Etkileyici hikayeler, öyküler, sözler...

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Mete Han, Çin ordusu ile karşı karşıya gelmiştir. Etrafı gözetlemek için veziriyle bir tepeye çıkar ve bakarlar ki Türk ordusu Çin ordusu karşısında bir avuç karınca gibi duruyor. Veziri Mete'nin düşünceli halini görünce geri çekileceğini düşünerek Mete'ye sorar:

"Bu kadar askerle nasıl başa çıkacağımızı mı düşünüyorsunuz?"

Mete Han ise şu cevabı verir:

"Hayır, bu kadar Çinliyi nereye gömeceğim, bunu düşünüyorum."
 
Scudo

Bisikletli Gezgin

Forum Bağımlısı
Kayıt
3 Mart 2011
Mesaj
3.874
Tepki
4.683
Şehir
Altındağ, Ankara
İsim
Mustafa
Bisiklet
Sedona
Duydum ki gıybetimi yapmışsın, yüzüme söylemekten kaçmışsın. Benim gibi bir acizden korkmuş, Allah'tan korkmamışsın.

(Mevlana)
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
‘Gençken Scientific American'da bir makale okumuştum. Gezegendeki muhtelif canlıların hareket verimliliğini inceliyordu. Hareket etmek için kilometre başına
kaç kalori harcıyorlardı? Atlar, şempanzeler, kuşlar, balıklar, insanlar… Ve kazanan, akbabaydı. En verimlisi oydu. İnsan ise, listenin sondan 3. bölümlerindeydi. Akbabadan oldukça uzak bir yerde... Ama birinin aklına, bisiklet üstündeki bir insanı ölçmek gelmiş. Akbabayı ezdi geçti. Bunun beni çok etkilediğini hatırlıyorum.
Sonuç: İnsanlar alet yapar. Bizler doğuştan gelen insani yeteneklerimizle, aletler yapıyoruz. Apple'ın ilk günlerinde böyle bir reklam vermiştik hatta. Ve ben tüm kalbimle inanıyorum ki tarih ilerledikçe, geriye dönüp baktığımızda insanlığın tüm icatları arasında bilgisayar; en üstte olmasa bile yukarılarda bir yerlerde yer alacak. Kişisel bilgisayar, zihnin bisikletidir.’

Steve Jobs
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
http://i50.tinypic.com/34jdcf8.jpg
Savaşın en kanlı günlerinden biri… Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanin başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu.
“Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?”
“Delirdin mi?” der gibi baktı teğmen.
“Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma!”
Asker ısrar etti. Teğmen:
“Peki! Git o zaman!..”
İnanılması güç bir mucize... Asker o korkunç ateş yağmuru altında
arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti. Sonra onu sipere taşıyan askere döndü:
“Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bak haklı çıktım. Bu zaten ölmüş!”
“Değdi teğmenim!" dedi asker.
“Nasıl değdi?" dedi teğmen.
“Bu adam ölmüş görmüyor musun?”
“Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için. Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı teğmene:
“Geleceğini biliyordum!” demişti arkadaşı...
“Geleceğini biliyordum!..”
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi:

"Her gün okulu temizleyen hademe kadının adı nedir?.."

Bu herhalde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. Ellilerinde falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!..

Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
"Tabii dahil." dedi, hocamız..
"İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile.."

Bu dersi hayatım boyunca unutmadım.
O hademenin adı da... "Dorothy" idi...
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Bir gün Newyork’ta bir grup iş arkadaşı yemek molasında dışarıya çıkarlar. Gruptakilerden biri Kızılderili’dir. Yolda insan kalabalığı, siren sesleri, çalışma yapan işçilerin çıkardığı gürültü ve araçların korna sesleri arasında ilerlerken Kızılderili kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyler ve etrafına bakınmaya başlar. Arkadaşları bu kadar gürültü arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam ederler. Aralarından bir tanesi inanmasa da Kızılderili’yle birlikte cırcır böceğini aramaya başlar. Kızılderili caddenin karşısına doğru yürür; arkadaşı da arkasından takip eder ve binaların arasında birkaç tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı Kızılderili’ye:

“Senin insanüstü güçlerin var! Bu sesi nasıl duydun?” diye sorar. Kızılderili ise bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek arkadaşına kendisini izlemesini söyler. Kaldırıma geri dönerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırıma yuvarlayarak atar.

Birçok insan bozuk para sesinin ceplerinden düşen bir para olduğunu düşünerek sesin geldiği yöne doğru bakar, aranmaya başlar. Kızılderili arkadaşına dönerek:
“Gördün mü?” der.

“Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir.
Her şeyi ona göre duyar görür ve hissedersin.”
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Yıllar önce Stanford Hastanesi'nde gönüllü olarak çalıştığım zaman, çok ciddi ve az rastlanan bir hastalığa yakalanmış Liza adında bir kız tanıdım. İyileşmesi için bir tek yol vardı, beş yaşındaki erkek kardeşinden kan nakli yapılması gerekiyordu. Erkek kardeşi aynı hastalığın üstesinden gelmişti ve vücudunda hastalığı yenebilecek antikorlar oluşmuştu.

Doktor bu durumu Liza'nın erkek kardeşine açıkladı ve ona ablasına kan vermeyi isteyip istemediğini sordu.
Küçük çocuk bir an tereddüt etti ve derin bir nefes aldıktan sonra,
"Evet, eğer Liza kurtulacaksa veririm." dedi.

Kan nakli yapılırken, küçük çocuk ablasının yanındaki yatakta yatıyor ve ablasının yanaklarına renk geldikçe bizimle birlikte gülümsüyordu. Sonra yüzü sarardı ve yüzündeki gülümseme kayboldu. Başını kaldırıp doktora baktıktan sonra titreyen bir sesle;
"Hemen mi öleceğim?" diye sordu.

Anladık ki yaşı çok küçük olduğu için, doktorun sözlerini yanlış anlamış ve kanının tümünü ablasına vermesi gerektiğini düşünüp onu kabul etmişti…
 
Kayıt
8 Nisan 2013
Mesaj
88
Tepki
103
Şehir
Ankara
Başlangıç
2000—01
Bisiklet
Scott
Bisiklet türü
Yol bisikleti
"Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek
Sîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek "
Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim, Sam yakınına otağını kurdurarak burada üç ay kadar kalmış. Bir Türkmen kızı da, zaman zaman padişahın çadırına gelerek, otağın temizlik islerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik islerle meşgul olurmuş… Yine bir sabah temizlik için geldiğin de, Sultan Selimi görmüş. Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi anîden akı vermiş gönlünü kaptırmış ona.- Hani kalbin, her an bir halden başka bir hale geçmek, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sizi sarmış genç kızın ve başlamış kalbi için için göynümeye.
Bir gün, gözü, hünkâr çadırının direğine ilişmiş. Direğin üst kısmına aşkın gücü ona, söyle bir satir yazma cesareti vermiş:
"Seven insan neylesin"
Yavuz Sultan Selim, otağına yatmaya gelince, birden direkteki yazıyı fark etmiş," Bu da ne ola ki" diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endişe derken… Almış eline kalemi söyle bir satir da o düşmüş ayni direkteki dizenin altına. "
"Hemen derdin söylesin."
Türkmen kızı, ertesi gün gelip baktığında otağın direğine, sevincinden ağlamış, o küçücük kalbi heyecandan göğsüne sığmaz olmuş, yer de onun olmuş âdeta gök de… Fakat koskoca cihan sultanına ilân-i askta bulunmanın, ateşle oynamak, ateş girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmış. "Varsın olsun bu ask, buna değer diye düşünmüş." Aldığı mesajı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamış ama yine de içinde bir korku kurdu varmış ki genç güzelin, yüreğini her gün diş diş, burgu burgu kemiren... Aşkın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yasayan o gencecik yüreğin imdadına yetişmiş derhâl. Bir satır daha yazmış ayni direğe
"Ya korkarsa neylesin"
Yavuz sultan selim, aksam, çadıra döndüğünde, not düştüğü direkteki satir gelmiş aklına. Bakmış ve okumuş ki aşkın heyecanın ve korkunun karıştığı, tezat dolu sözcüklerin buluştuğu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karsısında. Hemen o satirin altına bir mısra daha eklemiş, aska yenik düsen koca padişah:
"Hiç korkmasın söylesin."
Bir aşkın buluşan, karmaşık ve bulanık duyguları söyle dizilmiş direğin üzerine:
" Seven insan neylesin Hemen derdin söylesin Ya korkarsa neylesin Hiç korkmasın söylesin"
Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasan can'i çağırtmış, derhâl bir emir vererek:
" Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tîz elden bu kızı huzura getirin."
Emir derhâl yerine getirilmiş ki Ahu gözlü, endamı hoş, alimli, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli… Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler… Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme boğulmuş. Ahu gözlü Türkmen dilberinin
"Selim" diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanin aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, buna fani alemde bir çare de bulunamamış. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:
" Koca hünkâr, ağlamış" ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer taşına, su dörtlüğü kazdırarak, dünyaya, aşkın gücünün karşısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr söyle haykırmış:
Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek
Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."
[ Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki
Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı
Benim pençemin( gücümün) korkusundan arsanlar(bile) titrerken
Felek beni bir ahu gözlüye esir etti..]
(Alıntı)
 
  • Beğen
Tepkiler: Biltekin

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
Elinize, yüreğinize sağlık. Daha önce hiç okumamıştım, gayet hoştu. Teşekkürler. :)
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
https://i.hizliresim.com/wvBOO4.jpg

Seni unutmayı düşündüm yine dün gece;
Bir sigaranın üstüne yazdım ismini,
Duman duman atacaktım seni içimden,
Rüzgar götürecekti küllerini.
Sigaram bittiğinde kurtulacaktım senden,
Silecektim artık gözlerimden hayalini.
Fakat nereden bilirdim
Senden kurtulayım derken
Her nefeste seni içime çektiğimi...
 

SerdarK.

Daimi Üye
Kayıt
4 Mart 2015
Mesaj
321
Tepki
162
Şehir
Trabzon
İsim
serdar
Başlangıç
1998—99
Bisiklet
Whistle
Bisiklet türü
Dağ bisikleti
Kask takmassan pamuk takarlar.
 

SerdarK.

Daimi Üye
Kayıt
4 Mart 2015
Mesaj
321
Tepki
162
Şehir
Trabzon
İsim
serdar
Başlangıç
1998—99
Bisiklet
Whistle
Bisiklet türü
Dağ bisikleti

Milbert Hofen

Forum Bağımlısı
Kayıt
14 Eylül 2013
Mesaj
847
Tepki
1.623
Şehir
Münih
Bisiklet
Canyon
"Tuzlu gözyaşları beyaz karlar içinde kaybolup gidiyordu. Bu gözyaşlari gibi nice vatan evladı da Allahuekber Dağları'nı aşmaya çalışırken kaybolup gidiyordu. Sarıkamış önlerinde kayiplar durmadan artiyordu. Erler, subaylar, ümitler ve hayaller beyaz hüznün çöktüğü karlar içinde bir bir kayboluyordu. Var olmak, yeniden doğmak için büyük bir sefere katılanlar simdi bir bir karların altında ve dağların dipsiz uçurumlarında yitip gidiyordu..."

Sarıkamış Beyaz Hüzün kitabindan..