Tuncer Bayık
Daimi Üye
- Kayıt
- 23 Ağustos 2007
- Mesaj
- 314
- Tepki
- 308
- Şehir
- SİVAS
Selam bisiklet dostlarım,
Geçtiğimiz Pazar için hafta ortasından niyeti bozmuştuk zaten. Çünkü iki hafta öncesi Ankara’ya giden bir miting otobüsüyle gelmiş ve Erdoğanlar’a gitmiştik.Otobüsün dönüşüne yetişebilmek için ancak birkaç saat fırsatımız olmuş, bu arada yarım saat bisikletçide takılıp ancak Görkem ve Sefa ile tanışma imkanımız olmuştu. Bu gelişimizden hiçbirşey anlamamıştık. İçimizde bir ukte kalmıştı ve bu olmadı,mutlaka daha rahat bir zaman ayırarak yine gelmeliydik. Aklımızca o seferde de Delta’ya uğrayacaktık. Ah Delta ,niye pazarları açmıyorsun? Tur dönüşü uğradığımızda kapıdan dönecektik. Pazar günü için Ömer Görkem’le görüşmüşler ve sabah 8 gibi bizi bekleyeceklermiş. Kış zamanı günler kısa olunca vakti iyi kullanmak için erken çıkmalıydık yola.Sabah 5 otobüsüne binmek üzere kalkacaktık. Sabah 3’te telefonumun alarmı ben dirensem de KALK diye bağırmakta ısrarcıydı. Benim uzun bacaklı “Corra” da (28” Corratec) aşağıda dünden bütün hazırlığını yapmış beni bekliyordu. Kendisi Almanya doğumlu olup, evvelki sene İstanbul Beşiktaş’ta güngörmüş bir hanenin yanına getirilmiş. Kendisini geçen sene görüp beğenmiş ve İstanbullara kadar gidip almıştık. Uzun boylu ve ince bacaklı (700x42) “Corra”mı mavi ağırlıklı canlı renklerinden dolayı beğenmiştim. Uzun bacaklıların adımı da büyük olur. Uzun yolda avantajlı olur diye uzun yol arkadaşı olarak aldık kendisini. Ancak, emektar diyemeyeceğim ama eski dostum “Gia” kadar tabanları sağlam sayılmaz. Tabanları ince ve narin olduğundan yoldaki dikenleri hemen hisseder ve o da can acısıyla bana kızıp indirir beni. Dikeni çıkarıp gönlünü alması 15 dk yı geçmez ve hemen barışıverir. Ama bacakları uzun olduğundan uzun yollara hep onunla çıkarım.50km ye kadar mesafelerde de eski dostum “Gia”yı bırakamam. (97 model cro-moly Giant Acapulco-Alivio donanımı ile 12 yıldır tık yok maşallah)
“Corra” o gün de sabırsızlıkla beni aşağıda bekliyordu. Benim ve onun için gerekli her şeyi almıştı sırtına. Ömer’le buluşmak ve bir sabah çorbası içmek için Fabrika girişindeki ünlü çorbacımızınyolunu tuttuk. Yakın ve iniş olduğundan iki dakikada vardık çorbacıya. Lambalarını söndürdükten sonra çorbacıdan çıkan gruptan biri çakırkeyf bir tavırla (bilemem artık sabah sabah! ) lambası yanıyor deyip, “Corra”nın lambasında düğme aramaya , bu bahaneyle incelemeye koyuldu. Tepesinde beklediğim için gitti sonra. “Corra”nın yabancı olduğunu sabahın köründe bile millet fark ediyordu.
(link)
(link)
Ömer’in çorbacıyla muhabbetinden onun sık sık buraya geldiği belliydi. Vakit daha vardı.Çorbacıdan sonra “caddeyi bir turlayalım mı?” demez mi Ömer! “Git Allah aşkına sabah sabah” dedim. Demek ki henüz açılmamışım. Hava da soğuk! Ben Ankara’da nasıl dolaşacağımı düşünüyorum bu havada! Terminale girdik ve otobüsün gelişiyle iki bisikletli otobüse yanaştık. Muavin bi göz attı !!! Tedirginleşti. “Bu bisiklet de mi var?! “ derken henüz ikinciyi görmüyor. İkinciyi de biz gösteriyoruz “Bu da var” diyerek korka korka ! “Nasıl sığacak, nereye koyacam, nasıl konacak bunlar!?” diye klasik otobüs-bisiklet muhabbeti. Ters çevirdik olmadı. Önleri söktük. Tamam işte oldu. Bune telaş derken “parasını alırım” lafının geçtiğini hatırlıyorum. Ömer’de doğuştan gelen bir kabiliyet ile muavinle anlaşıp işi bağlayıverdi. “Biz federasyon üyesiyiz, bunun için hiçbir yerde ücret ödemeyiz biz” demiş. Yalan da sayılmaz. Lisanslarımız var ya! Federasyona kayıtlıyız işte! Otobüste de uyuyamıyoruz. Çenemiz hep bisiklet muhabbeti açıyor. Halbuki aynı yerde çalışıyoruz. İşten de konuşulur ama hiç konuşmayız. İzi Görkem’le Sefa karşılayacakmış. Aşti’de indiğimizde terminalin büyüklüğünden birbirimizi bulmamız kolay olmadı.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Uzun bir yol katettik. Biraz rampa da var. Rampa da birhayli uzun sürdü. Buna rağmen samimi, candan kardeşlerimle bu geziyi paylaşmak pedallamak olağanüstü zevkli ve gurur verici.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Geçtiğimiz Pazar için hafta ortasından niyeti bozmuştuk zaten. Çünkü iki hafta öncesi Ankara’ya giden bir miting otobüsüyle gelmiş ve Erdoğanlar’a gitmiştik.Otobüsün dönüşüne yetişebilmek için ancak birkaç saat fırsatımız olmuş, bu arada yarım saat bisikletçide takılıp ancak Görkem ve Sefa ile tanışma imkanımız olmuştu. Bu gelişimizden hiçbirşey anlamamıştık. İçimizde bir ukte kalmıştı ve bu olmadı,mutlaka daha rahat bir zaman ayırarak yine gelmeliydik. Aklımızca o seferde de Delta’ya uğrayacaktık. Ah Delta ,niye pazarları açmıyorsun? Tur dönüşü uğradığımızda kapıdan dönecektik. Pazar günü için Ömer Görkem’le görüşmüşler ve sabah 8 gibi bizi bekleyeceklermiş. Kış zamanı günler kısa olunca vakti iyi kullanmak için erken çıkmalıydık yola.Sabah 5 otobüsüne binmek üzere kalkacaktık. Sabah 3’te telefonumun alarmı ben dirensem de KALK diye bağırmakta ısrarcıydı. Benim uzun bacaklı “Corra” da (28” Corratec) aşağıda dünden bütün hazırlığını yapmış beni bekliyordu. Kendisi Almanya doğumlu olup, evvelki sene İstanbul Beşiktaş’ta güngörmüş bir hanenin yanına getirilmiş. Kendisini geçen sene görüp beğenmiş ve İstanbullara kadar gidip almıştık. Uzun boylu ve ince bacaklı (700x42) “Corra”mı mavi ağırlıklı canlı renklerinden dolayı beğenmiştim. Uzun bacaklıların adımı da büyük olur. Uzun yolda avantajlı olur diye uzun yol arkadaşı olarak aldık kendisini. Ancak, emektar diyemeyeceğim ama eski dostum “Gia” kadar tabanları sağlam sayılmaz. Tabanları ince ve narin olduğundan yoldaki dikenleri hemen hisseder ve o da can acısıyla bana kızıp indirir beni. Dikeni çıkarıp gönlünü alması 15 dk yı geçmez ve hemen barışıverir. Ama bacakları uzun olduğundan uzun yollara hep onunla çıkarım.50km ye kadar mesafelerde de eski dostum “Gia”yı bırakamam. (97 model cro-moly Giant Acapulco-Alivio donanımı ile 12 yıldır tık yok maşallah)
“Corra” o gün de sabırsızlıkla beni aşağıda bekliyordu. Benim ve onun için gerekli her şeyi almıştı sırtına. Ömer’le buluşmak ve bir sabah çorbası içmek için Fabrika girişindeki ünlü çorbacımızınyolunu tuttuk. Yakın ve iniş olduğundan iki dakikada vardık çorbacıya. Lambalarını söndürdükten sonra çorbacıdan çıkan gruptan biri çakırkeyf bir tavırla (bilemem artık sabah sabah! ) lambası yanıyor deyip, “Corra”nın lambasında düğme aramaya , bu bahaneyle incelemeye koyuldu. Tepesinde beklediğim için gitti sonra. “Corra”nın yabancı olduğunu sabahın köründe bile millet fark ediyordu.
(link)
(link)
Ömer’in çorbacıyla muhabbetinden onun sık sık buraya geldiği belliydi. Vakit daha vardı.Çorbacıdan sonra “caddeyi bir turlayalım mı?” demez mi Ömer! “Git Allah aşkına sabah sabah” dedim. Demek ki henüz açılmamışım. Hava da soğuk! Ben Ankara’da nasıl dolaşacağımı düşünüyorum bu havada! Terminale girdik ve otobüsün gelişiyle iki bisikletli otobüse yanaştık. Muavin bi göz attı !!! Tedirginleşti. “Bu bisiklet de mi var?! “ derken henüz ikinciyi görmüyor. İkinciyi de biz gösteriyoruz “Bu da var” diyerek korka korka ! “Nasıl sığacak, nereye koyacam, nasıl konacak bunlar!?” diye klasik otobüs-bisiklet muhabbeti. Ters çevirdik olmadı. Önleri söktük. Tamam işte oldu. Bune telaş derken “parasını alırım” lafının geçtiğini hatırlıyorum. Ömer’de doğuştan gelen bir kabiliyet ile muavinle anlaşıp işi bağlayıverdi. “Biz federasyon üyesiyiz, bunun için hiçbir yerde ücret ödemeyiz biz” demiş. Yalan da sayılmaz. Lisanslarımız var ya! Federasyona kayıtlıyız işte! Otobüste de uyuyamıyoruz. Çenemiz hep bisiklet muhabbeti açıyor. Halbuki aynı yerde çalışıyoruz. İşten de konuşulur ama hiç konuşmayız. İzi Görkem’le Sefa karşılayacakmış. Aşti’de indiğimizde terminalin büyüklüğünden birbirimizi bulmamız kolay olmadı.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Uzun bir yol katettik. Biraz rampa da var. Rampa da birhayli uzun sürdü. Buna rağmen samimi, candan kardeşlerimle bu geziyi paylaşmak pedallamak olağanüstü zevkli ve gurur verici.
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)