusumun ilk etkilerinden saklanmak istedim. Olmadı.. Şans işte. Kimse açmadı telefonunu. Nöbetçi eczanelere baktım hemen. Yakınlarda ev yolu üzerinde bir tane vardı. Bastım yeniden pedala.
Sonunda eczaneye ulaştım. Sonunda. Ne yapması gerektiğini bilen biri. Güvende gibi hissettim kendimi. İçeri girdim.
-Merhaba pansumana ihtiyacım var.
-Merhaba. Hmm. Kusura bakmayın pansuman yapmıyoruz.
-Şey yarayı temizleyecek herhangi bir şey yok mu?
-Malesef biz yardımcı olamıyoruz. Ne oldu düştünüz mü?
-Yok köpek ısırdı
-AA kötü gözüküyor bir an önce acile gidip doktora gösterin.
-peki!? Teşekkürler. İyi akşamlar.
Ve gittim. Yol üstü bir bakkaldan su alıp yarayı hafifçe yıkadım. Ev hastane den biraz daha yakındı. Gidip temizlenip bisikleti bırakmak makul geldi. Yeni yol arkadaşım. Bisikletimle ilk günüm.
Sonra, arayanlar, koşa koşa gelenler...
Bilanço; 1 kuduz 1 tetanoz aşısı...
Sanırım daha 4 - 5 aşım daha olacak. O sorun değil de bisikletimle nasıl yola bırakacağım kendimi birdaha bilmiyorum. Tüm geceyi gidip o köpekleri nasıl öldürürüm- öldürmeli miyim ikilemi ile geçirdim. Uyandığımda psikozdan sıyrılmıştım. O köpeklerden daha çok eczacıya kızarak geçiyor şimdi günüm. İnsani bir yardım eli istemiştim sadece. Nazikçe kovulmayı değil.
Köpek ayağımı sağlam ısıramadığı için mutluyum. Çenesine alabilse ne ayakta kalabilirdim ne kendimi savunabilirdim. Allaha çok şükür bir kaç diş izi ile atlattım. Şimdi yola çıkmaya yeniden cesaret edebilirsem yanımda ne taşımalıyım onları araştırmaya başladım. Bu arada küçük çaplı saldırılara uğrayan arkadaşları gördüm forumda, sanırım onlar şanslıymış. Direk üzerlerine saldırı almamışlar. Umarım başıma bir daha böyle bir şey gelmez. Bu hayatımda ilkti.
https://i.hizliresim.com/1jkVAY.jpg
https://i.hizliresim.com/WWZDNN.jpg
Ve gittim aldım. Hepsini aldım. Aklımda ne varsa aldım. Harika günler, muhteşem turlar, inanılmaz maceralar beni bekliyor. İzmirde yaşıyorum bu arada. Kendimi tanıtmadım size. Kusura bakmayın. Adım Aytaç. Bornova evka-4 te oturuyorum. Dediğim gibi gittim aldım. Hemen pedallayacak halde çıkıp gidebilir miyim dedim arkadaşa, 15 dk içinde hazır olursunuz dedi gülümsedi. Allahım yola çıkıyorum. Gaziemirden bornovaya gelmek sıkıntılı olur. Yollar kalabalık. Ve ilk günüm. Vücut ham. Yolda kalmak istemedim. Atladım metroya (İzban). Bornovaya kadar da gitmek istemedim. kendim ve bisiklet için tekrar kart basmak gereksiz geldi. Artık eve ulaşabilir noktadaydım. Açıkçası bir an önce pedala dokundurmak istiyordum ayakkabımın tabanını. Ve ineceğim istasyon. Heyecan dorukta. İndim, kenarda eldivenler, kask, gerekli materyalleri hazırladım. Geri kalanları sevgili valideme emanet edip pedala yüklendim.
Harika... Vites yükseltip hızlanmak istiyorum. Hava kararmaya yüz tutmuş. 200 metre kadar ilerde arkamdan gelen otobüsten ürktüğüm için sağda duruyorum. Çok hızlı geliyor yada alışık olmadığımdan ürküyorum. Okuduğum lisenin yakınlarındayım. Neredeyse 20 yıl olmuş. Zaman akıp gidiyor. Bisiklet konusunu daha fazla ertelemediğim için çok mutluyum. Tekrar yükleniyorum pedallara. Vites konusuna alışmam zaman alacak anlıyorum. Hafifçe bayraklı yoluna sapıyorum. Yaklaşık 300 - 500 metre ilerledim ilerlemedim. Rüyalarımdaki gibi... Kötü olanlarından. Herşey sustu. Gölgeler dahada karanlıklaştı. Saniyeler paslı çiviyle duvarları çizer gibi acıyla aktı. Çocukken izlediğim örümcek adam karakterinin tehlike çanları çalardı ve güçlü bir darbeden kendini savunurdu. Nasıl bir his olduğunu anladım. Ama bir süper kahraman değildim ne yazık ki. Korkutucu sessizlik ve kötü gölgelerin birbiriyle seviştiği ara sokakları yavaşça önümden söküp atmaya çalıştım. Öyle yada böyle ilerliyordum.
Aylar, günler, haftalardır forumu izlerim. Bisikletli nelerle yüzleşir, nelere dikkat etmelidir. Belki elindeki torbasına döktüğü tineri koklarken sallanarak bana uzanan bir delikanlıydı kendimi korumam gereken karanlık, belki de yanımdan geçerken üzerime bir şeyler atan yada düşürmek için beni sıkıştıran sürücüler. Şehrin karanlığı hep insandır gözümde. Ve bu karanlığın daim kalmasına izin veren suskunlara kızarım daha çok.
Beni kötülerin zulmü değil; iyilerin sessizliği korkutuyor.
Martin Luther King
Nerde kalmıştım.
Rüyalarımdaki gibi evet. En korkutucu olanlarından. Uyandığınızda şükür yatağımdayım dedirten türden. Durmuş zamanın içinden 2 gölge fırladı işte. Çok büyük iki gölge. En korktuğum tür 2 gölge. Biri sağdan diğer soldan direk fırladılar. Dursam dedim, duramadım çünkü solumdan da ve sağımdan da geldiler. Gitsem dedim, o kadar hızlı geldiler ki hızlanıp gidemeyeceğimi anladım. İyice yavaşladım.
Hani bazı köpekler vardır. Sahil kenarı yürüyüşlerinizde yada yol üstünde kaldırımda karşılaştığınızda sahibinin ipini, bırakın eline, beline dolasa yine yakınından geçmeye ürktüğünüz türden. O karanlık gölgelerin kilolu, kaslı vücutları ve hırıltıları... Etraftaki dükkanlar tarafından bakılıp besleniyorlar sanırım. Eski çalıştığım şirkette de terk edilmiş bir Rottweiler bakıyordu çocuklar. Adı zeytin di. Sempatik bir isim. Korkutucu bir cüsse. Tanıdık olduğu halde yanına yaklaşmıyordum. Oyun oynarken bile kolumun yarısını alıp gidebilecek potansiyeli görürüm hep bu cinste. Paylaşım sitelerinde ise boğazını yakalayıp bırakmadığı küçük cins köpeklerin videolarını görürüm sık sık. Sonuna kadar da izleyemem ve o videoyu neden açtığımı sorgulayıp kendime kızarak şirin kedi videolarına yönelirim şoku atlatabilmek için.
O karanlık gölgeler. Kaslı, cüsseli gölgeler. Korkutucu, çıldırtıcı gölgeler. Sağdan gelen hafif arkamda kaldı. Sessizdi soldan gelene göre. İnip kendime siper edemem sandım bisikleti. Sağdaki de soldaki de çok yakındı. Yavaşlamak fayda etmedi. Durmalıydım biliyorum. Korkudan duramadım. Sola insem biriyle sağa insem öbürüyle yüzleşmek zorunda kalacaktım. Ne panik ama. Şanssız bir an ki sokakta tek bir araba, insan yok. Gündüzünü ezberlediğim o yollar, gece, makyajını sildikten sonra... Çok korktum.
Soldaki üzerime atlayacakmış gibi yaklaştı. O an, işte o an. Sağ ayağımın arkasında bir sürtme, içimi kamaştıran bir acı. En sonsuz 1- 2 saniyeydi bu. O acı... O korku.. İkisi aynı anda olamıyordu bünyede sanırım. Bilmiyorum. Kalbim... Güçlü atıyordu. İçerden yumrukluyordu dışarıyı. Adrenalin çaresizliğimden soydu beni o an. Kundaktaki bebek uykumdan uyanır gibi... Küçük bir irkilme. Ve sonra zihnimdeki tüm atomlar parçalanmaya başladı. Bacağımdaki acı... Hatırlamıyorum tam olarak. Karar mekanizması kendini devre dışı bıraktı. Çünkü bu belki abartıyorum ama hayatta kalma dürtüsü işte. Evet o. Bacağımda o acıyı hissedip harekete geçmem saliselerle ölçülür belki ama bendeki tesiri yıllara kendini kilitleyecek biliyorum.
Acı, korku, panik... Bu benim başıma nasıl gelir şaşkınlığı. Hayatta, ayakta kalma dürtüsü, işte hepsinin üstünü güzelce örttü. düşmeden bisikletin üzerinden nasıl atladım, bisikletle düşmanımı parçalamak için nasıl hamle yaptım bilmiyorum. Canım yanmıştı. Yere ayak bastığımda bisikletimi savurup kemiklerini kırmak, beynini duvarlara saçmak istedim. Kendimi kandırmamalıyım, ne ben o kadar güçlüydüm ne de o o kadar ağır ve durağan.
Bisikleti 2 üç kez üzerlerine savurdum. Kan ılık ılık akıyordu. Hissediyordum. Canım yanıyordu. Kimse yoktu. Karanlıkta yalnızdım. Düşmanım öfkeliydi.. Ama o an ben kurban olmayı bırakmıştım. Ellerim ölüm kokuyordu. Kararlarım ölüm kokuyordu. Yere düşsem kalkamazdım belki. Kaldırmazlardı. Ama düşmedim. Ve çelik kalkanım elimdeydi. Bisikletim. Savurdum. Kılıcım olsa saplar, silahım olsa ateşlerdim. Son kurşuna kadar. Ama yoktu. Bisikletimle onu parçalamak istedim. Olmadı. Çok çevikti. Kolayca kendini geri atıp hamlelerimden sakındı. Her ikiside. Köpekleri çok severim. Hayvanları çok severim. Canları acırsa benim canım acır. Ama o an öldürebilseydim, gücüm yada imkanım elverseydi... Hırçınlığım onları ürküttü belki, belkide sadece durduğum için kaçıp gittiler. Bir süre öylece kaldım. Tekrar kan kırmızı görüş açım normale dönmeye başladı. Normal korkan adam oldum tekrar. Uzaklaşmaya başladım. Yürüyerek. Elimi bacağıma götürdüm. Elime bulaşan kan... Korktum.
Bisikletimle ilk 10 dakikam böyleydi işte. Hayalini kurduğum yol arkadaşımla yolda ilk 10 dakika... Bisikletime yeniden oturup bu lanetli karanlıktan kendimi kurtarmak istiyordum. Pedallamaya başladım. Küçük bir virajdan sonra yoğun ışıklar görünüyordu. Hatta bir kaç araba. Yolun sağında bana dur gel yapan yaşlı bir adam gördüm. Alkollü gibiydi. Yüzünde saçma bir gülümseme vardı. Yada 1 dakika önce hissettiklerim yüzünden algılarım saplantılı bir hal almıştı. Durmadım. Duramadım. Cesaret edemedim. Ben geçtikten sonra "dursana be" diye bağırdı ama duramazdım. Kendimi savunduğum o birkaç saniyenin verdiği yenilmezlik hissi çoktan yerini inanılmaz bir korkuya bırakmıştı bile. Işıklara ulaştığımda telefonuma sarıldım. Aileme ve sevdiceğime ulaşıp kabusumun ilk etkilerinden saklanmak istedim. Olmadı.. Şans işte. Kimse açmadı telefonunu. Nöbetçi eczanelere baktım hemen. Yakınlarda ev yolu üzerinde bir tane vardı. Bastım yeniden pedala.
Sonunda eczaneye ulaştım. Sonunda. Ne yapması gerektiğini bilen biri. Güvende gibi hissettim kendimi. İçeri girdim.
-Merhaba pansumana ihtiyacım var.
-Merhaba. Hmm. Kusura bakmayın pansuman yapmıyoruz.
-Şey yarayı temizleyecek herhangi bir şey yok mu?
-Malesef biz yardımcı olamıyoruz. Ne oldu düştünüz mü?
-Yok köpek ısırdı
-AA kötü gözüküyor bir an önce acile gidip doktora gösterin.
-peki!? Teşekkürler. İyi akşamlar.
Ve gittim. Yol üstü bir bakkaldan su alıp yarayı hafifçe yıkadım. Ev hastane den biraz daha yakındı. Gidip temizlenip bisikleti bırakmak makul geldi. Yeni yol arkadaşım. Bisikletimle ilk günüm.
Sonra, arayanlar, koşa koşa gelenler...
Bilanço; 1 kuduz 1 tetanoz aşısı...
Sanırım daha 4 - 5 aşım daha olacak. O sorun değil de bisikletimle nasıl yola bırakacağım kendimi birdaha bilmiyorum. Tüm geceyi gidip o köpekleri nasıl öldürürüm- öldürmeli miyim ikilemi ile geçirdim. Uyandığımda psikozdan sıyrılmıştım. O köpeklerden daha çok eczacıya kızarak geçiyor şimdi günüm. İnsani bir yardım eli istemiştim sadece. Nazikçe kovulmayı değil.
Köpek ayağımı sağlam ısıramadığı için mutluyum. Çenesine alabilse ne ayakta kalabilirdim ne kendimi savunabilirdim. Allaha çok şükür bir kaç diş izi ile atlattım. Şimdi yola çıkmaya yeniden cesaret edebilirsem yanımda ne taşımalıyım onları araştırmaya başladım. Bu arada küçük çaplı saldırılara uğrayan arkadaşları gördüm forumda, sanırım onlar şanslıymış. Direk üzerlerine saldırı almamışlar. Umarım başıma bir daha böyle bir şey gelmez. Bu hayatımda ilkti.
https://i.hizliresim.com/1jkVAY.jpg
https://i.hizliresim.com/WWZDNN.jpg