GDO'lanıyoruz... - Nihal Kemaloğlu (Akşam)

Kayıt
25 Haziran 2011
Mesaj
83
Tepki
68
Şehir
türkiye
Alıntıdır, 03.01.2011 Nihal Kemaloğlu (Akşam):

Kendini bağımlı GDO'lu tohum/ürün pazarına çevirmek için çırpınıp duran Türkiye, önce ağustos ayında 648 sayılı KHK ile meralarını yapılaşmaya açtı.

Ve mera, yaylak, kışlak ve otlak gibi bedava yem kaynağı doğal alanlarda gözünü toprak bürümüş yapı sektörüne izin çıkartıldı. İlginçtir Türkiye Yem Sanayiciler Birliği de elini hızlı tutarak Biyogüvenlik Kurulu'na 'biz GDO'lu yem ithal etmek istiyoruz' diye başvurmuştu...

Canlı hayvan ve et ithalatı her yıl misliyle artan Türkiye, meralarını çimentoyla doldururken şimdi GDO'lu hayvan yemi ithalatının peşine düşmüştü...

Biyogüvenlik Kurulu da hemen süratle 100 bini aşkın 'GDO'lu ürüne hayır' itiraz dilekçesine rağmen GDO'lu 13 mısır çeşidine onay verdi...

Şeffaf yönetişim ya da kamunun karar süreçlerine katılımı retoriği ülkenin emperyal liberalizasyonu söz konusuysa yüz bin değil beş yüz bin dilekçe falan dinlemezdi...

Ekonomik müstemleke misali kendinizi GDO'lu pazar haline getirmek için önce yasal mevzuatınızı oluşturur, sonra GDO tekeli ABD, 'ülkenizde GDO'lu ürün satana çok ağır ceza veriyorsunuz' diye sizi uyarıyorsa cezalarınızı bile yeniden gözden geçirirdiniz...

Biyogüvenlik Kurulu'nun bu kararının dramatikliği küresel GDO firmalarının aralanan ithalat kapısından girişleri ve ülkede önlenemez GDO işgalini başlatmalarında yatıyor...

Böylelikle Türkiye'deki bütün canlı sistemin yani toprak-su-hayvan-bitki- tarım ve hayvansal üretim, insan vücudunun da hücreleri dahil GDO'yla doldurulması ve topyekun GDO taşıyıcısı olacağı sürece geçiliyor.

GDO'ya Hayır Platformu ülkemizde yetiştirilen mısır üretimine verilen desteğin son dört yıldır geriletilerek 'ihtiyaç' hasılı üzerine dünyada %71'i GDO'suz üretilen mısır yerine neden gidip %29'u GDO'lu üretilen mısırın ithal edildiğini çok haklı olarak sorguluyor...

Nişasta Bazlı Şeker üreticisi tekeller ise GDO'lu mısır ithalatına verilen izinle aşılan stratejik eşiği kutluyor olmalılar...

Ne de olsa gıda sektörünün bu insan sağlığına zararlı ama çok ucuz şekeri GDO'lu mısırdan elde ediliyor ve yapılan yatırımların hakkını vermek icap ediyor...

Öte yandan GDO'lu yemle beslenen hayvanların et, süt, peynir, tereyağı, yumurta dahil bütün ürünlerine GDO DNA'larının geçtiği bilimsel araştırmalarla ispat edilmiş olmasına rağmen bizim hangi ürünlerle GDO aldığımızı bilme hakkımız bulunmuyor...

Bu yetmezmiş gibi Radikal'de Hacer Boyacıoğlu'nun haberinde Biyogüvenlik Kurulu Başkanı önümüzdeki dönemlerde 'gıda amaçlı GDO'lu ürünlerin' ithalinin gündemlerinde olduğunu söylüyordu...

Yine aynı haberde ithaline izin verilen mısır çeşidiyle ilgili hazırlanan sosyo-ekonomik raporda besinler yoluyla alınan GDO'ların insan hücrelerine kadar taşınabildiği başka bir araştırmada hamile kadınlarda GDO parçacıklarına rastlandığı ve fetüslerinin kanına geçtiği belirtiliyordu...

Öyle ya emperyalist biyoteknoloji ürünü GDO'nun yayılmacılığı kadar yapıştığı ortamın hayatiyetini yok etmeden bırakmayacağını bilmek de artık bizim görevimiz değil mi?

Alıntıdır, 03.01.2011 10 soruda GDO sorunu - Koray Çalışkan (Radikal)

GDO'nun tarımda verimi arttırdığı iddiası yanlış. Hatta verim düşüklüğü ve süper böcek sorunu yarattığı ABD'de lisans iptalleri gündemde

Gecikmeyle de olsa Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ciddiyetle tartışılmaya başlandı. Kamu sağlığını son dönemde daha fazla tehdit eden başka bir gelişme yok. Önce hayvanlar üzerinden, sonra doğrudan gıdalar vasıtasıyla GDO’lar midemize tek yön bir bilet kesti. Tartışmalar 10 mesele üzerinde yürüyor.

1- GDO doğal hayatta da hep vardı.
Yoktu. Doğal hayatta kendiliğinden değişime uğrayan veya insan eliyle çaprazlanan tohumlar doğal bir kokteyldir. GDO ise mısırın içine mısırı yiyen böceği öldüren bir zehrin sokulmasıyla yaratılan, YENİ doğal olmayan, genetiği değiştirilmiş bir organizmadır. Sütte sinektir.

2- GDO karşıtları bilime karşıdır.
Değildir. Genetik bilimindeki araştırmalar başka, risksiz olduğu ispatlanamayan ticari genetik kod oyunları ve yatırımları başkadır. GDO karşıtları genetikle ilgili bilimsel araştırmalara değil, genetiği değiştirilmiş organizmaların gıdada bulunmasına karşıdır. Kaldı ki genetik bilimcilerin önemli bir kısmı da GDO’ya karşıdır.

3- GDO tarımda verimi arttırır.
Arttırmaz. Dünya Tarım Raporu kesinlikle ve açıklıkla GDO’lar ve verim arasında bir ilişki bulmamıştır. Uzun vadede zararlıların GDO’lu ürüne alışması nedeniyle verim düşüklüğü görülmektedir. Hatta ABD’de ciddi bir kriz var. Bizim GDO’lu mısırların geleceği tarlalarda böcek zehrine dayanıklı bir süper böcek ortaya çıktı. GDO’lu şirketler uyarıldı, lisans sözleşmelerinin iptali gündemde. Verim baş aşağı gidiyor.

4- GDO, üretim maliyetini düşürür.
Düşürmez. Giderin gelire oranı, fiyatlara ve desteklere bağlıdır. ABD’de bir yıl içerisinde tarımsal üretim yapan şirketlere verilen dolaylı ve dolaysız desteğin miktarı, Mısır gibi ülkelerin gayri safi milli hasılasına eşittir. Desteklenen üreticinin maliyeti düşer. Üstelik GDO’lu ürünlerin maliyet artışının GDO’suz ürünlerin maliyet artışından hızlı olduğu ispatlanmıştır.

5- GDO açlığa çözümdür.
Değildir. Açlık, tarım politikalarının sonucudur. Açlığın nedeni dünyada gıda olmaması değil, gıdaya ulaşımın sınırlı olmasıdır. İnsanlık kendine değil kendisi kadar bir gezegene daha gıda üretebilecek durumdadır ve bunun için GDO’ya ihtiyaç yoktur. Zehirli gıdanın açlığa çözüm olduğunu iddia eden şirket zihniyetinin ürettiği GDO’ların zararsız olduğuna inanmak zaten mümkün değildir.

6- ‘GDO kesin zararlıdır’ denemez.
Denir. GDO’ların zararı hakkında bilimsel çalışmalar ikiye ayrılır: GDO şirketlerinin sponsor olduğu araştırmalar ve GDO şirketlerinin engelleyemediği araştırmalar. GDO’lu tohumlar hakkında araştırma izni vermeyen şirketler bilimsel çalışmaları manipüle etmekte ve GDO’ların zararlı olup olmadığı hakkında kesin bir bilgi yokmuş gibi bir ortam yaratmaktadır. Zaten Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası biyogüvenlik protokollerine göre eğer belirsizlik varsa ihtiyat prensibi gereği GDO’ların yasaklanması gerekir.

7- GDO’lu hayvan yemi insana GDO geçirmez.
Geçirir. İtalya’da 2006’da yapılan bir çalışmada pastörize sütlerde dahi GDO bulunmuş, GDO’nun bulunduğu ortamda beslenen küçük ve büyükbaş hayvanların etlerinden, sütlerinden, yumurtalarından insana GDO geçtiği kanıtlanmıştır.

8- Türkiye GDO’lu yeme muhtaçtır.
Değildir. Otlakların tarım arazisi dışına çıkarılmasıyla meralar ortadan kalktı. Bu nedenle hayvancılık çöktü, kalan hayvanlar ahırlara tıkıldı. Bu durumda dahi GDO’suz yerli ya da yabancı yemle hayvan besiciliği mümkün.

9- Organik yeriz, sorun çözülür.
Boğazınızda kalır. Yoksullara GDO, bize O derseniz mazlumun ahını alırsınız. Bir de üzerine, organik diye bildiğiniz dağlara kar yağar. Çünkü GDO’lar yayılmakta, genetiği değiştirilmemiş organizmalara da karışmakta ve sofranızda kendilerine bir yer bulmaktadır.

10- Yapacak bir şey yok.
Var. Kamuoyu baskısının önünde hiçbir şirket ya da şirketlerden nemalanan bilim insanı duramaz. Türkiye’yi GDO’suz gıdanın üretilip tüketildiği steril bir yarımada yapmak elimizde. Bunun sonucunda daha ucuz gıda yemek, daha sağlıklı kalmak, köylülerle barış yapmak mümkün. Turizm potansiyeli de müthiş. Cumaya nasıl olduğunu anlatacağım.

Siz ne düşünüyorsunuz?
 
Son düzenleme yönetici tarafından yapıldı:
Scudo

Yusuf Z. Şipal

Forum Bağımlısı
Kayıt
14 Nisan 2010
Mesaj
1.792
Tepki
1.476
Şehir
Aydın, İzmir
Bisiklet
Cannondale
Kendi düşüncem, iradem bu tür durumlara engel olamadığından, cahilin yobazın bu oluşumlara alkış tutup memleketi müstemlekeye çevirmesinden, vatandaşın, gözünün önünde olanlara seyirci kalıp zamanı geldiğinde demokratik olarak gerekeni yapamamasından, yüzüne baka baka söylenen yalanları sorgulayamamasından beri düşünmüyorum bu ülkede...
 
  • Beğen
Tepkiler: Eser Sevinç
Kayıt
26 Haziran 2011
Mesaj
62
Tepki
26
Şehir
istanbul
bu sorunun kaynağı kahroalsı yahudi bilim adamları...önce genetik tarlalar kurarak GDO'lu üretimi test ettiler ve başarılı oldular...sonra da "dünyada gıda sıkıntısı var" propagandası ile yahudi medya ve yazılı basın organlarında bir güzel propaganda yaptılar. şimdi de milyar dolarların keyfini sürüyor pislikler...

haa amaç para mı? değil...otomobilden elektroniğe kadar arğılıklı olarak herşey bu kahroalsı milletin elinde...şimdi de gıdaya sahip olmak istiyorlar...petrolsüz elektriksiz yaşayabilirzi ama gıdasız yaşayamayız....

tüm bu durumdan elbetteki ikinci derecede hükümetler sorumlu..

...biraz sert oldu ama içimdeki antisemitist(araplar hariç) duygular kabardı birden...:boese157:
 
Kayıt
25 Haziran 2011
Mesaj
83
Tepki
68
Şehir
türkiye
Alıntıdır, 06.01.2012 GDO'suz Türkiye'nin gizli potansiyeli - Koray Çalışkan (Radikal)

GDO’ların gıda üretim ve dağıtımına girmesi genellikle tek boyutuyla ele alınıyor. Kamu sağlığına olumsuz etkileri üzerinden değerlendirilen GDO’ların ülke gıda rejimine ve kültürüne verebileceği tahribat pek konuşulmuyor. GDO’suz bir yarımada olmanın iktisadi potansiyeli ise hiç tartışılmıyor.
GDO’lar konusunda geç kalmadık. GDO’lar ülkeden tamamen çıkartılabilir. Henüz hayvan yemiyle sınırlı bir karar verildi. Mahkemelerden geri dönebilecek yanlış bir karar. İnsan gıdası olarak izin başvurusu yapıldığında ise sağcısı, solcusu, çevrecisi, çevreye ilgisizi daha önce görülmemiş büyük bir koalisyonla GDO istemediklerini duyuracak. 100.000 imzayı görmezden gelen Biyogüvenlik Kurulu bir milyon kişiye ne diyecek merak konusu.

Temiz Yarımada
“Gelişmiş” dediğimiz ülkeler artık yeni bir gelişme anlayışının izini sürüyor. Öncelikle nükleer enerjiyi gündemlerinden çıkardılar. Kısa vadede çevreyi ve insan sağlığını tehdit etmenin uzun vadede iktisadi dahi olmadığını gördüler. Türkiye henüz temiz sayılır.
GDO’ların topraklarımızdan uzak tutulması sosyal politika ve turizm açısından da ülkenin yeni bir potansiyeli harekete geçirmesinin nedeni olabilir. GDO’lar şirket tarımının önünü açacak, tarımda tohum vermeyen üretimin yaygınlaşmasını saylayacak. Küçük aile işletmelerinin üzerinde baskıyı arttıracak bu gelişme tarımdaki çözülmeyi de hızlandıracak. Kronikleşen işsizlik sorunuyla uğraşırken, çiftçiliğin gelir kapısının iyice kapanması ülke ekonomisi üzerindeki baskıyı arttıracak.

Yeni Turizm
Türkiye’nin en önemli gelirlerinden biri turizm. Turizmden en çok gelir getirmenin yolu da artı değeri yüksek servis üretimine odaklanmak. Ülkesine GDO sokmayan, temiz bir yarımadada, sağlıklı ve üretene saygılı bir gıda rejimi kurmak ülkenin yüksek artı değerli bir turizme de adım atmasını sağlayacaktır.
Geçen gün Kars’ta bir otelde kaldım. Bilindiği gibi ülkenin en lezzetli ballarının, peynirlerinin, et ve süt ürünlerinin merkezidir Kars. Kamer’in açtığı kafe restorana bir uğrayın. Yerel yemek zenginliği ve gıda çeşitliliği parmak ısırtır. Ama herhangi bir otele gidin, kahvaltıda ucuz ve sağlıksız gıdaların sunulduğunu, gıda konusunda en zengin illerden birinde gayet az gelişmiş bir spektrumda servis verildiğini görürsünüz. Oysa küçük bir değişiklikle, ciddi bir maliyetin de altına girmeden yemek kültürünü geliştirmek ve gıda üzerinden turizme ciddi bir artı değer kazandırmak mümkün.
Bozcaada ise bu konudaki iyi örneklerden biri. Son 10 yıl içerisinde bu küçük adada büyük dönüşümler yaşandı. Tarımda temizlik amaçlandı, ekolojik tarıma geçiş için ciddi adımlar atıldı. Üretici, tüketici ve tabiata dost bir gıda evreninin kurulması için çalışmalar sürüyor. Yakında tamamen temiz bir Bozcaada görebiliriz. Bu değişiklikler iyi bir tanıtım faaliyetiyle adaya gelenlerin sayısını arttırdı. Gıda kültürünü geliştirdi. Turizm gelirleri de buna paralel arttı. Bozcaada’da bir kahvaltı eden ne demek istediğimi daha iyi anlar.
GDO’suz, ekolojik üretime dayanan, iki kere organik denilebilecek permakültür tarımına dayanan yeni bir gıda üretim ve tüketim rejimi kurmak, temiz yarımadamızda bunu başarmak mümkün. Türkiye’nin yalnızca güneşlenilen, Ayasofya’sı gezilen bir ülke olmaktan, zengin ve temiz gıda kültürüyle ekolojik turizm potansiyelini de harekete geçiren bir ülke olmaya evrilmesi elimizde.
Aksi halde, her yerde aynı tatta aynı bayatlıkta yemek yenilen, mısırın tadının kabak tadı verdiği, Trabzon’unun Edirne’sinden farksız olduğu, nükleeri GDO’suyla geri bir ülke olmamız içten bile değil. Mesele yalnızca kamu sağlığı ve kanser korkusu değil, mesele daha da zenginleşme şansı olan bir ülkenin en önemli potansiyelini üç beş gıda şirketi lobicisinin elinde kaybetmesi.
Ne demek istediğimi anlamak için ABD’yi bir düşünün. Ürettiği gıdanın dörtte birini çöpe atan, hıyarın tadının domatesinkine benzediği, 6.000 km gitseniz bile tadın tuzun hiç değişmediği bir yemek kültürü cehennemi nasıl yaratıldı? Açlarıyla, obezleriyle, çöp dağları ve yavanlığıyla tüm dünyanın insanlarını bir araya getiren bu güzel ülkenin gıda kültürünün nasıl yerde süründüğünü anlarsınız.
Bizim hâlâ bir şansımız var. Ekmeği yerde görüp başına koyan çocukların ülkesiyiz. O ekmeğe fare zehri sokuşturmak bize yakışmıyor. Kurtulalım şu GDO’dan.

Alıntıdır 13.11.2011 Amerika'nın GDO lobisi Türkiye'de böyle çalıştı - Dış Haberler Servisi (Milliyet)

ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerde yürüttüğü “GDO sağlığa zararlı değil” propagandası, Amerikalı diplomatların yazışmalarıyla ortaya çıktı. GDO’lu ürünler siyasetinin değiştirilmesi için hükümete baskıdan bile söz ediliyor

ABD’nin Türkiye’nin de içlerinde bulunduğu bir çok ülke üzerinde GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) ihracatının zarar görmemesi için, genetiği ile oynanmış gıdaların zararlı olmadığı yönünde lobi faaliyetleri yürüttüğü ortaya çıktı. Haber sitesi Bianet, Amerikalı diplomatların yazışmalarını yayımlayan Wikileaks belgelerini inceleyerek, ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerde yürüttüğü “GDO sağlığa zararlı değildir” politikasını gözler önüne serdi.

‘Türkiye kaybedilmemeli’
Tüm yazışmalarında Türkiye’de yetkililerden kamuoyuna kadar herkesin “GDO konusunda yanlış bilgi sahibi” olduğunu vurgulayan Amerikalı yetkililerin aynı zamanda her yıl Türkiye’ye yapılan GDO’lu ürün ihracatının tutarlarını da belirterek, Türkiye pazarının kaybedilmemesi gerektiğini vurguladıkları görülüyor.
Türkiye’de GDO’lu gıdalar konusundaki “yanlış bilgilenmenin” önünü kesmek içinse gazetecilerden bilim insanlarına, hükümet yetkililerinden çiftçilere kadar her kesime gerek Türkiye içerisinde gerek yurtdışında genetiği ile oynanmış ürünlerin sağlığa zararlı olmadığını söyleyen Amerikalı uzmanlar tarafından “bilinçlendirme çalışmaları” düzenlenmiş.

‘Bilimsellikten uzaklar’
2005 yılı Şubat ayında ABD Büyükelçisi Edelman’ın Ankara’dan kaleme aldığı belgede, “Türklerin bilimsellikten uzak olduğu”, aynı yıl eylül ayında yazılan bir belgede Türklerin genetiği ile oynanmış gıdalar konusunda “şehir efsanelerine” inandıkları vurgulanıyor. 15 Şubat 2005 tarihli belgede ABD’nin Tarımsal Bioteknoloji Danışmanı Madelyn Spirnak’ın Türkiye hükümeti yetkilileriyle yaptığı “bilinçlendirme” görüşmeleri anlatılıyor.
Belgenin sonuç kısmında Spirnak’ın basına, iş dünyasına, milletvekillerine ulaştığı ve bu kişileri tarımda bioteknolojinin kullanılmasının faydalarına olacağını, tam tersi şekilde kısıtlayıcı bir düzenlemenin ise onlara dezavantaj sağlayacağını anlattığı belirtiliyor. Ayrıca, TÜBİTAK’ın “Bilim ve Teknik” dergisine de ulaşıldığı ve tarımsal bioteknolojinin faydaları konusunda bir makale yayınlama olasılıkları hakkında konuşulduğunun altı çiziliyor.
Belgelerde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği umudu nedeniyle, Avrupa’nın izinden gittiği ve GDO’lu ürünlere kısıtlama getirmek istediği sık sık vurgulanmış.
Yine Eylül 2005 tarihli belgede, “tüm bilimsel verilere rağmen GDO’ların güvenli olmadığına inanan kamuoyunun” bu fikrini değiştirmesi için İllinois Üniversitesi’nden Mikrobiyolog Dr. Bruce Chassy’ nin Türkiye’de çeşitli üniversitelerde konferanslar vermesine kararlaştırılıyor.

4 şehirdeki buluşmalar
Türkiye’ye 2004 yılında 600 milyon dolar değerinde mısır, soya fasulyesi, soya küspesi, bitkisel yağ ve pamuk sattıklarını belirten Amerikalı yetkililer, bu ürünlerin büyük bir kısmının da ya genetiği ile oynanmış ya da genetiği ile oynanmışlardan üretilmişler ürünler olduklarının altını çiziyor ve Türkiye’deki “yanlış bilginin” değiştirilmesi, doğru bir bilgilendirme sağlanması gerektiğine dikkat çekiliyor.

Dr. Chassy de bu kapsamda 4 şehirde akademisyenler, hükümet yetkilileri, öğrenciler ve şirket temsilcileri ile buluşturulmuş. Doktor Chassy’nin aynı zamanda 2005’te Bilim ve Teknik dergisine de röportaj verdiği belirtiliyor.

‘Hükümete alenen baskı’
3 Haziran 2008 yılında yazılan bir belgede de yine Türkiye’nin GDO konusunda AB’yi izlediği, bunun da ABD’nin bu ülkeye olan ihracatını olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Bu durumda, hükümete alenen baskı yaparak GDO’lu ürünler konusundaki siyasetinin değiştirilebileceğine inanılıyor. Ayrıca aynı belgede Türkiye’ye yıllık 1 milyar doların üzerinde GDO’lu ürünlerin satıldığı hatırlatılıyor.

Dr. Bruce Chassy kimdir?
Dr. Bruce Chassy, ABD’ nin İllinois Üniversitesi’nde gıda mikrobiyolojisi ve beslenme bilimleri profesörü. 1962’de San Diego Deblet Üniversitesi’nde kimya alanında eğitimini tamamlayan Chassy, 1966’da da Cornell Üniversitesi’nde Biyokimya üzerine doktorasını tamamladı. Ulusal Dental Araştırmalar Enstitüsü ve Ulsal Sağlık Enstitüsü’nde 21 yıl çalışan Chassy, Illinois Üniversitesi’nin Gıda Bilimi ve İnsan Beslenmesi Bölümü’nün başkanı olarak atandı. ABD’de GDO’lu gıdaların savunucusu olarak tanınan Chassy, genetiği değiştirilmiş mısır tohumlarının dünya çapındaki en büyük üreticisi olan ABD merkezli çok uluslu Monsanto şirketi için seminerler düzenlemişti. Chassy’ nin bazı araştırmaları gıda şirketleri NestlÈ ve Dean Foods tarafından finanse edilmişti.
 

zcamur

Üye
Kayıt
16 Kasım 2008
Mesaj
27
Tepki
50
Şehir
ankara
Evde topraksız tarım denemeleri büyükçe bir saksı içerisine perlit doldurarak hazırlanan düzenek, bu maalede anlatıldığı üzere, ayarladığınız saatlerde istediğiniz süre boyunca sulama da yapabilmektedir.







Öncelikle hangi malzemeleri temin ettiğimize bakalım:

75 cm’lik bir saksı
Bu saksıyı doldurabilecek kadar perlit
Drenajı sağlayabilmek için çok ince gözenekli çelik tel
Yapıştırma işlemleri için silikon
Araba silecek suyu motoru (sonradan değişti, bir sonraki yazımı da okuyunuz)
Çeşitli çaplarda hortum
Akvaryum vanaları
Elektronik ya da elektromekanik zamanlayıcılı priz
Bir miktar strofor
Zemine yapıştırmak üzere tahta ya da plastik parçalar
Kablo bağları


Devamını Oku: (link)