Karadenizden akdenize bisiklet turu

Kayıt
4 Ağustos 2012
Mesaj
4
Tepki
4
Şehir
ısparta
Bisikletle tanışmamız uzun yıllardır devam etmekte olan bir sevdaydı, son iki yıldır ise profosyenel olarak devam etmekteydi. Özellikle 2012-2013 sezonunda Isparta Bisiklet Grubuyla tanışmamız ve buradaki arkadaşlarla Isparta çevresindeki turlarımızla memleketimi yeniden keşfetmeye başlamıştım. Yakın ilçelere, Yazılı Kanyona yapmış olduğumuz kamplı turlar sonucunda yurdumuzda yapılan bisiklet festivallerini takip etmeye başlamıştım. Artık kısa mesafeli turlar yeterli olmayınca da uzun turlar yapmaya niyet edip, bunun planlarını yapmaya başlamıştım. Fırsatı çıkınca da Karadenizden-Akdenize Bisiklet Turumu yapmaya karar verdim.

Birinci Gün
7 Haziran 2013 günü Zonguldak”a özel aracımızla gittik, 2, 3 gün kalıp dinlendikten sonra 09 Haziran 2013 Pazar günü sabah saat 06.00”da bisikletimle yola çıktım. Sırasıyla Zonguldak Ereğli, Alaplı (19 Km.) yol aldıktan sonra günün ilk çayını Alaplı Petrol Ofisi çalışanlarının ikramıyla içip, Akçakocaya doğru yoluma devam ettim. Akçakoca'da günün ikinci çayını ve kısa molasını verip, Düzce yoluna döndüm. Akçakoca-Düzce yolu rampalarını biraz zorlansam da devam ettim. Yokuşun oldukça dik olduğu bir yerde dinlenirken Ereğli Bisiklet Kulübü sporcularından Bülent ÖKTEM ile karşılaştım. Hızlı bir selamlamanın ardından beni geçip gitti. Öğle üzeri Düzce'ye vardım ve Bolu istikametine doğru yoluma devam ettim. Düzce çıkışında öğleye doğru arkamdan gelen bir bisikletli gencin bana seslenmesiyle durup onu bekledim, kendisi 3 km. kadar önce geçtiğim bir benzinlikte çalışıyormuş ve Karadeniz istikametine bisikletiyle tura giden bütün turcuları ağırlamakla ünlü patronunun benim geçip gitmem üzerine bu delikanlıyı arkamdan göndererek “çabuk al getir o bisikletli arkadaşı bizim buraya uğramadın nereye gidiyor” demesi üzerine birlikte geri dönüp tesise vardık. Patronu dışarıda güler yüzle bizi karşıladı çay kahve ikramı ve tanışma faslından sonra bir ihtiyacım olup, olmadığını sordu, buradan geçen her bisikletli bizi bilir ve burada muhakkak misafirimiz olur dedi, burada öğle yemeğimi yiyip, arkadaşlara teşekkür edip, yoluma devam ettim.

Bolu istikametine doğru devam ettim. Yolda geçtiğim bütün yerleşim birimlerinde insanların sık sık çay davetleriyle karşılaştım, ellerini çay karıştırır gibi yaparak ve hello welcome diyerek çaya davet ediyorlardı bu davetlerine aleyküm selam deyip icap edince “Aaaa sen Türk müsün” diyip, ilk şaşkınlıklarının ardından “genelde buralardan hep yabancı bisikletçiler geçerdi ilk defa bir Türk ile karşılaştım çok mutlu oldum “ diyenlerle karşılaşmak benim zorlu yolculuk karşısında daha da güçlenmemi sağlıyordu. Bolu dağına doğru geldiğimde yağmur ince ince yağmaya başladı, biraz yağmur geçsin diye benzinliğin birinde yarım saat kadar mola verdim. Yağmurun ardından ben de Bolu dağına doğru harekete geçtim, yağmurun izleri devam ediyordu, zaman zaman ben yağmuru yakalıyordum, bu şekilde bir müddet devam ettik. Yokuşlar dikleşince bazen bisikletimden inerek ve iterek yokuş yukarıya doğru çıkmaya devam ettim. Yokuşun sonlarına doğru bir dinlenme tesisinden bana seslenen ailenin davetiyle yine benim gibi bisiklet gezgini olan Cengiz YILDIRIM beyle tanıştım. Karşılıklı bir saat sohbetten sonra Bolu dağını aşarak inişe başladım.

Ama yağmur arkadan bana yetişti ve aynı yağmura ikinci kere yakalanarak fena şekilde ıslandım, saklanacak bir yerim olmadığı için de yola devam ettim. Bolu girişinden Abant milli parkına doğru dönerek yoluma devam ettim. Bir köy durağı içinde ıslanan üzerimi değiştirdim ve yola devam ettim. Yollarda ki manzara çok müthişti her yer cennet gibi yemyeşildi, hayranlıkla ve büyük bir mutlulukla yoluma devam ettim. Yol üzerinde genelde piknik yerlerinin oldukça çok olmasına rağmen genelde özel yazlık dağ evlerinin bolluğu dikkatimi çekti, geçtiğim birkaç köyden ekmek temin etmek istesem de bulamadım. Piknik yerlerinden de bol bol çay ikramı teklifi aldım ve bolca değerlendirdim. Bolu yol ayrımından Abant Milli Parkına doğru yaklaşık 45 km.lik bir yol var bunun ilk 15 km. den sonrası yol sürekli yokuş şeklinde yolun her iki tarafında ağaçlar güneşi kesiyordu ve insana hava kararmış hissi veriyordu. Bitmek bilmeyecekmiş gibi yokuşlarda sürekli Abant Milli Parkına mutlaka ulaşmam lazım diye kendimi motive etmeye çalışıyordum, çünkü buranın yerli halkı bana geceyi mutlaka Abant Milli Parkında geçir buralar gece pek tekin olmaz demişlerdi. (Vahşi hayvanlar olabilir diye) yolda beni bir düğün alayı geçti araçlardan birisinden bana bir adet havlu attılar, doğrusu benim çok işime yaradı çünkü yanıma havlu almayı unutmuştum, çok teşekkür ettim arkalarından.

Abant Milli Parkına varmadan önce beni Bolu Bisiklet grubundan gençler karşıladı, hafta sonu tur yapıyorlarmış, karşılıklı ayaküstü sohbet ettik bir ihtiyacım olup olmadığını sordular, teşekkür ederek yola devam ettim ve biraz sonra Abant Milli Parkına vardım. Girişte araç giriş fiyatları yazıyordu ve bisiklete giriş ücreti 5 Tl. idi, hadi canım dedim, şimdi işin yoksa para ver gir içeriye saat 20.00”da görevli gişeyi kapatıp gidiyormuş ve bende 20.05”te giriş yaptım, tabiî ki ücret ödemeden içeriye girdik. Biraz gölün etrafında bisikletimde dolaştım, her yer lüks oteller çadır kamp alanına gider tabelasını gördüm, aradım ama bulamadım. Geriye dönüp jandarma karakolundan nereye çadır kurabilirim diye sordum, jandarma bana çadır sezonunun açılmadığını DSİ”ye ait bungolovlarda kalabileceğimi söyledi ama gece çok soğuk olur imkanınız varsa devam edin dediler, ben de devam edemeyeceğimi söyleyip çadırımın ve uyku tulumunun -10 dereceye kadar dayanacağını söyleyip, bana gösterdikleri yerde çadırımı kurdum, akşam yemeği ve biraz dinlenmenin ardından saat 22.00 da çadırıma girip uyudum. İlk günün sonunda 145 km. yol yapmışım.

İkinci Gün
Sabah saat 05.00”da soğuktan uyanarak hemen kalktım ve çay yapıp ısındım, çadırımı topladım ve etrafıma baktım, Abant Milli Parkının güzelliğini sabah daha güzel gördüm. Ömrümde görmediğim bir güzellik ve o ana kadar hiç fotoğraf çekmediğimi fark ettim. Hemen makineyi çıkarıp, birkaç poz çektim. Ağaçların büyüklüğü çok dikkatimi çekti, göl sabahleyin daha güzel görünüyordu, etrafında birkaç kişi sabah sporu yapıyordu. Abant Milli Parkından Mudurnu istikametine doğru yola çıktım, gölden çıkışta 3 km.lik bir rampa vardı, ama sabah güneşi ile birlikte muhteşem manzara bana yokuşu unutturdu. Mudurnu ve Nallıhan tabelasının önünde bir fotoğraf çekip inişe geçtim. Yaklaşık 20 km.lik bir iniş ve aşağıda müthiş bir sis vardı sisin içine girince resmen dondum, çok soğuktu, birkaç tane köyü geçtim kimsecikler yoktu.

Üşümemek için pedala bastım Mudurnu”ya kadar gittim sis bitmedi, nihayet Mudurnu”ya girdim, günün başlangıcında olduğum için durmayıp Nallıhan'a doğru yola devam ettim. Yaklaşık 5 km daha yol aldıktan sonra sis kalktı ve güneşle birlikte yolculuk daha keyifli oldu biraz daha devam edince yolda rampalar artmaya başladı, önümde gördüğüm yüksek dağlar beni endişelendirmeye başlamıştı ama ben farklı bir yola doğru gidiyordum, umarım o dağlara çıkmam dedim, ama ne fayda yolum o dağlara doğruydu, hiç bitmeyecekmiş gibi dağlar ve rampalar, sık sık durup mola veriyordum, bir çok yerde de bisikletimi iterek çıktım o yokuşları, güneşle birlikte sisin kalkmasından dolayı hava iyice ısınmaya başlamıştı bu seferde sıcaktan şikayet ediyordum. Zaman zaman bu kadar zorlandığım için kendi kendime ben delimiyim diye sormadan edemiyordum, cevabını da kendim veriyordum "evet deliyim ama mutlu bir deli".

Yokuşun sonunda Aynalıkaya Geçidine vardım, bir fotofraf çektim ve gördüğüm bir çeşmede mola verdim. Yokuştan aşağıya inerek Nallıhan”a vardım. Girişte bir benzinliğe girerek içecek bir şeyler aldım ve traş oldum. Nallıhan”a girerek devam ettim, öğle vakti olduğu için yemek molası vermek istiyordum, ama yol üzerinde bütçeme uygun bir lokanta bulamadım, ben de bir markete girerek yiyecek stokladım, yolda güzel bir yerde yemek yapar yerim diye. Nallıhan şirin bir yer etrafı meyve bahçeleriyle doluydu, tabi ki göz hakkımı alarak yola devam ettim. Nallıhan”dan sonra Ankara-Beypazarı yoluna girdim, önümde bir baraj olmalıydı ama bulamıyordum. Çünkü barajdan sonra Eskişehir Gürleyik Kasabasına doğru dönmem gerekiyordu, Beypazarı yoluna girersem yolu uzatacaktım. 15 km. sonra bir benzinlikte mola verdim ve yolu sordum hemen 400 m. İleriden sağa döneceksin dediler, doğru yolda olmam hoşuma gitti çay ve su molasının ardından gelen telefonlara cevap verdim.

Bu arada coğrafi bitki örtüsü de değişti artık yeşillik yerine her yerde sapsarı ekin tarlaları vardı dağlarda da yeşillik namına hiçbir şey yoktu, ama dağların yapısı tıpkı peri bacalarına benziyordu. Kavşağa gelip sağa döndüm artık Eskişehir istikametine doğru gidiyordum, yol upuzun ve 20 km.lik bir iniş şeklindeydi keyfim yerine geldi hiç pedal basmadan sürekli iniş, bakalım sonu nasıl olacak diye düşünmeden de edemedim doğrusu. Birkaç küçük köyden geçtim yine kimsecikler yoktu, arazi yapısı gittikçe değişti ve her yer kıraç bir hal aldı sürekli iniş yaparak neredeyse bir kanyon görünümünde olan Sarıyar Barajına geldim. Buranın görünüşü çöl ortasında bir vaha gibi her yer kurak olan bir yerden birdenbire kocaman bir nehir ile karşılaşıyorsunuz, etraf yemyeşil, nehirden karşıya geçen köprüde birkaç poz resim çektim Sarıyar barajında elektrik üreten türbinler varmış ve elektrik santralının lojmanları vardı ama çoğu terk edilmiş ve virane şekildeydi, yaşayan birkaç aile bana bakarak el salladılar, bahçelerindeki meyve ağaçlarında dutlar olgunlaşmış ve yola dökülüyordu burada da göz hakkımı alarak yola devam ettim.

Hemen çıkışta çok büyük yokuş başladı aman Allahım ne yokuş günün ortasında, güneş tepede yakıyor, su bulma şansım yok, gördüğüm bir çobana yokuşun ne kadar olduğunu sordum 5 km dedi ama daha fazlaydı sanırım ve su bulma şansın yok dedi. İki kötü haber; yanımdaki su oldukça ısınmıştı ama yinede yudum yudum içerek çoğu zamanda bisikletten inip iterek yokuşu çıkmaya devam ettim. Buradan sonra en az 50 km. boyunca sürekli iniş ve çıkışlarla devam ettim, etrafımda hiçbir yerleşim yeri yoktu, artık su bulma umudumun kalmadığı bir yerde çeşme gördüm suyu akıyordu ama soğuk değildi yine de yedekleri doldurdum.

Saat öğleden sonra 16.00 olmuştu oldukça acıktığım için bir zirvede durup, yemek yedim, yanımda bulunan hazır konserve ve kahvaltılık malzemeleri çıkarıp yedim, bir de çay demledim keyfim yerine geldi. Buraya kadar telefonlar pek çekmiyordu zirvede telefon çekti, eşimle ve çocuklarımla konuştum, yolun çok zorlu olduğunu, etrafta hiç yerleşim yeri olmadığını bahsettim, çok ta su kaybediyordum su bulmanın zorluklarından bahsetmiştim eşime, sonra yola devam ettim 3 saat sonra akşam saat 19.00 da Gürleyik Kasabasına girdim, hemen girişte dut ağaçlarının altında kasabanın kahveleri vardı, önünde de bir çeşme hemen çeşmeye yöneldim su buz gibiydi bol bol içtim ve yedekleri doldurdum kasaba sakinleri hemen etrafıma toplandılar bana çay ikram ettiler ben hem çay içtim hem de üzerime gölge yapan dut ağaçlarından bol bol dut yedim.

Yine tanışma merasimi, nereden gelirsin, nereye gidersin falan ben izin isteyip yola devam etmek istedim, ama beni bırakmadılar 5 km. sonra çok yoğun rampaların olduğunu ve çok yüksek olduğunu söylediler akşam olmak üzereydi ve ben o rampayı gece olmadan geçemezdim. “seni misafir edelim, burada yemek ye, çay iç, bizim misafirimiz ol ama yola yarın çık dediler, çaresiz kabul etmek zorunda kaldım. Bana çadır kurabileceğim bir yer göstermelerini istedim ama Eskişehir”den emekli öğretmen Mehmet amca benim evimde misafirim ol çadırda yatırmam evim müsait deyince kabul ettim.

Birlikte Mehmet amcanın evine gittik bisikleti alt kata kilitledik anahtarını da bana verdi yatacağım odayı gösterdi “eşyalarını yerleştir, sonra kahveye gel çay içip sohbet edelim” dedi, bende tamam ama biraz uzanıp dinleneyim sonra gelirim dedim. Niyetim bu kasabada telefonlar çekmiyordu kahvenin önünde gördüğüm ankesörlü telefondan ailemi arayıp, haber vermekti, sürekli yolculuğum ve sağlığım hakkında bilgi veriyordum ki endişe etmesinler, ama 2 günde toplamda 270 km. yol yapmıştım ve çok yorgundum biraz uzanıp dinleneyim derken uyuyup sabah 05.00”te kalktım. O gece aileme haber ulaştıramayınca oldukça endişelenmişler, oysa ben aileme telefonumun şarjı biter, çekmediği yerde olabilirim merak etmeyin demiştim, her ihtimale karşı da PTT den ankesör kartı almıştım aramak için ama benim hatam da yorgun olup, uyuyakalmak ve aramamak olmuştu. Bunun sancısını ertesi gün hissedecektim.

Üçüncü Gün
Sabah zinde uyanıp yola çıktım, aynı zamanda Gürleyik Kasabasının güzelliklerine hayran hayran bakıyorum, burası tam bir cennet, her yerde sular akıyor ve şelaleler var meğer bu kasaba şelalesiyle ünlüymüş, şairlerin ve fotoğraf sanatçılarının ilham kaynağı ve doğa severlerin sık sık ziyaret ettiği bir kasaba olan Gürleyik Kasabasının o meşhur şelalelerini ben de ziyaret ettim, çok güzel tesisler yapılmış ama insanlarımız yine çöplerini gelişigüzel atmışlar bu güzelim yerleri kirletmişler, buradan ayrılarak devam ettin 5 km. dümdüz ve çok harika yollardan, köylerden geçtim. Her köyde insanlardan çay daveti aldım, icap ederek gittim, sonra o meşhur rampalara ve kartalkaya geçidinin başlangıcına geldim. İnanılmaz bir rampa toplamda 5 km. ama yol bir sağa bir sola tam 3 km. lik bir varyantla toplamda 15 km. oluyor, yolun bir üst tarafıyla aşağısı arasında 20 metre var ama dikine kat etme şansınız hiç yok hele de yüklü bisikletle, ama doğası harika her yer yeşillik ve bol su var. Nihayet kartalkaya geçidine geldim burada telefonum çekmeye başladı ve mesaj bombardımanına tutuldum. Benden haber alamayan ailem bütün gece uyumamış ve güzergah üzerindeki bütün jandarmayı harekete geçirmiş kimi buradan geçti, kimi jandarma da henüz gelmedi demiş. Bende telefon açarak durumu aileme ve bütün bisiklet camiasına anlattım buradan aileme ve beni arayan bütün bisiklet camiasına ilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Hem aileme hem de bana destek oldukları için.

Buradan sonra istikamet Mihallıççık, en az 40 km. yolum var ama hep yokuş aşağıya bir bisikletçinin en büyük hayali hiç pedal çevirmeden 40 km. inmek, oldukça keyifli bir inişten sonra nihayet Mihallıççık”a vardım, burada bir lokantada kahvaltı niyetine çorba içtim, insanlar hemen etrafımı çevirdi, bir çok soru sordular “neden bisikletle geziyorsun, bunun yerine motor alsan olmaz mı? Yada elektrikli bisikletle gitsen daha iyi olmaz mı” gibi, hepsine cevap verdim, bisikletin de bir ulaşım aracı olduğunu, bir doğasever olarak emisyon gazı üretmeyen bir araç olan bisikletin de ulaşım aracı olabileceğini anlattım. Kahvaltı sonrası esnaftan çay teklifi geldi kısa bir sohbet ve çay molasının ardından yola devam ettim. Hafif birkaç rampadan sonra yine sürekli inişle istikamet Yunus Emre Kasabası, bu kasabayı çok merak etmiştim görmek bu güne kısmet olacakmış. Yolda beni gören köylülerin el sallamalarıyla yola devam ettim, yaklaşık 50 km. sonra porsuk çayının kenarından uzun bir süre devam ederek Yunus Emre Kasabasını geldim, kasabanın ortasından geçen hızlı tren garında birkaç resim çekerek kasabanın çıkışına yakın olan Yunus Emre Türbesini ziyaret ettim.

Burada 1 saat kalarak her yeri dolaştım ve fotoğraf çektim, Yunus Emre türbesini gördüm çok heybetli ve huzur dolu bir yerdi dualarımı yaptım ve yola çıktım çıkıştan 400 metre sonra hemen yokuşlar başladı yine varyant şeklinde ve oldukça uzun bir yokuş, öğleden sonra güneşi oldukça yakıyor ama işin iyi tarafı her yerde su kaynağı var yapanlara bol bol dua ederek ve su stoklarımı doldurarak yola devam ettim yine bazen ben bisiklete bindim bazen bisikleti ittim saatler sonra bitmez gibi gözüken rampalar bitti zirvede bir köy gördüm sanki terk edilmiş gibi hiç yaşayan yok köyün camisine gittim suların hiç biri akmıyordu, çaresiz köyden ayrılmaya başladım ki çıkışta bir mezarlık ve çeşme gördüm suyu akıyordu ve oldukça soğuktu burada yemek molası vermeye karar verdim, oturacak bir yer sadece musalla taşı vardı mermerden onun üzerinde yemek yedim çaresiz o sırada köye gelen köylüler “turist bu galiba musalla taşında yemek yiyor” diyerek yanımdan geçtiler bende anlamamış gibi yaptım. Buradan sonra istikametim Ankara-Sivrihisar yoluna çıkmaktı yaklaşık 40/50 km.lık bir yolum olduğunu tahmin ediyordum, ama git git yol bitmiyor rampalar canıma okuyordu, uzunca bir inişten sonra aştığım küçük tepenin ardından Ankara-Sivrihisar karayolunu çıkınca oldukça mutlu oldum.

Buradan Sivrihisar'a kadar toplamda 14 km.lik bir yolum vardı. Artan araç trafiği içinde zorlanmadan yola devam ettim ve şoförler odası dinlenme tesislerine geldim burada çay ve su molasından sonra tekrar yola çıkarak Sivrihisarda yemek molası vermeyi planladım. Çünkü benim arkamdaki gizli destekçilerimden Güneş KUŞOĞLU ağabeyim buraya kadar olan yolculuğumda sürekli beni arayarak hava ve yol durumu hakkında bilgi vermiş, güzergahtaki dostlarına bana yardımcı olmaları için ricada bulunmuştu, özellikle Sivrihisarda çörek yemem için bana anlattığı bir yere gitmemi istiyordu onun için yemek molasını orada vermek istiyordum.

Nihayet Sivrihisara vardım, şehrin sonundaki sivri tepelerden dolayı bu isim verilmiş sanırım, yolun başında gördüğüm bir kişiye adresi sordum şehrin sonunda olduğun söyledi, yol yokuş ve öğleden sonra saat 16.00 olmuş güneş ensemde boza pişiriyor ve o yol gözümde büyüyor, üstelik karnımda oldukça acıkmıştı çaresiz yola devam ederken, yolun sağında bir tesis gözüme ilişti Hv.K.K.lığının askeri gazinosu varmış e ben de emekli astsubayım, dur şuraya gireyim dedim ve askere sordum yemek var dedi, komutanına sor bakalım evladım, bisikletli bir emekli astsubaya spor kıyafetiyle giriş izini verir mi diye sordum, komutanı izin vermiş, bisikleti park edip yemeğimi sipariş ettim ve beklemeye başladım tam o sırada komutanı dışarıya çıkınca 7 senedir görmediğim eski meslektaşımı gördüm meğer oranın sorumlu komutanı benim arkadaşımmış, hemen sarmaş dolaş sevinç çığlıklarıyla hasret gidererek ve yemek boyunca da sohbet ederek eski günleri yad ettik, arkadaşımla 3 saat kadar muhabbet ettikten ve limitsiz çay-su servisi, internetten fotoğraflarımı facebook”a yükledikten sonra izin isteyip ayrıldım, buradan meslektaşım Erdoğan Astsubaya da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Yakıtımızı da aldıktan sonra artık daha bir şevkle pedallara basarak Afyon istikametine doğru yol almaya başladım, niyetim Çay-Bolvadin kavşağına kadar varıp, Çay ya da Bolvadin”de geceyi geçirmekti, ama eski meslektaşımla biraz fazla sohbete dalınca ancak 50 km. kadar gidebildim, hava kararmaya başlamıştı, şimdiye kadar hiç yerleşim yeri dışında gecelememiştim, mecburen yola devam ettim bu arada bisikletimdeki harici far arıza yapınca dinamoyu çalıştırdım, arka seleye de selektör lambayı taktım, 10 km. kadar karanlıkta yolculuk ettim. Saat 21.00 sularında bir dinlenme tesisine geldim, ama burada konaklama şansım yoktu bir çay içip, yola devam ettim. 5 km. sonra başka bir kamyoncu dinlenme tesisine geldim, buranın sahibi elinde çay merdivenlerden hayretle bana bakıyordu ve “sakın bu bisikletle yolculuk ediyorum deme” dedi, "evet bununla seyahat ediyorum” dedim.

Bütün tır”cıların ve kamyoncuların ilgi odağı oldum bisikletteki yükümü görünce “senin tır da bu galiba” dediler. Tesiste akşam yemeği ve limitsiz çay içip, kamyoncularla bol bol sohbet ettikten sonra tesisin sahibine burada konaklamak için çadır kurabileceğim bir yer var mı diye izin istedim, her yer senin dilediğin yere çadır kurabilirsin cevabının ardından uygun bir yere çadırımı kurdum. Günün sonunda 134 km. toplamda 404 km. yol yapmıştım. Burada kamyoncularla yaptığım sohbet esnasında Çay-Bolvadin yolunun çok rampalarla dolu olduğunu ve su sıkıntısı çekebileceğimi söylemeleri üzerine güzergâhımı Afyon-Isparta karayolundan yapmaya karar verdim.

Dördüncü Gün
Sabah yağmur sesiyle uyandım, kalktım saat 06.00, hemen çadırımı topladım ve bisikletime yükledim, tesiste bir çay içtim ve vedalaşarak yola çıktım, biraz sonra yağmur dinmiş ve güneş açmıştı, yollar çok güzeldi, gözüme Gümü kasabasına girmeden bir tabela çarpmıştı “Cumhuriyetin Kazanıldığı Topraklardasınız” yazıyordu hemen bir fotoğraf çektim ve yola devam ettim, günün ilk kahvaltısını Gümü Kasabasında yaptım, güneş iyice kendini hissettirmeye başlamıştı sık sık su molası vererek yola devam ettim, yol ne kadar yokuş aşağı olsa da önden esen rüzgar nedeniyle sürekli pedal çevirmek zorunda kalıyordum. Kilimleriyle meşhur Bayat Kasabasına geldim, hiç durmadan yola devam ettim ve karşımda Köroğlu Beli vakit öğle üzeri saat 14.00 güneş tepemde yakıyor ve önümde en az 3-5 km.lik bir yokuş var. Zorlu bir tırmanışla Cumhuriyet tesislerinin ilerisinde karayollarının yol kenarı dinlenme tesisine atıyorum kendimi çok güzel bir çeşme var su takviyesi yapıyorum ve en az yarım saat dinleniyorum, dinlendikten sonra tekrar biniyorum bisikletime ve inatla Köroğlu Belini aşıyorum tam 1450 metre, geçit tabelasını da fotoğraflıyorum ve aşağıya iniş başlıyor yine önden rüzgar ve ben yine yokuş aşağı pedallı yorum.

İnişli çıkışlı yollardan sonra mermer diyarı Afyon”un İscehisar Kasabasına giriyorum, her yer mermerci burada yine çay daveti alıyorum bir mermerciden su ve çay molası veriyoruz yarım saat güzel bir sohbet ediyoruz çalışanlarla izin isteyip, yola devam ediyorum. Gökyüzü pırıl pırıl hiç bulut yok, Güneş KUŞOĞLU ağabeyim yine arıyor ve yağmur gelecek dikkat et diyor, bakıyorum bir tek bulut yok yine de dikkatli olmak lazım diyorum ve yola devam Afyon”a giriyorum, yemek molası için uygun bir esnaf lokantasına bakıyorum, vatandaşlara soruyorum tarif ediyorlar ama öyle bir yer bulamıyorum her yer de lüks restoranlar bütçeyi tutturmak için arayışa devam ediyorum bir yerde buluyorum, fiyatta anlaşıp kızarmış tavuk alıyorum, yoldan da domates su ve kola takviyesi ile uygun bir yer bulup yemeğe dalıyorum, ne acıkmışım ben bile yediğimden korktum, kendime geldim ve yola devam Özdilek tesislerine varıyorum su takviyesinin ardından Afyon Şehitliğini ziyaret edip, yokuşu tırmanıyorum, burada jandarma aracı arıza yapmış biraz sohbet ediyoruz, başındaki Astsubay Ispartalı hemşerim çıkıyor, bana başarılar dileyip, uğurluyor yola devam ediyor ve Isparta istikametine doğru yola sapıyorum karşımda Tınaztepe var, daha sonra araçlarının tamirini yapan jandarmalar beni geçiyor, biraz sonra onların görev yaptığı kasabadan geçeceğim yaklaşık bir saat sonra geçiyorum, jandarma eşine benden bahsediyor iken görüyorum eşi ve kendisi lojmanlarından bana el sallayarak ve bağırarak bol şanslar dilediler çok mutlu oldum motive ettiler beni.

Tınaztepeyi çıkarken arkamdan yağmur bulutları gelmeye başladı Güneş abimin dediği yağmur bulutları sonunda beni buldu tepeyi tam aştım yağmur geldi yokuş aşağı ve rüzgar arkamdan esince bulutları geçtim saatte 40 km. hızla gidiyorum, bu şekilde yaklaşık 10 km. kadar yola devam ettim yol çok güzel rüzgar arkadan esmekte, bir de yağmurdan kurtuldum mu tamamdır diyorum ama rüzgar hızlı esiyor arkadan ve bulutlar beni yakalıyor hafiften yağmur başladı, üstelik hava da kararmak üzere bir yerlere kapağı atıp sığınmalı nerede konaklayayım diye düşünürken yağmur da iyice hızlandı sonunda bir benzinliğe kapağı atmamla birlikte şiddetli yağmur da inmeye başladı.

Yola devam etme şansım kalmadı bir çay içip dinlendikten sonra tesis sahibinden çadır kurabileceğim bir yer olup olmadığı ve kurabilir miyim diye sorup izin istedim, ilk kez ters cevap aldım “sana yer göstermek zorunda değilim” dedi patronları teşekkür edip, gece yarısı ve yağmurlu bir şekilde tesisi terk ettim. Yaklaşık 2 kilometre ileride başka bir tesisi gözüme kestirdim, yağmur şiddetli yağıyor bir an önce varmak için tüm ışıklarımı yakıp yola devam ederken tümsekten geçme hissi gibi bisikletim sarsıldı “eyvah dedim sanırım teker kaplama lastiklerinin üzerinden geçti” dememle birlikte teker inmeye başladı, tesise 500 metre kala tamamen inen lastikle beraber yürüyerek tesislere girdik. Burada bir çay içip dinlendikten sonra tesis sahibinden çadır kurmak için izin istedim, tesis sahibi bana “çadıra gerek yok yatacak yatak ve boş odam var orada kal yağmurda çadırla uğraşma” dedi ve bana odanın anahtarını verdi. Hemen üzerimi değiştirip, kuru giysilerimi giydim ve uyudum, sabah erkenden kalkıp, patlak lastiği tamir ettim, yükümü bisikletime yükledim tesis sahibiyle vedalaşıp hesabı ödemek istedim, ücret almadılar ve şans dileyip uğurladılar. Buradan kendilerine çok teşekkür ederim aynı bölgede iki farklı muamele görmek ilginçti doğrusu.

Beşinci Gün
Sabah hava pırıl pırıl yollar çok güzel ve Sandıklıya 10 km. var. Yollar çok güzel buralarda keyifli bir yolculuk yapmaya başladım ve Sandıklıya girdim, çıkışında bir tesiste 5 gün sonra ilk kez pilav yemek nasip oldu, bol bol çay ve sohbetten sonra yola devam, yol kenarlarında kiraz satanlar var bana da ısrarla satmak istediler ama zaten yüküm çok aldım diyerek yola devam ettim, sonra sırasıyla Dinar yol ayrımına geldim, buradan da Isparta istikametine doğru devam ettim, artık memleket topraklarına girmiştim, Keçiborlu kasabasına gelmeme yakın kiraz bahçesi olan bir amca davet etti en az 1 kiloya yakın kiraz ikram etti, hemen yıkayıp kirazları oracıkta mideye indirdim baya bir doping oldu. Keçiborlu kasabasına girince gökyüzü yine kapanmaya başladı yağmura yakalanmamak için daha da hızlandım yolun da yokuş aşağıya olması rüzgarında arkadan esmesi nedeniyle hızım 61 km. saate kadar çıktı, hızlıca Senir kasabası kavşağını geçip, Gümüşgün istikametine yöneldim.

Yolum gittikçe kısalmasına rağmen bütün turun yorgunluğu da üstüne binmeyi başlayınca Gümüşgün kasabasında yağmuru yakalandım ara ara yağan yağmur turun sonunda yeniden yakalamıştı, Gönen Kasabasına varana kadar böyle devam ettim, Çimento fabrikası yokuşunda yağmur iyice kendini hissettirmeye başladı, derken Çünür Mahallesi, Kipa market vardım dediğim anda bardaktan boşanırcasına yağmur indi, ancak kendimi zorlukla Petrol Ofisine atabildim. Buradan arkadaşlarım beni karşılayarak araçla eve kadar getirdiler. 5 Günlük turumu nihayet sağ salim bitirebilmiştim. Turun sonunda toplamda 620 km. yol yapmıştım.

Genel Bilgiler:
Turda ne yenir ne içilir; tur esnasında, dayanaklı yiyecekler (konserve barbunya-yaprak sarma)-Üçgen Peynir-domates-biber-peynir- zeytin-ceviz içi-fındık-badem-yumurta-çikolata bar tükettim, 2 güne bir lokantalardan protein yüklemesi yaptım. (Pilav-Tavuk-Etli yemek)

Nerelerde kaldım;
5 günlük turumda birinci gece Abant Milli Parkında çadır kurdum, ikinci gün köylüler misafir etti, üçüncü gün yine çadır kurdum, dördüncü gün bir dinlenme tesisinin otel kısmında kaldım. Çadırımı mutlaka yerleşim birimleri veya dinlenme tesislerinde kurmaya dikkat ettim. Teknik Malzemeler; bisikletimde yaklaşık 40 kilo kadar malzemem vardı, bunlar bisiklet şortu 4 adet, bisiklet forması 4 adet, 1 adet uzun eşofman takım, 2 çift spor ayakkabısı, 5 çift spor çorabı, havlu, kamp tüpü, çaydanlık, bardak, çakmak, teknik bisiklet malzemeleri (yama takımı, pompa, fener, piller, fotoğraf makinesi, aylan set, yiyecek maddesi bir tava, bir cezve, çay, şeker, neskahve, kramp girmesi ve su kaybını engelleyecek sıvı içecek (doktor tavsiyesi ile aldım) kullandığım ilaçlar, çadır, uyku tulumu, mat.

Tur esnasında yaşanan ilginç anlar; genelde herkesin size “hello” ya da “Welcome” diye seslenmesi hepsine “aleyküm selam” diye cevap vermem, bisikletle bu kadar yol gidilir mi?, deli misin?, motora neden binmiyorsun?, elektrikli bisiklete binseydin ya gibi sorular bol bol soruldu, herkesin beni turist sanması da çok ilginçti Türk olduğumu görüp sevinenler de oldu. Tur esnasında köpekler kovaladı mı? Evet bir iki kere Sivrihisar yöresinde Akbaş Kangallar beni kovaladı yokuş tırmanışı esnasında, kaçacak halim yoktu, inip köpeklere ekmek verip ıslık çalınca çoban gelene kadar köpeklerle kaynaştık. Kuyruk sallayarak yanıma geldiler ve dostça davrandılar.

İnsanlardan zarar görebilirsin diye çok endişelenenler oldu ama hayatımda arabayla dolaşsam bu kadar güzel yeri görüp, bu kadar güzel insanı tanıyamazdım. Yurdumun insanlarının güzel yönünü ve misafirperverliğini bol bol gördüm. Bu turumu tek başıma yaptım, genelde kalabalık turlarda uyum sorunları olduğu için tercih etmiyorum, ama yanınızda sizinle uyum içinde gidecek bir arkadaş bulursanız uzun yol turlarını daha keyifli yapabilirsiniz. Sponsor bulabilirsem daha uzun ve yurtdışı turlara da gidebilecek kadar teknik donanım ve tecrübeye de sahip oldum. Bu turda önce kendimi kendime ispat ettim, demek ki ben de uzun yol turunu bisikletle yapabilecek kadar tecrübeli olmuşum, "tecrübe duyularak değil yaşanılarak öğrenilir."

Teşekkürlerimle...
Cengiz BAYRAM
Isparta Bisiklet Gurubu
 
Scudo

five

Part time turcu
Kayıt
29 Temmuz 2005
Mesaj
1.453
Tepki
3.960
Yaş
52
Şehir
İstanbul-Bostancı
Başlangıç
1995—96
Bisiklet
Diğer
Bisiklet türü
Şehir - Tur
Merhaba,

Çok güzel bir rotada çok güzel bir tur gerçekleştirmişsiniz. Eminim çok güzel resimler de çekmişsinizdir. Keşke burada da görebilseydik.

Bir de yazıyı paragraflarla şekillendirmeniz okunmasını daha da kolaylaştırabilirdi. :)

Çok teşekkürler.

Kazasız ve keyifli turlar
 
Kayıt
4 Ağustos 2012
Mesaj
4
Tepki
4
Şehir
ısparta
Five teşekkür ederim değerli yorumlarınız için yükleme konusunda sorun yaşadım fotolar yazının sonunda image shack i tıklarsanız görebilirsiniz.
 
Kayıt
24 Ağustos 2012
Mesaj
1.282
Tepki
1.982
Yaş
29
Şehir
Bursa
İsim
Ceyhun Özkan
Başlangıç
2000—01
Bisiklet
Scott
Bisiklet türü
Yol bisikleti
Çok başarılı bir tur olmuş tebrik ederim sizi.Hiç sıkılmadan sonuna kadar okudum.Kendimi oralarda hayal ettim eminim çok güzel bir tecrübedir
Ayağınıza sağlık . Nice başarılı turlara...
 
  • Beğen
Tepkiler: Cengiz Bayram
Kayıt
4 Ağustos 2012
Mesaj
4
Tepki
4
Şehir
ısparta
Teşekkürler Alp daha güzelleri sizlerin olsun

Çok sağolun Ceyhun bey tekrarı olacak inşallah