Fethiye-Akbük (gidiş-geliş)
Yol bilgileri
Toplam: 292 km (3 Gün)
Bisiklet Üstünde: 21 saat 40 dakika
Ortalama Hız : 13.8
En Yüksek Hız: 62,6 km/sa Ortaca-Köyceğiz arası iniş. 58 km/sa Katrancı Yokuşu sonrası iniş.
En Düşük Hız: 4 km/sa Bize her yer yokuş J
Fotoğraflar maalesef telefonun şarj sorunu nedeni ile yetersiz bu nedenle yazıyı uzun tuttum kusura bakmayın.
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker”
Şirketin kullanılmayan izinlerimin farkına varıp zorunlu izne çıkarmasıyla boşluk ve bir fırsat doğmuştu. Ramazan ayında olmamız, oruçluyken verdiğim 3 kilo ve birkaç nedenden dolayı gidip gitmemekte kararsız kalınca hazırlıkları ağırdan aldım. Kararsızlık kötü bir şey ama tam ikna olunamayan bir yolculuk ya da zihinsel olarak hazır olunamayan bir yolculuk daha da kötüdür. Tabi bunlar son gece geç yatıp sabah 6’da çıkacağım yola 9:30 da çıkmamın açıklaması olamaz.
Bu uzun girişten sonra gelelim geziye, gerçi bir gezi yazısından çok yol hikâyesi olacak bu. Sebebi sonlara doğru anlaşılır sanırım.
1.Gün “O son bardağı içmeyecektim” (82 km)
Hedefimde Akyaka vardı geceyi orada geçirip Marmaris-Datça yapıp geri otobüsle dönecektim. Bir sonraki izin için de planları yapmıştım. Ah o planlar yok mu?
Neyse 9:30 gibi çıktım yola D-400 e girdiğimde yol çalışmaları nedeni ile benim güzergahım trafiğe kapalıydı. Asfaltı henüz dökülmemiş ama yeni ziftlenmiş bomboş yola daldım hemen. Sıcak inceden vuruyor ve ben güneş kremini unuttuğumu hatırlıyordum. Yanıklar’a kadar hızlı bir şekilde gelmiştim ve yol da normale dönmüştü. Burası gezi boyunca yanımdan hiç ayrılmayan yüksek eğimli yokuşlara “merhaba” dediğim yerdi. 2.3 km lik sert bir yokuş ve inişin hemen ardından 2.1 km ile bir başkası. Yaklaşık 30 dakika sonra ilkini bitirmiş ve kısa bir fotoğraf molası vermiştim.
Geride kalan Yanıklar ve Fethiye manzarası
Yol boyunca çeşmelerle karşılaşacağımdan yolun bu kısmı su açısından sıkıntılı olmuyor ama ben diğer şeritte ağaç gölgesinde su dolduranları gördükçe güneşin altında kabak gibi halime söyleniyorum.
Az kaldı şükretmeyi tekrar hatırlayacağım zamana. Bunları düşünürken 2. yokuş da bitmiş ve bir süreliğine rahatlamıştım. İniş sonrası İnlice’ye varmıştım. Buralarda turlarsanız anayoldan değil de İnlice’nin içinden devam edin hem daha serin oluyor hem de cami yanında bulunan hayrattan buz gibi su temin etme şansınız oluyor.
Fazla mola vermeden sadece su içmek için durarak Göcek girişine geldim. Güzel olmadığını düşündüğüm için hiç girmemiştim ama hazır gelmişken bir bakayım diyerek daldım içeri. Fazla gitmeden bisiklet yolu başladı ve yolu takip ettim. Yol üzerinde ki bir kahve de mola verip günün ilk çayını içtim. Biraz muhabbet ettikten sonra bir soda ve sonrasında bir çay daha içtim ve bu 10 dakika çok pahalıya patladı bana. Kalkıp hızlıca sahile indim ama yat ve teknelerden denizi zor görüyordum ve bu tam tahminlerime uyuyordu. Daha fazla kalmak istemedim ve tekrar D-400 e yöneldim. Yolda rastladığım genç bir bisikletli ile laflayarak anayola ulaştık, yol üzerinde ki evine vardığımızda kendisinden mataralarımı doldurmasını rica ettim beni kırmadı sağolsun.
Göcek tüneline vardığım zaman son 4 km dir yine tırmanıştaydım tünelde bakım çalışmaları olduğundan gidiş geliş aynı yoldan veriliyordu ve ben cesaret edemedim. Göcek geçidini geçebilirdim kendime güveniyordum. Ama saatler tam 12 yi gösteriyordu son tırmanış beni çok yıpratmıştı nabzımı düşüremiyordum. Üstüne üstlük dinlenecek bir metrekarelik bir gölge yoktu etrafta ve 3 km tırmanmam gerekiyordu . Yarım saat kadar güneş altında oyalandıktan ve 2 metre 2 metre yol aldıktan sonra bir ağaç gölgesinin altına attım kendimi, kaskı yastık yapıp uzandım. Bu şekilde dinlenmeyi seviyordum. Yanımdan geçen arabalardan şaşkınca bakan gözler eşliğinde yarım saat uzandıktan sonra evden çıkarken yanıma aldığım ekmek arası kaşar ve domateslere yumuldum ardından da evde hazırladığım enerji barlarına. Kendime gelmiştim ve bir müddet sonra da karşılığını aldım zaten.
İşte ardımda bıraktığım yol ve Göcek Geçidi.
Güzergah deniz seviyesinde olduğu için her çıkışın bir inişi oluyor haliyle bu seferde uzun bir iniş ile Dalaman ardından da Ortaca’ya ulaştığımda bir markette durup ayran içtim ve dışarıda bulunan banklarda güneşin biraz daha etkisini yitirmesini bekledim. Tabi artık Akyaka ilk gün hedefi olmaktan çıkmıştı. Köyceğiz’e kadar gidip orada çadır kuracaktım. Hem saatler ilerledikçe düz yol bile zorlamaya başlamıştı. Ortaca çıkışında bulunan tırmanış ise bölüm sonu canavarı gibiydi % 9-10’a varan eğimler ile yaklaşık 2 km. Yarısına vardığımda dinlenmek için durup su içerken bir araba durdu ve iyi olup olmadığımı sordu içinde ki arkadaş. Ne yazık ki adını hatırlayamadım şimdi bu da benim ayıbım. Kendisinin yardım tekliflerini (-arabayı sen kullan ben bisikletle çıkayım) kibarca geri çevirince Köyceğiz’de yardımcı olabilecek Tarkan Bisiklete uğramamı tavsiye etti ve vedalaştık. Az sonra bu yokuş da bitmişti, hava kararmadan hedefe ulaşabilecektim. Tarkan Bisiklete varıp kısa bir sohbetin ardından yemek ve çadır için tavsiyeler alıp ayrıldım. Kendisine ve vesile olan arkadaşa buradan tekrar teşekkür ederim.
Yemek işini hallettikten sonra yolunu tuttuğum kamp alanı tadilatta olduğundan tam karşısına Köyceğiz Gölü’nün dibinde bulunan yeşil alana çadırı kurmaya karar verdim. Ancak burada bulunan Lunapark ve kafe dolayısı ile çok kalabalıktı ve ortalık sakinleşinceye kadar matı serip uzandım. Her ihtimale karşı fazladan yaptırım yanıma aldığım pideyi gelen misafirle paylaştık. 2-3 saat geçmesine rağmen kalabalık azalmıyor birileri giderken bir başka gurup geliyordu. Biraz dolandım ve saat 12’yi geçince çadırı kurdum. Zaten lunaparktan gelen müzik sesi de anca kesilmişti. Böyle yerlerde geriliyorum bir kişi bile çıkıp laf etse bütün keyfiniz kaçıyor ama yorgunluk bütün bunların önüne geçiyor ve sonunda kendinizi uykunun kollarında buluyorsunuz. Her şeye rağmen güzel bir gündü. Ama geride kalan günden aklımda kalan en önemli nokta Göcek Geçidi’ne kadar olan tırmanıştı. Yol çok güzeldi ve dinlendirici. Anayoldan uzaklaşamayınca pek tat alamıyorum gezilerden.
İlk günün rotası:
(link)
2. Gün "erken kalkan yol alır”
Yol bilgileri
Toplam: 292 km (3 Gün)
Bisiklet Üstünde: 21 saat 40 dakika
Ortalama Hız : 13.8
En Yüksek Hız: 62,6 km/sa Ortaca-Köyceğiz arası iniş. 58 km/sa Katrancı Yokuşu sonrası iniş.
En Düşük Hız: 4 km/sa Bize her yer yokuş J
Fotoğraflar maalesef telefonun şarj sorunu nedeni ile yetersiz bu nedenle yazıyı uzun tuttum kusura bakmayın.
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker”
Şirketin kullanılmayan izinlerimin farkına varıp zorunlu izne çıkarmasıyla boşluk ve bir fırsat doğmuştu. Ramazan ayında olmamız, oruçluyken verdiğim 3 kilo ve birkaç nedenden dolayı gidip gitmemekte kararsız kalınca hazırlıkları ağırdan aldım. Kararsızlık kötü bir şey ama tam ikna olunamayan bir yolculuk ya da zihinsel olarak hazır olunamayan bir yolculuk daha da kötüdür. Tabi bunlar son gece geç yatıp sabah 6’da çıkacağım yola 9:30 da çıkmamın açıklaması olamaz.
Bu uzun girişten sonra gelelim geziye, gerçi bir gezi yazısından çok yol hikâyesi olacak bu. Sebebi sonlara doğru anlaşılır sanırım.
1.Gün “O son bardağı içmeyecektim” (82 km)
Hedefimde Akyaka vardı geceyi orada geçirip Marmaris-Datça yapıp geri otobüsle dönecektim. Bir sonraki izin için de planları yapmıştım. Ah o planlar yok mu?
Neyse 9:30 gibi çıktım yola D-400 e girdiğimde yol çalışmaları nedeni ile benim güzergahım trafiğe kapalıydı. Asfaltı henüz dökülmemiş ama yeni ziftlenmiş bomboş yola daldım hemen. Sıcak inceden vuruyor ve ben güneş kremini unuttuğumu hatırlıyordum. Yanıklar’a kadar hızlı bir şekilde gelmiştim ve yol da normale dönmüştü. Burası gezi boyunca yanımdan hiç ayrılmayan yüksek eğimli yokuşlara “merhaba” dediğim yerdi. 2.3 km lik sert bir yokuş ve inişin hemen ardından 2.1 km ile bir başkası. Yaklaşık 30 dakika sonra ilkini bitirmiş ve kısa bir fotoğraf molası vermiştim.
Geride kalan Yanıklar ve Fethiye manzarası
Yol boyunca çeşmelerle karşılaşacağımdan yolun bu kısmı su açısından sıkıntılı olmuyor ama ben diğer şeritte ağaç gölgesinde su dolduranları gördükçe güneşin altında kabak gibi halime söyleniyorum.
Az kaldı şükretmeyi tekrar hatırlayacağım zamana. Bunları düşünürken 2. yokuş da bitmiş ve bir süreliğine rahatlamıştım. İniş sonrası İnlice’ye varmıştım. Buralarda turlarsanız anayoldan değil de İnlice’nin içinden devam edin hem daha serin oluyor hem de cami yanında bulunan hayrattan buz gibi su temin etme şansınız oluyor.
Fazla mola vermeden sadece su içmek için durarak Göcek girişine geldim. Güzel olmadığını düşündüğüm için hiç girmemiştim ama hazır gelmişken bir bakayım diyerek daldım içeri. Fazla gitmeden bisiklet yolu başladı ve yolu takip ettim. Yol üzerinde ki bir kahve de mola verip günün ilk çayını içtim. Biraz muhabbet ettikten sonra bir soda ve sonrasında bir çay daha içtim ve bu 10 dakika çok pahalıya patladı bana. Kalkıp hızlıca sahile indim ama yat ve teknelerden denizi zor görüyordum ve bu tam tahminlerime uyuyordu. Daha fazla kalmak istemedim ve tekrar D-400 e yöneldim. Yolda rastladığım genç bir bisikletli ile laflayarak anayola ulaştık, yol üzerinde ki evine vardığımızda kendisinden mataralarımı doldurmasını rica ettim beni kırmadı sağolsun.
Göcek tüneline vardığım zaman son 4 km dir yine tırmanıştaydım tünelde bakım çalışmaları olduğundan gidiş geliş aynı yoldan veriliyordu ve ben cesaret edemedim. Göcek geçidini geçebilirdim kendime güveniyordum. Ama saatler tam 12 yi gösteriyordu son tırmanış beni çok yıpratmıştı nabzımı düşüremiyordum. Üstüne üstlük dinlenecek bir metrekarelik bir gölge yoktu etrafta ve 3 km tırmanmam gerekiyordu . Yarım saat kadar güneş altında oyalandıktan ve 2 metre 2 metre yol aldıktan sonra bir ağaç gölgesinin altına attım kendimi, kaskı yastık yapıp uzandım. Bu şekilde dinlenmeyi seviyordum. Yanımdan geçen arabalardan şaşkınca bakan gözler eşliğinde yarım saat uzandıktan sonra evden çıkarken yanıma aldığım ekmek arası kaşar ve domateslere yumuldum ardından da evde hazırladığım enerji barlarına. Kendime gelmiştim ve bir müddet sonra da karşılığını aldım zaten.
İşte ardımda bıraktığım yol ve Göcek Geçidi.
Güzergah deniz seviyesinde olduğu için her çıkışın bir inişi oluyor haliyle bu seferde uzun bir iniş ile Dalaman ardından da Ortaca’ya ulaştığımda bir markette durup ayran içtim ve dışarıda bulunan banklarda güneşin biraz daha etkisini yitirmesini bekledim. Tabi artık Akyaka ilk gün hedefi olmaktan çıkmıştı. Köyceğiz’e kadar gidip orada çadır kuracaktım. Hem saatler ilerledikçe düz yol bile zorlamaya başlamıştı. Ortaca çıkışında bulunan tırmanış ise bölüm sonu canavarı gibiydi % 9-10’a varan eğimler ile yaklaşık 2 km. Yarısına vardığımda dinlenmek için durup su içerken bir araba durdu ve iyi olup olmadığımı sordu içinde ki arkadaş. Ne yazık ki adını hatırlayamadım şimdi bu da benim ayıbım. Kendisinin yardım tekliflerini (-arabayı sen kullan ben bisikletle çıkayım) kibarca geri çevirince Köyceğiz’de yardımcı olabilecek Tarkan Bisiklete uğramamı tavsiye etti ve vedalaştık. Az sonra bu yokuş da bitmişti, hava kararmadan hedefe ulaşabilecektim. Tarkan Bisiklete varıp kısa bir sohbetin ardından yemek ve çadır için tavsiyeler alıp ayrıldım. Kendisine ve vesile olan arkadaşa buradan tekrar teşekkür ederim.
Yemek işini hallettikten sonra yolunu tuttuğum kamp alanı tadilatta olduğundan tam karşısına Köyceğiz Gölü’nün dibinde bulunan yeşil alana çadırı kurmaya karar verdim. Ancak burada bulunan Lunapark ve kafe dolayısı ile çok kalabalıktı ve ortalık sakinleşinceye kadar matı serip uzandım. Her ihtimale karşı fazladan yaptırım yanıma aldığım pideyi gelen misafirle paylaştık. 2-3 saat geçmesine rağmen kalabalık azalmıyor birileri giderken bir başka gurup geliyordu. Biraz dolandım ve saat 12’yi geçince çadırı kurdum. Zaten lunaparktan gelen müzik sesi de anca kesilmişti. Böyle yerlerde geriliyorum bir kişi bile çıkıp laf etse bütün keyfiniz kaçıyor ama yorgunluk bütün bunların önüne geçiyor ve sonunda kendinizi uykunun kollarında buluyorsunuz. Her şeye rağmen güzel bir gündü. Ama geride kalan günden aklımda kalan en önemli nokta Göcek Geçidi’ne kadar olan tırmanıştı. Yol çok güzeldi ve dinlendirici. Anayoldan uzaklaşamayınca pek tat alamıyorum gezilerden.
İlk günün rotası:
(link)
2. Gün "erken kalkan yol alır”