Kuzey Ege
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 30 Temmuz 2015
- Mesaj
- 3.602
- Tepki
- 10.286
- Şehir
- İstanbul
- İsim
- Murat Gökhan
- Başlangıç
- 1980—81
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Dağ bisikleti
Hepimiz iyi kötü takip ediyoruz. Emperyalist güçlerin sanayisini besleyen fikir ayrılıklarını desteklemesini, hakim güçlerin gelecekte yaşayacağı fosil yakıt ve su ihtiyacı için ortadoğu coğrafyasını savaşa sürüklediğini... Bitmemiş olan soğuk savaş sürecinde Kuzey Kore, Çin, İran, Brezilya gibi ülkelerin hızla nükleer silah stoklarını arttırdığını, ABD'nin Ortadoğu ve Afrika'da toplumları mistik, mezhepsel ve ırksal kavgalara böldüğünü, Rusya'nın ezelden beri var olan sıcak denizlere ve ticaret yollarına ulaşma isteğini...
Bunlar aslında çoğu insanın (özellikle duyarlı kitlenin) takip ettiği ve eli kolu bağlı olduğundan müdahale etme şansı bulunmadığı durumlar. Ve yakın geçmişte de görüleceği gibi Dünya Savaşları, Vietnam'ın işgali, Körfez savaşları, Sırp-Bosna savaşı ve aklıma gelmeyen irili ufaklı dünyanın bir çok yerinde yaşanmış ve hala yaşanmakta olan savaşlar.
Son 2-3 yılda, özellikle Ortadoğu'daki bazı hakim güçlerin de desteğiyle karışmış olan bir Suriye iç savaşı ve Ortadoğu'dan Anadolu ve Avrupa'ya yaşanan büyük göç dalgaları. Kimlikleri değişmeye yüz tutmuş toplumlar, açlıktan ölenler, karaya çıkamadığı için ölen göçmenler, fuhuşa ve gayrimeşru işlere sürüklenmek zorunda kalan insanlar, patlayan bombalar, ölen insanlar, dağılan aileler, yıkılan yuvalar, yıkılan şehirler, haritadan silinmeye yüz tutmuş ülkeler ve emperyalist güçlerin tıkır tıkır işleyen planları.
Evet, bunlar yadsınamaz gerçekler. Ve haritanın tam ortasında bulunan coğrafyamızda işlerin öyle çok süper gitmediğini de görmek çok zor değil. Lakin tüm bu olanlara rağmen cehaletin artması, işsizlik oranlarının yükselmesi, eğitimde kalitenin düşmesi, kadın cinayetleri, artan hırsızlık, artan bilinçsiz tüketim, çok mutlu bir geleceğe doğru yelken açmadığımızın da somut bir göstergesi.
Doğal selleksiyon. Yani hukuk kurallarının olmadığı bir eko sistemde güçlünün ayakta kaldığı, zayıfın ise yok olmaya mahkum olduğu bir yaşamsal gerçek. Peki yukarıda saydığım durumlarda, çıkabilecek büyük savaşlarda hayatta kalmaya hazır mıyız? Yani bir savaşta kimler ayakta kalacak, kimler ailesini koruyabilecek, kimler kendini savunabilecek? hiç düşündünüz mü?
Şu sıralar bunları çok düşünüyorum. Lakin yukarıda saydığım etkenlerin yanı sıra doğal afetler, enerji kıtlığı gibi faktörler de ekleyebiliriz. Ki bu nedenler bile bir kaos ortamının rahatlıkla oluşturması oldukça ihtimal dahilinde.
Peki tüm bu hallerde outdoor ile (hane haricindeki her yer) barışık olan, beslenmesine bedensel ve ruhsal yapısına dikkat etmiş ve güçlü olan, doğada yalnız başına kaldığında ne yiyeceğini, nasıl mücadele edebileceğini bilen, gücünü nerede nasıl kullanacağını planlayabilen insanların doğal selleksiyona uğramadan, nispeten aynı türdeki diğer canlılara göre kolay hayatta kalmaları daha olası gelmiyor mu?
Bugün bir dağcı ile ev ve iş harici hayatını sadece avmde geçiren ve fast food beslenen birini bu anlamda bir tutabilir miyiz? veya bir bisikletçi ile, veya dayanıklılık ve zeka gerektiren başka bir sporcuyu?
Tabii ki bir tutamayız. Gelişen dünyadaki tüketim kültürünün esiri olmuş ve hayatı fast food, elektronik araç ve gereçler, otomobiller, giyim kuşam, kısacası tüketimin her alanında zincirlerle tutsak olmuş biriyle, doğa ile, rüzgarlar, yağmurlar, güneş, gündüz, gece, yaz, kış ile haşır neşir olmuş ve tabiatın her numarasında kendine bir çıkar yol bulabilen birini bir tutamayız. Olası felaketlerde hayatta kalmanın önemli ve öncelikli şartlarından biri de yaşadığımız gezegen ile barışık olmaktır.
Bizler her koşulda mavi gezegenimizin masmavi gökyüzünün altına kendini atan, rüzgarların kucağına kendini bırakıveren, yer çekimine, hava sürtünmesine kafa tutan cesur insanlar olarak, nispeten yukarıda bahsettiğim fast food seven şişman abla ve abilere göre daha şanslı ve becerikliyiz. Lakin insanoğlunun on binlerce yıldır temel mücadelesi "hayatta kalmak" yönünde.
Sanırım insanoğlunun outdoor kavramına biraz daha aşina olması, biraz daha kendini dağlara, akarsulara, yaylara atarak biraz daha ait olduğu doğa ile bütünleşmesinin vakti geldi de geçiyor bile...
Saygı ve sevgilerimle...
Bunlar aslında çoğu insanın (özellikle duyarlı kitlenin) takip ettiği ve eli kolu bağlı olduğundan müdahale etme şansı bulunmadığı durumlar. Ve yakın geçmişte de görüleceği gibi Dünya Savaşları, Vietnam'ın işgali, Körfez savaşları, Sırp-Bosna savaşı ve aklıma gelmeyen irili ufaklı dünyanın bir çok yerinde yaşanmış ve hala yaşanmakta olan savaşlar.
Son 2-3 yılda, özellikle Ortadoğu'daki bazı hakim güçlerin de desteğiyle karışmış olan bir Suriye iç savaşı ve Ortadoğu'dan Anadolu ve Avrupa'ya yaşanan büyük göç dalgaları. Kimlikleri değişmeye yüz tutmuş toplumlar, açlıktan ölenler, karaya çıkamadığı için ölen göçmenler, fuhuşa ve gayrimeşru işlere sürüklenmek zorunda kalan insanlar, patlayan bombalar, ölen insanlar, dağılan aileler, yıkılan yuvalar, yıkılan şehirler, haritadan silinmeye yüz tutmuş ülkeler ve emperyalist güçlerin tıkır tıkır işleyen planları.
Evet, bunlar yadsınamaz gerçekler. Ve haritanın tam ortasında bulunan coğrafyamızda işlerin öyle çok süper gitmediğini de görmek çok zor değil. Lakin tüm bu olanlara rağmen cehaletin artması, işsizlik oranlarının yükselmesi, eğitimde kalitenin düşmesi, kadın cinayetleri, artan hırsızlık, artan bilinçsiz tüketim, çok mutlu bir geleceğe doğru yelken açmadığımızın da somut bir göstergesi.
Doğal selleksiyon. Yani hukuk kurallarının olmadığı bir eko sistemde güçlünün ayakta kaldığı, zayıfın ise yok olmaya mahkum olduğu bir yaşamsal gerçek. Peki yukarıda saydığım durumlarda, çıkabilecek büyük savaşlarda hayatta kalmaya hazır mıyız? Yani bir savaşta kimler ayakta kalacak, kimler ailesini koruyabilecek, kimler kendini savunabilecek? hiç düşündünüz mü?
Şu sıralar bunları çok düşünüyorum. Lakin yukarıda saydığım etkenlerin yanı sıra doğal afetler, enerji kıtlığı gibi faktörler de ekleyebiliriz. Ki bu nedenler bile bir kaos ortamının rahatlıkla oluşturması oldukça ihtimal dahilinde.
Peki tüm bu hallerde outdoor ile (hane haricindeki her yer) barışık olan, beslenmesine bedensel ve ruhsal yapısına dikkat etmiş ve güçlü olan, doğada yalnız başına kaldığında ne yiyeceğini, nasıl mücadele edebileceğini bilen, gücünü nerede nasıl kullanacağını planlayabilen insanların doğal selleksiyona uğramadan, nispeten aynı türdeki diğer canlılara göre kolay hayatta kalmaları daha olası gelmiyor mu?
Bugün bir dağcı ile ev ve iş harici hayatını sadece avmde geçiren ve fast food beslenen birini bu anlamda bir tutabilir miyiz? veya bir bisikletçi ile, veya dayanıklılık ve zeka gerektiren başka bir sporcuyu?
Tabii ki bir tutamayız. Gelişen dünyadaki tüketim kültürünün esiri olmuş ve hayatı fast food, elektronik araç ve gereçler, otomobiller, giyim kuşam, kısacası tüketimin her alanında zincirlerle tutsak olmuş biriyle, doğa ile, rüzgarlar, yağmurlar, güneş, gündüz, gece, yaz, kış ile haşır neşir olmuş ve tabiatın her numarasında kendine bir çıkar yol bulabilen birini bir tutamayız. Olası felaketlerde hayatta kalmanın önemli ve öncelikli şartlarından biri de yaşadığımız gezegen ile barışık olmaktır.
Bizler her koşulda mavi gezegenimizin masmavi gökyüzünün altına kendini atan, rüzgarların kucağına kendini bırakıveren, yer çekimine, hava sürtünmesine kafa tutan cesur insanlar olarak, nispeten yukarıda bahsettiğim fast food seven şişman abla ve abilere göre daha şanslı ve becerikliyiz. Lakin insanoğlunun on binlerce yıldır temel mücadelesi "hayatta kalmak" yönünde.
Sanırım insanoğlunun outdoor kavramına biraz daha aşina olması, biraz daha kendini dağlara, akarsulara, yaylara atarak biraz daha ait olduğu doğa ile bütünleşmesinin vakti geldi de geçiyor bile...
Saygı ve sevgilerimle...