karaduman61
spor&sohbet&seyahat
- Kayıt
- 24 Mayıs 2015
- Mesaj
- 127
- Tepki
- 640
- Yaş
- 44
- Şehir
- Ordu
- İsim
- emin
- Başlangıç
- 2012—13
- Bisiklet
- Scott
- Bisiklet türü
- Dağ bisikleti
Merhaba değerli dostlar, bisiklet sevenler.
Yaklaşık olarak üç yıl önce bu spora başladım. Benim için bisikletin anlamı spor, seyahat, özgürlük, yeni yerler keşfetmek ve fotoğraflamak olmuştur. Arkadaşım Serkan Üstel’in bu sporu bilinç altıma atmama ve tanımama katkısı çoktur. Ona buradan teşekkürü bir borç bilirim. Görev yaptığım Ordu’nun uzak bir köyünün dağ yollarında haftada iki üç kez bisiklet sürerek bu spora ısınmaya başladım. Zamanla farklı yerlerde bisiklet sürme isteğim oluştu. Köydeki bisiklet arkadaşım Erdoğan AYYILDIZ’la “Nerelere gidebiliriz diye konuşurken” hedefimizi bir anda Samsun Sinop turuna çevirdik. Yaz tatiline girmeden bu turu iki günde yapmayı planlıyorduk. Gel zaman git zaman araya başka işlerinde girmesiyle turumuz ertelendi. Eylülde Kurban bayramı arifesinde, tatilin uzamasıyla bana bir haftalık tatil daha açıldı. Bayram öncesi mükemmel bir zaman aralığıydı. Mevsim olarak ta beni fazla yormayacaktı. Bu fırsatı değerlendirmeyi kafama koydum. Bana eşlik edecek arkadaşım olmadığından, tek başıma Samsun Çarşamba’dan başlayıp , sahilden bir haftada gidebileceğim kadar gidip, konaklamayı çadırda yapıp, Kurban Bayramına birkaç gün kala otobüsle geri dönmeyi planlıyordum. Portbagaj, sele, çanta, ön arka ışıklı fener alarak hazırlıklara başladım. Eşimin ısrarı, mevsimsel yağmurların yaklaşması ve tek yolculuğa çıkacak olmam , çadırda konaklama fikrinden vazgeçip, gidebildiğim kadar gidip, ulaştığım yerde öğretmen evi, uygulama otelinde kalma fikrine çevirdi. Kısa zamanda hazırlıklarımı yapıp, yolculuğa çıkacak olduğum Çarşamba’ya geldim.
1. Gün: 12 Eylül 2015 Cumartesi
Sabah kalkıp kahvaltımı yapıyorum. Fazla zaman harcamadan yola çıkmak istiyorum. İçimde biraz heyecan ve garip duygular var. Tanıdık bir yerden yolculuğa başlamam bu duygularımı biraz olsun yatıştırıyor. Km saatim 1054 km yi gösteriyor. Sele çantam hazır. Lastikleri kontrol ederek ve eşimle vedalaşarak pedala basıyorum. Daha 10 m gitmeden haydaaa ilk aksilik ayağım bagaj çantasına sürtüyor. (Ders bir: Ekipmanları test etmeden yola çıkma) “ Dursam mı? Durmasam mı?” diye düşünürken erken tedbir almakta fayda var diye düşünüp geri dönüyorum. Moralim bozuk, çünkü yola çıkma zamanım ilerliyor. Çantayı ayarlamaya çalışıyorum ama nafile ne yaptıysam olmuyor. Yolculuğumu erteleyemem . Hemen pratik çözüm kafamda beliriyor. Çantaları kaldırıyorum, arkada bulunan bagajın üstüne diklemesine koyuyorum. Lastik gergiyle sağlamlaştırıyorum. Yola devam. Çarşamba Samsun arası yaklaşık 30 km ve düz. Karadeniz sahil yolunun en kalabalık bölümü. Yalnız yol geniş ve genelde bisiklet sürecek bölümleri var. Daha önce gittiğim içim fazla zorlanmadan Samsun Bandırma Vapuru’nun yanına varıyorum. Başlangıç fotoğrafı çekmek için içeri girmek istiyorum. Görevlinin “Olmaz. Bisikleti koyun öyle girin” demesiyle şimdi senle uğraşsam mı? Uğraşmasam mı ? diye düşünüp, vazgeçip parmaklıkların arasında çekimi yapıyorum. Samsun Bandırma Vapuru
Biraz daha ilerde bulunan Kurtuluş İskelesi’ne sahildeki bisiklet yolundan pedallıyorum.
İskelenin yanında bulunan, sonradan Cezayirli ve Kazak olduklarını öğrendiğim öğrenciler fotoğraf çektiğimi görüp büyük ihtimalle beni de yabancı zannedip, selam verip yanıma geliyorlar. Bisikleti inceliyorlar. İlk soru “How many?” . İngilizce düzeyim daha merhaba, nasılsın? seviyesindeyken gelen soruyla afallıyorum. Gel de cevap ver. Tarzanca tanışıp, el kol hareketleriyle ahbaplık kurduktan sonra beraber bir foto. Tabi fotoyu çeken ben olunca karede yokum
Sahil yolundan Batı parkta bulunan Aslan heykeline doğru pedallamaya devam. Bu arada il dışından Samsun’u geçen bisikletli arkadaşlarıma tavsiyem Atakum’dan Bandırma Vapurunun bulunduğu yaklaşık 15 km bölümü sahilden geçmeleri olacaktır. 15 km boyunca bisiklet yolu da var. Samsun’un görülmeye değer sahil kesimini görmeden geçmeyin derim. Batı parkta bulunan Aslan heykelinde fotoğraf çekilip devam ediyorum.
Artık buradan sonra Atakum’u çıkınca Karadeniz sahil yolunun yoğun trafiğini yavaş yavaş geride bırakıyorum . Hava yavaşça kapatmaya başlıyor. Benim içimde biraz endişe var. Islanırsam ne yapacağım? Yağmurluğu çıkarsam mı? Diye düşünüyorum. Hayırlısı diyerek yola devam ediyorum yaklaşık 15 km sonra 19 Mayıs İlçesine geliyorum. Yol kenarında karşıya geçmeye çalışan salyangozların azmini taktir edemeden geçemiyorum.
Rüzgar tam karşıdan esiyor. Pedal çevirmek git gide zorlaşıyor. 19 Mayıstan sonra rüzgarla cebelleşerek, akşamüzeri Bafra İlçesine giriş yapıyorum ve öğretmen evini hemen bulup zaman kaybetmeden yerleşiyorum. Tam odama girer girmez dışarıda sağnak yağmur dökmeye başlıyor. “Ne kadar şanslıyım.” diye düşünmeden edemiyorum. İl gün 90 km yol gitmişim. Benim için iyi bir başlangıç oldu diyebilirim. 400 m yükselmiş , 90km yol gitmişim. Ortalama hızımda 15km
Bisikleti bir depoya kilitleyip, duş alıp, üstümü değiştirdikten sonra Bafra pidesi yemeye çarşıya iniyorum. Eğer ilk kez geliyorsanız Bafra pidesini tavsiye ederim. Yorgunluktan bitkinim ve yatağıma erkenden uzanıyorum. Yanıma çadır almadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Geceleyin yağmur kendini iyice hissettiriyor. Yarın ne yapacağım diye düşünürken sabah ola hayrola deyip uykuya dalıyorum.
1. GÜN : 13 Eylül 2015 Pazar
Sabah yedide kalkıyorum. Kahvaltımı yapıp hazırlığımı tamamlayayım derken saat 8 buçuğu buluyor. Yolculuk başlıyor. Yerde akşamdan kalan ıslaklık var. Hava kapalı nerdeyse yağdı yağacak. Pedallamaya devam diyorum. Bafra’yı çıkıyorum biraz ilerledikten sonra uzaktan hava biraz kapatıyor ve beklediğim yağmur yağmaya başlıyor. Yağmurun hızlanacağını ve sağanak şeklinde olacağını anlayıp kendimi en yakın benzinliğe atıyorum ve sağanak tekrar döküyor. (Ders iki: Sakın havayla inatlaşma)Gene teğet geçtik. Yanıma gelip, benden yiyecek bekleyen köpekcik. Bir parça çikolatayı hak ettin.
Petrolde çalışanlardan biri yanıma geliyor ve sohbet etmeye başlıyoruz. Bana , İspanya’dan Hindistan’a giden bisikletlilerin orada konakladıklarını ve hikayelerini anlatıyor . Yağmurun dinmesiyle fazla vakit kaybetmeden tekrar yola koyuluyorum. Yalnız rüzgar yön değiştirmeden tam karşımdan esiyor ve hızımı 15km’ye kadar düşürüyor. Yorgun bir şekilde öğleyin Yakakente geliyorum.
Merkezde bulunan lokantada İyice karnımı doyurduktan sonra bir çay ocağında yorgunluk çayımı yudumlarken sahibiyle sohbet ediyoruz. Bana sahil yolu yapılırken nasıl mücadele ettiklerini, sahillerinin bozulmaması için neler yaptıklarını anlatıyor. İçimden “ Evet gerçekten medeniyet için yol gerekli. Keşke yol yapımı sırasında doğaya biraz daha saygı duyulsaydı ve deniz doldurma işinin bu kadar pervasızca yapılmasaydı” demeden geçemiyorum. Seyahat boyunca köpekciklerle aram gayet iyi
Yakakenti çıktıktan sonra yol deniz kıyısından doldurma bir yolda uzun bir süre düz devam ediyor. Rüzgar karşıdan esmekte devam etmekte. Yolda fotoğraf çekerken karşılaştığım yaklaşık altmış yaşındaki ihtiyar delikanlı, Hollanda’lı turist beni görünce duruyor. Selamlaşıp el sıkışıyoruz. Galiba bisiklet insanları birbirine çekiyor. Tanışmakta bir samimiyet aracı. Farklı yerlerde de olsan insanların birbirleri ile iletişim kurmasını kolaylaştırıyor. Vedalaşırken Biz il dışına çıkmak için aylarca düşünürken elin 60 yaşındaki delikanlısı ülkeleri geçiyor. “Helal olsun” demeden geçemiyorum. (Ders iki: Bir dil bir insan sözünü tasdik edip onaylıyorum )
Uzun düzlüklerden sonra Sinop’a 30 km kala rampalar başladı.
Sinop’a yaklaşırken yediğim rüzgarın ve rampaların artmasıyla bitap düşmeye başladım. Hava kararmadan Sinop’a varmak istiyorum. Ve sonunda tabela gözüktü.
Buradan konaklayacağım Uygulama oteline kadar 15 km daha var. Devam ediyorum hava kararıyor ve sonunda oteldeyim. Rutin işleri halledip odamda istirehate çekiliyorum. Günün özeti 1000m yükselme, ortalama hız 15, gidilen yol 105km.
3. GÜN: 14 Eylül 2015 Pazartesi
Sabah kalkıyorum Sinop manzaralı güzel bir kahvaltıdan sonra ne yapsam diye düşünüyorum. Daha önce uzun yolculuk yapmadığım için ve günaşırı bu kadar km gittiğim için yola çıkıp çıkmamakta tereddüt ediyorum. Dizimdeki hafif sızıda beni endişelendiriyor. Sonunda kararımı bir gün daha kalıp dinlenmekten ve çevreyi gezmekten yana kullanıyorum. Bisikletime atlayıp Uygulama otelinin hemen yanında bulunan Ak Liman’a gidiyorum. Kapıdan girerken görevli ücretli olduğunu söylüyor. Tabelada oto:16 yaya:4 yazıyor ama bisiklet ücreti yok tabi. Benden de yaya parası alırsa fotoğraf çekip çıkarım diye düşünüyorum. Bana 8 TL deyince “Sağol kalsın” diyorum. Daha öncede gezdiğim ve bu aldığım cevap üzerine oradan çıkıyorum. Rotamı Türkiye’nin en kuzey uç noktası ve nükleer santral yapılmak istenen İnce Buruna çeviriyorum. Gezinmeden gelenler var.
Yaklaşık 25 km. Keyifle sallana sallana gezinti yaparak, küçük köylerden geçerek İnce Burun’a ulaşıyorum. Enfes bir doğa manzarası.
İnce Burun’da manzaranın tadına varıp fotoğraf çektikten sonra otelime dönüş yoluna geçiyorum. Yolda karşılaştığım zamana karşı direnen traktörle bizim demir atın arkadaşlığı. Bu traktörü çok sevdim. Sanki bir kişiliği varmış gibi bana bakınca fotoğraf çekmeden geçemedim.
Gezerken karşılaştığım bir amca ile sohbet ediyorum. Nükleer santral ile ilgili görüşünü soruyorum. Aldığım ilk cevap” Biz istesekte yapacaklar, istemesekte yapacaklar. “ şeklinde oluyor. Sohbete devam ediyorum. Bana Nükleer santral ile ilgili çalışmaların 1960 lı yıllarda başladığını bu bölgeye geldiklerini keşif yaptıklarını sonra rafa kaldırıldığını anlatıyor. Tabi buna şaşırıyorum. Doğrumu, yanlış mı? Diye düşünürken otelde okuduğum bir kitapta planlama sürecinin amcanın dediği gibi o tarihte başladığını anlıyorum. İnşallah bu doğa harikası yer kontrolsüz harap edilmez demeden geçemiyorum. Kırsal kesiminin en sevdiğim yönü işte; burası insanların senle selamlaşarak içtenlikle sohbet etmeleri biraz içten sohbet edince de sana içlerini düşünmeden art niyetsiz dökmeleri . Vedalaşıp otele doğru yola koyuluyorum. Yolda güneş batmak üzere bu manzarada durup fotoğraf çekmemek haksızlık olur.
Enerji takviyesi.
Sinop Uygulama Oteli Sinop’a eğer gelirseniz konaklamanız için tavsiye edebileceğim bir otel. Ak liman, Hamsilos, Sarıkum’a komum itibariyle de yakın.
Sinop merkezi gezmiyorum çünkü daha önce birkaç defa gittim. Yeni gelenler için kesinlikle gezilip görülmesi gereken bir şehir merkezi olduğunu düşünüyorum. Sinop konum itibariyle kendini Karadeniz’in diğer şehirlerden farklı kılmış bozulmamış bir şehir. Fazla tahrip
olmamasında biraz köşede kalmasının ve ana yolların yakınından geçmemesinin büyük payı var. Keyifli bir günden sonra artık yarın yola koyulacağım dinlenmeye odama çekiliyorum.
1. Gün . 15 Eylül 2015 Salı
Sabah her zamanki zamanda kalkıyorum. Hava artık düzeldi. Hazırlıklarımı yapıp bisikletime atlıyorum ki arka tekerleğin havasının azaldığını fark ediyorum. İlk terslik beni karşılıyor. Şimdi heybeyi indir, ekipmanları sök, ohoo bir dünya iş. Bisikletten inip karar vermeye çalışıyorum. Hava basayım vakit kaybetmeyeyim deyip hava basıp yola devam.
İste bundan sonrası yol tek şerite düşüyor. Tamamen keyif veren bir yol manzarası. Hedefim 60 km uzakta bulunan Sinop’un küçük ilçesi Ayancık. Uzun bir yolum yok, bu yüzden beğendiğim yerlerde durup fotoğraf çekmeyi düşünüyorum.
Uygulama otelinden ayrılalı fazla olmamıştı ki yol kenarında Milli park olan Sarıkum tabelasını görüyorum. Mesafesine bakıyorum 2km. Bir şey değilmiş sahile yönümü çeviriyorum. Tamamen aheste aheste pedal çeviriyorum ki karşıma çıkan küçük şirin ev.
Biraz soluklandıktan sonra istemeyerek oradan ayrılıyorum. Yol kenarında eşsiz bir manzara daha.
Sahile doğru bir küçük köyün içinden geçiyorum. Kazlar beni selamlıyor.
Mevsimden dolayı olacak etrafta kimsecikler yok. Biraz daha ilerledikten sonra muhteşem sahile varıyorum.
Hiç gidesim yok ama yola devam etmek zorundayım. Ya nasip başka sefere deyip geri dönüyorum. Biraz ilerliyorum ki karşılaştığım hayvanlara bakın.
Kuzu ve buzağına bakıp imrenmemek elde değil. Tam fotoğraflarımı çekip ayrıldım ki. Karşıdan yalnız başına yürüyen zenci Hollandalı gençle karşılaşıyorum. Biraz konuşup anlaşmaya çalışırken Antalya’dan buraya otostopla geldiğini öğreniyorum. Bir taktirde sana.
Bu kadar küçük bölgede büyülenmemek elde değil. Allah’tan milli park ilan edilmiş. Kesinlikle görülüp gezilmesi gereken bir yer. Gezinerek biraz da dura kalka rampaları birer birer çıkmaya başlıyorum. Artık bölge coğrafyası kendini hissettirmeye başladı . Bir rampayı tırmanıyordum sağda bulunan amcalardan o beklenen selam geldi “Hello”
Aleykümselam deyince kahkaha kopuyor tabi. “Gel gel soluklan” deniyor. Bende bu nazik teklifi geri çevirmiyorum. Amcaların hoş sohbeti ve ikramlarından sonra, tabi benim için en büyük ikram güler yüzleri ve sohbetleriydi, oradan ayrılıyorum. akşam üzeri Ayancığa varıyorum. Yoldan saparak ilçeye giriyorum. Vakit kaybetmeden öğretmen evini bulup yerleşiyorum. “Biraz eski ve bakımsız kalmış ama çadırdan iyidir.” diyorum. Öğretmen evi balkonundan iskele.
Yemek yedikten sonra ilçeyi bisikletle bir turluyorum. Bir çay bahçesinde oturup tatlı stoğu yapıyorum. Gelelim günün özetine. Anahtarlıktan öğretmen evi hakkında bir çıkarımda bulunabilirsiniz. Gidilen yol 52 km, yükselme 878m, ortalama hız 10km, alınan haz paha biçilemez.
5.Gün 16 Eylül 2015 Çarşamba.
Sabah kalkıyorum. Gideceğim rotayı daha önceden inceledim. İnebolu’ya kadar gidip orada konaklamayı hedefliyorum. Artık yoldayım. Biraz denizden iç tarafa doğru sürüyorum. Tabi gene rampalarla çok geçmeden yüzleşiyorum.
Rampaları çıkarken bu rotayı sonbaharda geçmek mükemmel olurdu demeden edemiyorum. Virajlı yollarda seyre doyum olmayan yerlerden geçiyorum. Her yerde inip fotoğraflamak istiyorum ama yol almam lazım. Sonunda deniz kıyısına indim.
Bir müddet daha sahilden devam ediyorum. Yemek molası için durduğum küçük bir yerde güvercinler özgürlüğe kanat çırpıyorlar
Tekrar rampalara sarmaya başladım. Virajlar hoş bir kare oluşturmuş. Durup biraz soluklanıp manzaranın fotoğrafını çekiyorum.
Fotoğraf çekerken yoldan aşağı inen bir şahin marka araba dursam mı? Durmasam mı? arasında tereddüt ederek birazda ilerleyerek duruyor. Amca camdan başını çıkarıp benim Türk mü? Yabancı mı? Olduğumu anlamaya çalışıyor. Biraz tedirgin ve birazda sinirli olduğunu anlıyorum. Fotoğraf çekmeme kıllandığını anladım. Adam ters bir şey demesin diye önden selamımı veriyorum. “Selamünaleyküm” “Nereden geliyorsun?, Nereye gidiyorsun? diye soruyor. Bende söylüyorum. Fazla şüphelenmesin diye öğretmen olduğumu söylüyorum. Biraz sakinleşiyor. Nereli olduğumu da öğrenince” İyi tamam hayırlı yolculuklar” diyecek ki “Sen ne zannettin amca?” diyorum. Verilen cevap oldukça manidar “Seni Rus ajanı sandım da. Biliyorsun bu aralar ortalığı karıştırmak istiyorlar.” Deyip gidiyor. Gülsem mi ağlasam mı? bilemiyorum. Amca herhalde önceden Ruslar’la kıriz yaşayacağımızı sezmiş. Yola devam ederken acaba yabancı bir turist olsaydım ne yapardı diye düşünüyorum. Bölgede sahile doğru sürekli inip sahilden içeri doğru yükseliyorsun. İnişlerden biri.
Biraz ileride gözüken falezin arka tarafında küçük bir yerleşim var. Orada durup bir çay molası vermenizi tavsiye ederim.
Bir çay molası verdikten sonra rampalara tekrar merhaba diyorum. Yolun kenarından aheste aheste çıkmaya çalışırken birden küçük afacanlar havlayarak etrafımı sarıyorlar. Etrafta en ufak bir yerleşim yeri yok. Köpek yavrularını buraya bıraktıklarını anlıyorum. Bu afacanlara durmasam vicdanım sızlar. Suyumdan bir kaba koyup, azığımdan onlara veriyorum. Artık uzaktan çekingen tavırlar kendini sevgi gösterilerine çeviriyor. Artık gitmem gerekiyor.
Çıkılan rampalardan biri daha.
Akşamüzeri İnebolu’dayım.
Sahilde bulunan öğretmen evini bulup yerleşiyorum. Rutin işlerimi yaptıktan sonra akşamleyin ilçeyi turlamaya çıkıyorum. Günün özeti 77 km yol gitmişim, ortalama 1400 m yükselmişim, ortalama hızım 10 km.
5. Gün 17.09.2015 Perşembe
Güzel bir Karadeniz sabahında İstiklal Madalyalı İnebolu’ya merhaba diyorum.
Planım şu ki Şerife Bacı heykelini bulup fotoğrafını çekmek ve İnebolu’yla vedalaşmak. Sahilde biraz ilerledikten sonra Hamamcı Kadı Salih Reis heykeliyle karşılaşıyorum. Kurtuluş Savaşında yediden yetmişe nasıl mücadele edildiğini bir kez daha görüyorum.
Biraz daha ilerleyince bebeğini vatan uğruna feda eden Şerife Bacı heykeliyle karşılaşıyorum. Bisikletten inip fotoğrafını çekiyorum. Vatan size minnettar. Ruhunuz şad olsun. Bir öğretmen olarak çektiğiniz çileyi verdiğiniz mücadeleyi yeni nesillere anlatmaya söz veriyorum.
İlçeden uzaklaşırken tarihi İnebolu evlerini seyre dalıyorum. Daha iyisini bulurum, başkasını çekerim derken ilçeden çıkmış gitmişim. Artık beni gerçekten zorlayacak rampalara başlamak üzereyim. Nefesim kesiliyor. Tükettiğim suyun haddi hesabı yok. Yalnız bu kesimde sahilde bolca çeşme bulmak mümkün. Bu yüzden su bulmakta sıkıntı çekmiyorum. Tekerleğim beni daha üzmedi. Biraz hava basıp yoluma devam ediyorum. En çok sevdiğim fotoğraflarımdan biri. Bölge coğrafyasını anlatmakta yeterli olacağını düşünüyorum.
Yol gerçekten dar. Trafik fazla yoğun değil. Karşılaştığım araçlar genelde saygılı davranıyorlar. Söförlükten kalma bir alışkanlıktan mıdır bilmiyorum arkama bakmadan rahat edemiyorum. Bu yüzden kask aynası kullanıyorum. Çok verimli olmasa da işimi görüyor. Şimdi şu koy manzarasına bakın.
Şimdi ikinci kare.
Çöplük aşağıda bulunan koya kadar dökülüyor. Yazılacak çok şey var ama. Yorumu sizlere bırakıyorum. Rampalar beni gerçekten sınıyor. Artık tekrar çıkacağımı bildiğim için rampa inmek istemiyorum. Tükenmiş bir şekilde Kurucaşile’ye geliyorum. Yol kenarında bulunan bir yerde karnımı doyuruyorum. İlçe tahmin ettiğimden daha küçük. Kalacak bir yer bulur muyum? Bulmaz mıyım? Diye düşünüyorum. Cide’ye 40km kaldı. Epey de yorulmuşum. Yapacak bir şey yok fazla beklemeden yola devam ediyorum. Karşılaştığım rampaların aynısı burada da devam ediyor. Karadeniz ‘de bu mevsimde bisiklet sürmek beni bu kadar yoruyor. Yazın Ülkenin daha sıcak yerlerinde bisiklet sürenlerin yaşadığı duyguyu tahmin bile edemiyorum. O kadar yoruldum ki dinlenme aralıklarım sıklaşmaya başladı. Beş dakika ara verip yenilenip tekrar yol alıyorum. Akşam olmak üzere güneş ufuktan batıyor. Ön fenerim ilk kez iş görecek. Çok şükür Cide uzakta gözüktü.
Daha önce araştırdığım Uygulama Otelini buluyorum. Bu otelde sahilde. Sinop’ta kaldığım otelden sonra en iyi kaldığım ikince yer. Burayı da tavsiye edebilirim. Gelelim durumuma. Bitmiş bir şekildeyim. 105 km yol gitmişim. 3100 metre yükselmişim. Ortalama hızımsa 10km. Bisiklet üzerinde yaptığım en uzun ve yorucu yol bu etap oluyor. Etabı tamamlamış olmanın verdiği bir haz var tabi. Yarına durumum nasıl olur bilemiyorum. Duruma göre hareket etmeye karar veriyorum.
Yaklaşık olarak üç yıl önce bu spora başladım. Benim için bisikletin anlamı spor, seyahat, özgürlük, yeni yerler keşfetmek ve fotoğraflamak olmuştur. Arkadaşım Serkan Üstel’in bu sporu bilinç altıma atmama ve tanımama katkısı çoktur. Ona buradan teşekkürü bir borç bilirim. Görev yaptığım Ordu’nun uzak bir köyünün dağ yollarında haftada iki üç kez bisiklet sürerek bu spora ısınmaya başladım. Zamanla farklı yerlerde bisiklet sürme isteğim oluştu. Köydeki bisiklet arkadaşım Erdoğan AYYILDIZ’la “Nerelere gidebiliriz diye konuşurken” hedefimizi bir anda Samsun Sinop turuna çevirdik. Yaz tatiline girmeden bu turu iki günde yapmayı planlıyorduk. Gel zaman git zaman araya başka işlerinde girmesiyle turumuz ertelendi. Eylülde Kurban bayramı arifesinde, tatilin uzamasıyla bana bir haftalık tatil daha açıldı. Bayram öncesi mükemmel bir zaman aralığıydı. Mevsim olarak ta beni fazla yormayacaktı. Bu fırsatı değerlendirmeyi kafama koydum. Bana eşlik edecek arkadaşım olmadığından, tek başıma Samsun Çarşamba’dan başlayıp , sahilden bir haftada gidebileceğim kadar gidip, konaklamayı çadırda yapıp, Kurban Bayramına birkaç gün kala otobüsle geri dönmeyi planlıyordum. Portbagaj, sele, çanta, ön arka ışıklı fener alarak hazırlıklara başladım. Eşimin ısrarı, mevsimsel yağmurların yaklaşması ve tek yolculuğa çıkacak olmam , çadırda konaklama fikrinden vazgeçip, gidebildiğim kadar gidip, ulaştığım yerde öğretmen evi, uygulama otelinde kalma fikrine çevirdi. Kısa zamanda hazırlıklarımı yapıp, yolculuğa çıkacak olduğum Çarşamba’ya geldim.
1. Gün: 12 Eylül 2015 Cumartesi
Sabah kalkıp kahvaltımı yapıyorum. Fazla zaman harcamadan yola çıkmak istiyorum. İçimde biraz heyecan ve garip duygular var. Tanıdık bir yerden yolculuğa başlamam bu duygularımı biraz olsun yatıştırıyor. Km saatim 1054 km yi gösteriyor. Sele çantam hazır. Lastikleri kontrol ederek ve eşimle vedalaşarak pedala basıyorum. Daha 10 m gitmeden haydaaa ilk aksilik ayağım bagaj çantasına sürtüyor. (Ders bir: Ekipmanları test etmeden yola çıkma) “ Dursam mı? Durmasam mı?” diye düşünürken erken tedbir almakta fayda var diye düşünüp geri dönüyorum. Moralim bozuk, çünkü yola çıkma zamanım ilerliyor. Çantayı ayarlamaya çalışıyorum ama nafile ne yaptıysam olmuyor. Yolculuğumu erteleyemem . Hemen pratik çözüm kafamda beliriyor. Çantaları kaldırıyorum, arkada bulunan bagajın üstüne diklemesine koyuyorum. Lastik gergiyle sağlamlaştırıyorum. Yola devam. Çarşamba Samsun arası yaklaşık 30 km ve düz. Karadeniz sahil yolunun en kalabalık bölümü. Yalnız yol geniş ve genelde bisiklet sürecek bölümleri var. Daha önce gittiğim içim fazla zorlanmadan Samsun Bandırma Vapuru’nun yanına varıyorum. Başlangıç fotoğrafı çekmek için içeri girmek istiyorum. Görevlinin “Olmaz. Bisikleti koyun öyle girin” demesiyle şimdi senle uğraşsam mı? Uğraşmasam mı ? diye düşünüp, vazgeçip parmaklıkların arasında çekimi yapıyorum. Samsun Bandırma Vapuru
Biraz daha ilerde bulunan Kurtuluş İskelesi’ne sahildeki bisiklet yolundan pedallıyorum.
İskelenin yanında bulunan, sonradan Cezayirli ve Kazak olduklarını öğrendiğim öğrenciler fotoğraf çektiğimi görüp büyük ihtimalle beni de yabancı zannedip, selam verip yanıma geliyorlar. Bisikleti inceliyorlar. İlk soru “How many?” . İngilizce düzeyim daha merhaba, nasılsın? seviyesindeyken gelen soruyla afallıyorum. Gel de cevap ver. Tarzanca tanışıp, el kol hareketleriyle ahbaplık kurduktan sonra beraber bir foto. Tabi fotoyu çeken ben olunca karede yokum
Sahil yolundan Batı parkta bulunan Aslan heykeline doğru pedallamaya devam. Bu arada il dışından Samsun’u geçen bisikletli arkadaşlarıma tavsiyem Atakum’dan Bandırma Vapurunun bulunduğu yaklaşık 15 km bölümü sahilden geçmeleri olacaktır. 15 km boyunca bisiklet yolu da var. Samsun’un görülmeye değer sahil kesimini görmeden geçmeyin derim. Batı parkta bulunan Aslan heykelinde fotoğraf çekilip devam ediyorum.
Artık buradan sonra Atakum’u çıkınca Karadeniz sahil yolunun yoğun trafiğini yavaş yavaş geride bırakıyorum . Hava yavaşça kapatmaya başlıyor. Benim içimde biraz endişe var. Islanırsam ne yapacağım? Yağmurluğu çıkarsam mı? Diye düşünüyorum. Hayırlısı diyerek yola devam ediyorum yaklaşık 15 km sonra 19 Mayıs İlçesine geliyorum. Yol kenarında karşıya geçmeye çalışan salyangozların azmini taktir edemeden geçemiyorum.
Rüzgar tam karşıdan esiyor. Pedal çevirmek git gide zorlaşıyor. 19 Mayıstan sonra rüzgarla cebelleşerek, akşamüzeri Bafra İlçesine giriş yapıyorum ve öğretmen evini hemen bulup zaman kaybetmeden yerleşiyorum. Tam odama girer girmez dışarıda sağnak yağmur dökmeye başlıyor. “Ne kadar şanslıyım.” diye düşünmeden edemiyorum. İl gün 90 km yol gitmişim. Benim için iyi bir başlangıç oldu diyebilirim. 400 m yükselmiş , 90km yol gitmişim. Ortalama hızımda 15km
Bisikleti bir depoya kilitleyip, duş alıp, üstümü değiştirdikten sonra Bafra pidesi yemeye çarşıya iniyorum. Eğer ilk kez geliyorsanız Bafra pidesini tavsiye ederim. Yorgunluktan bitkinim ve yatağıma erkenden uzanıyorum. Yanıma çadır almadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Geceleyin yağmur kendini iyice hissettiriyor. Yarın ne yapacağım diye düşünürken sabah ola hayrola deyip uykuya dalıyorum.
1. GÜN : 13 Eylül 2015 Pazar
Sabah yedide kalkıyorum. Kahvaltımı yapıp hazırlığımı tamamlayayım derken saat 8 buçuğu buluyor. Yolculuk başlıyor. Yerde akşamdan kalan ıslaklık var. Hava kapalı nerdeyse yağdı yağacak. Pedallamaya devam diyorum. Bafra’yı çıkıyorum biraz ilerledikten sonra uzaktan hava biraz kapatıyor ve beklediğim yağmur yağmaya başlıyor. Yağmurun hızlanacağını ve sağanak şeklinde olacağını anlayıp kendimi en yakın benzinliğe atıyorum ve sağanak tekrar döküyor. (Ders iki: Sakın havayla inatlaşma)Gene teğet geçtik. Yanıma gelip, benden yiyecek bekleyen köpekcik. Bir parça çikolatayı hak ettin.
Petrolde çalışanlardan biri yanıma geliyor ve sohbet etmeye başlıyoruz. Bana , İspanya’dan Hindistan’a giden bisikletlilerin orada konakladıklarını ve hikayelerini anlatıyor . Yağmurun dinmesiyle fazla vakit kaybetmeden tekrar yola koyuluyorum. Yalnız rüzgar yön değiştirmeden tam karşımdan esiyor ve hızımı 15km’ye kadar düşürüyor. Yorgun bir şekilde öğleyin Yakakente geliyorum.
Merkezde bulunan lokantada İyice karnımı doyurduktan sonra bir çay ocağında yorgunluk çayımı yudumlarken sahibiyle sohbet ediyoruz. Bana sahil yolu yapılırken nasıl mücadele ettiklerini, sahillerinin bozulmaması için neler yaptıklarını anlatıyor. İçimden “ Evet gerçekten medeniyet için yol gerekli. Keşke yol yapımı sırasında doğaya biraz daha saygı duyulsaydı ve deniz doldurma işinin bu kadar pervasızca yapılmasaydı” demeden geçemiyorum. Seyahat boyunca köpekciklerle aram gayet iyi
Yakakenti çıktıktan sonra yol deniz kıyısından doldurma bir yolda uzun bir süre düz devam ediyor. Rüzgar karşıdan esmekte devam etmekte. Yolda fotoğraf çekerken karşılaştığım yaklaşık altmış yaşındaki ihtiyar delikanlı, Hollanda’lı turist beni görünce duruyor. Selamlaşıp el sıkışıyoruz. Galiba bisiklet insanları birbirine çekiyor. Tanışmakta bir samimiyet aracı. Farklı yerlerde de olsan insanların birbirleri ile iletişim kurmasını kolaylaştırıyor. Vedalaşırken Biz il dışına çıkmak için aylarca düşünürken elin 60 yaşındaki delikanlısı ülkeleri geçiyor. “Helal olsun” demeden geçemiyorum. (Ders iki: Bir dil bir insan sözünü tasdik edip onaylıyorum )
Uzun düzlüklerden sonra Sinop’a 30 km kala rampalar başladı.
Sinop’a yaklaşırken yediğim rüzgarın ve rampaların artmasıyla bitap düşmeye başladım. Hava kararmadan Sinop’a varmak istiyorum. Ve sonunda tabela gözüktü.
Buradan konaklayacağım Uygulama oteline kadar 15 km daha var. Devam ediyorum hava kararıyor ve sonunda oteldeyim. Rutin işleri halledip odamda istirehate çekiliyorum. Günün özeti 1000m yükselme, ortalama hız 15, gidilen yol 105km.
3. GÜN: 14 Eylül 2015 Pazartesi
Sabah kalkıyorum Sinop manzaralı güzel bir kahvaltıdan sonra ne yapsam diye düşünüyorum. Daha önce uzun yolculuk yapmadığım için ve günaşırı bu kadar km gittiğim için yola çıkıp çıkmamakta tereddüt ediyorum. Dizimdeki hafif sızıda beni endişelendiriyor. Sonunda kararımı bir gün daha kalıp dinlenmekten ve çevreyi gezmekten yana kullanıyorum. Bisikletime atlayıp Uygulama otelinin hemen yanında bulunan Ak Liman’a gidiyorum. Kapıdan girerken görevli ücretli olduğunu söylüyor. Tabelada oto:16 yaya:4 yazıyor ama bisiklet ücreti yok tabi. Benden de yaya parası alırsa fotoğraf çekip çıkarım diye düşünüyorum. Bana 8 TL deyince “Sağol kalsın” diyorum. Daha öncede gezdiğim ve bu aldığım cevap üzerine oradan çıkıyorum. Rotamı Türkiye’nin en kuzey uç noktası ve nükleer santral yapılmak istenen İnce Buruna çeviriyorum. Gezinmeden gelenler var.
Yaklaşık 25 km. Keyifle sallana sallana gezinti yaparak, küçük köylerden geçerek İnce Burun’a ulaşıyorum. Enfes bir doğa manzarası.
İnce Burun’da manzaranın tadına varıp fotoğraf çektikten sonra otelime dönüş yoluna geçiyorum. Yolda karşılaştığım zamana karşı direnen traktörle bizim demir atın arkadaşlığı. Bu traktörü çok sevdim. Sanki bir kişiliği varmış gibi bana bakınca fotoğraf çekmeden geçemedim.
Gezerken karşılaştığım bir amca ile sohbet ediyorum. Nükleer santral ile ilgili görüşünü soruyorum. Aldığım ilk cevap” Biz istesekte yapacaklar, istemesekte yapacaklar. “ şeklinde oluyor. Sohbete devam ediyorum. Bana Nükleer santral ile ilgili çalışmaların 1960 lı yıllarda başladığını bu bölgeye geldiklerini keşif yaptıklarını sonra rafa kaldırıldığını anlatıyor. Tabi buna şaşırıyorum. Doğrumu, yanlış mı? Diye düşünürken otelde okuduğum bir kitapta planlama sürecinin amcanın dediği gibi o tarihte başladığını anlıyorum. İnşallah bu doğa harikası yer kontrolsüz harap edilmez demeden geçemiyorum. Kırsal kesiminin en sevdiğim yönü işte; burası insanların senle selamlaşarak içtenlikle sohbet etmeleri biraz içten sohbet edince de sana içlerini düşünmeden art niyetsiz dökmeleri . Vedalaşıp otele doğru yola koyuluyorum. Yolda güneş batmak üzere bu manzarada durup fotoğraf çekmemek haksızlık olur.
Enerji takviyesi.
Sinop Uygulama Oteli Sinop’a eğer gelirseniz konaklamanız için tavsiye edebileceğim bir otel. Ak liman, Hamsilos, Sarıkum’a komum itibariyle de yakın.
Sinop merkezi gezmiyorum çünkü daha önce birkaç defa gittim. Yeni gelenler için kesinlikle gezilip görülmesi gereken bir şehir merkezi olduğunu düşünüyorum. Sinop konum itibariyle kendini Karadeniz’in diğer şehirlerden farklı kılmış bozulmamış bir şehir. Fazla tahrip
olmamasında biraz köşede kalmasının ve ana yolların yakınından geçmemesinin büyük payı var. Keyifli bir günden sonra artık yarın yola koyulacağım dinlenmeye odama çekiliyorum.
1. Gün . 15 Eylül 2015 Salı
Sabah her zamanki zamanda kalkıyorum. Hava artık düzeldi. Hazırlıklarımı yapıp bisikletime atlıyorum ki arka tekerleğin havasının azaldığını fark ediyorum. İlk terslik beni karşılıyor. Şimdi heybeyi indir, ekipmanları sök, ohoo bir dünya iş. Bisikletten inip karar vermeye çalışıyorum. Hava basayım vakit kaybetmeyeyim deyip hava basıp yola devam.
İste bundan sonrası yol tek şerite düşüyor. Tamamen keyif veren bir yol manzarası. Hedefim 60 km uzakta bulunan Sinop’un küçük ilçesi Ayancık. Uzun bir yolum yok, bu yüzden beğendiğim yerlerde durup fotoğraf çekmeyi düşünüyorum.
Uygulama otelinden ayrılalı fazla olmamıştı ki yol kenarında Milli park olan Sarıkum tabelasını görüyorum. Mesafesine bakıyorum 2km. Bir şey değilmiş sahile yönümü çeviriyorum. Tamamen aheste aheste pedal çeviriyorum ki karşıma çıkan küçük şirin ev.
Biraz soluklandıktan sonra istemeyerek oradan ayrılıyorum. Yol kenarında eşsiz bir manzara daha.
Sahile doğru bir küçük köyün içinden geçiyorum. Kazlar beni selamlıyor.
Mevsimden dolayı olacak etrafta kimsecikler yok. Biraz daha ilerledikten sonra muhteşem sahile varıyorum.
Hiç gidesim yok ama yola devam etmek zorundayım. Ya nasip başka sefere deyip geri dönüyorum. Biraz ilerliyorum ki karşılaştığım hayvanlara bakın.
Kuzu ve buzağına bakıp imrenmemek elde değil. Tam fotoğraflarımı çekip ayrıldım ki. Karşıdan yalnız başına yürüyen zenci Hollandalı gençle karşılaşıyorum. Biraz konuşup anlaşmaya çalışırken Antalya’dan buraya otostopla geldiğini öğreniyorum. Bir taktirde sana.
Bu kadar küçük bölgede büyülenmemek elde değil. Allah’tan milli park ilan edilmiş. Kesinlikle görülüp gezilmesi gereken bir yer. Gezinerek biraz da dura kalka rampaları birer birer çıkmaya başlıyorum. Artık bölge coğrafyası kendini hissettirmeye başladı . Bir rampayı tırmanıyordum sağda bulunan amcalardan o beklenen selam geldi “Hello”
Aleykümselam deyince kahkaha kopuyor tabi. “Gel gel soluklan” deniyor. Bende bu nazik teklifi geri çevirmiyorum. Amcaların hoş sohbeti ve ikramlarından sonra, tabi benim için en büyük ikram güler yüzleri ve sohbetleriydi, oradan ayrılıyorum. akşam üzeri Ayancığa varıyorum. Yoldan saparak ilçeye giriyorum. Vakit kaybetmeden öğretmen evini bulup yerleşiyorum. “Biraz eski ve bakımsız kalmış ama çadırdan iyidir.” diyorum. Öğretmen evi balkonundan iskele.
Yemek yedikten sonra ilçeyi bisikletle bir turluyorum. Bir çay bahçesinde oturup tatlı stoğu yapıyorum. Gelelim günün özetine. Anahtarlıktan öğretmen evi hakkında bir çıkarımda bulunabilirsiniz. Gidilen yol 52 km, yükselme 878m, ortalama hız 10km, alınan haz paha biçilemez.
5.Gün 16 Eylül 2015 Çarşamba.
Sabah kalkıyorum. Gideceğim rotayı daha önceden inceledim. İnebolu’ya kadar gidip orada konaklamayı hedefliyorum. Artık yoldayım. Biraz denizden iç tarafa doğru sürüyorum. Tabi gene rampalarla çok geçmeden yüzleşiyorum.
Rampaları çıkarken bu rotayı sonbaharda geçmek mükemmel olurdu demeden edemiyorum. Virajlı yollarda seyre doyum olmayan yerlerden geçiyorum. Her yerde inip fotoğraflamak istiyorum ama yol almam lazım. Sonunda deniz kıyısına indim.
Bir müddet daha sahilden devam ediyorum. Yemek molası için durduğum küçük bir yerde güvercinler özgürlüğe kanat çırpıyorlar
Tekrar rampalara sarmaya başladım. Virajlar hoş bir kare oluşturmuş. Durup biraz soluklanıp manzaranın fotoğrafını çekiyorum.
Fotoğraf çekerken yoldan aşağı inen bir şahin marka araba dursam mı? Durmasam mı? arasında tereddüt ederek birazda ilerleyerek duruyor. Amca camdan başını çıkarıp benim Türk mü? Yabancı mı? Olduğumu anlamaya çalışıyor. Biraz tedirgin ve birazda sinirli olduğunu anlıyorum. Fotoğraf çekmeme kıllandığını anladım. Adam ters bir şey demesin diye önden selamımı veriyorum. “Selamünaleyküm” “Nereden geliyorsun?, Nereye gidiyorsun? diye soruyor. Bende söylüyorum. Fazla şüphelenmesin diye öğretmen olduğumu söylüyorum. Biraz sakinleşiyor. Nereli olduğumu da öğrenince” İyi tamam hayırlı yolculuklar” diyecek ki “Sen ne zannettin amca?” diyorum. Verilen cevap oldukça manidar “Seni Rus ajanı sandım da. Biliyorsun bu aralar ortalığı karıştırmak istiyorlar.” Deyip gidiyor. Gülsem mi ağlasam mı? bilemiyorum. Amca herhalde önceden Ruslar’la kıriz yaşayacağımızı sezmiş. Yola devam ederken acaba yabancı bir turist olsaydım ne yapardı diye düşünüyorum. Bölgede sahile doğru sürekli inip sahilden içeri doğru yükseliyorsun. İnişlerden biri.
Biraz ileride gözüken falezin arka tarafında küçük bir yerleşim var. Orada durup bir çay molası vermenizi tavsiye ederim.
Bir çay molası verdikten sonra rampalara tekrar merhaba diyorum. Yolun kenarından aheste aheste çıkmaya çalışırken birden küçük afacanlar havlayarak etrafımı sarıyorlar. Etrafta en ufak bir yerleşim yeri yok. Köpek yavrularını buraya bıraktıklarını anlıyorum. Bu afacanlara durmasam vicdanım sızlar. Suyumdan bir kaba koyup, azığımdan onlara veriyorum. Artık uzaktan çekingen tavırlar kendini sevgi gösterilerine çeviriyor. Artık gitmem gerekiyor.
Çıkılan rampalardan biri daha.
Akşamüzeri İnebolu’dayım.
Sahilde bulunan öğretmen evini bulup yerleşiyorum. Rutin işlerimi yaptıktan sonra akşamleyin ilçeyi turlamaya çıkıyorum. Günün özeti 77 km yol gitmişim, ortalama 1400 m yükselmişim, ortalama hızım 10 km.
5. Gün 17.09.2015 Perşembe
Güzel bir Karadeniz sabahında İstiklal Madalyalı İnebolu’ya merhaba diyorum.
Planım şu ki Şerife Bacı heykelini bulup fotoğrafını çekmek ve İnebolu’yla vedalaşmak. Sahilde biraz ilerledikten sonra Hamamcı Kadı Salih Reis heykeliyle karşılaşıyorum. Kurtuluş Savaşında yediden yetmişe nasıl mücadele edildiğini bir kez daha görüyorum.
Biraz daha ilerleyince bebeğini vatan uğruna feda eden Şerife Bacı heykeliyle karşılaşıyorum. Bisikletten inip fotoğrafını çekiyorum. Vatan size minnettar. Ruhunuz şad olsun. Bir öğretmen olarak çektiğiniz çileyi verdiğiniz mücadeleyi yeni nesillere anlatmaya söz veriyorum.
İlçeden uzaklaşırken tarihi İnebolu evlerini seyre dalıyorum. Daha iyisini bulurum, başkasını çekerim derken ilçeden çıkmış gitmişim. Artık beni gerçekten zorlayacak rampalara başlamak üzereyim. Nefesim kesiliyor. Tükettiğim suyun haddi hesabı yok. Yalnız bu kesimde sahilde bolca çeşme bulmak mümkün. Bu yüzden su bulmakta sıkıntı çekmiyorum. Tekerleğim beni daha üzmedi. Biraz hava basıp yoluma devam ediyorum. En çok sevdiğim fotoğraflarımdan biri. Bölge coğrafyasını anlatmakta yeterli olacağını düşünüyorum.
Yol gerçekten dar. Trafik fazla yoğun değil. Karşılaştığım araçlar genelde saygılı davranıyorlar. Söförlükten kalma bir alışkanlıktan mıdır bilmiyorum arkama bakmadan rahat edemiyorum. Bu yüzden kask aynası kullanıyorum. Çok verimli olmasa da işimi görüyor. Şimdi şu koy manzarasına bakın.
Şimdi ikinci kare.
Çöplük aşağıda bulunan koya kadar dökülüyor. Yazılacak çok şey var ama. Yorumu sizlere bırakıyorum. Rampalar beni gerçekten sınıyor. Artık tekrar çıkacağımı bildiğim için rampa inmek istemiyorum. Tükenmiş bir şekilde Kurucaşile’ye geliyorum. Yol kenarında bulunan bir yerde karnımı doyuruyorum. İlçe tahmin ettiğimden daha küçük. Kalacak bir yer bulur muyum? Bulmaz mıyım? Diye düşünüyorum. Cide’ye 40km kaldı. Epey de yorulmuşum. Yapacak bir şey yok fazla beklemeden yola devam ediyorum. Karşılaştığım rampaların aynısı burada da devam ediyor. Karadeniz ‘de bu mevsimde bisiklet sürmek beni bu kadar yoruyor. Yazın Ülkenin daha sıcak yerlerinde bisiklet sürenlerin yaşadığı duyguyu tahmin bile edemiyorum. O kadar yoruldum ki dinlenme aralıklarım sıklaşmaya başladı. Beş dakika ara verip yenilenip tekrar yol alıyorum. Akşam olmak üzere güneş ufuktan batıyor. Ön fenerim ilk kez iş görecek. Çok şükür Cide uzakta gözüktü.
Daha önce araştırdığım Uygulama Otelini buluyorum. Bu otelde sahilde. Sinop’ta kaldığım otelden sonra en iyi kaldığım ikince yer. Burayı da tavsiye edebilirim. Gelelim durumuma. Bitmiş bir şekildeyim. 105 km yol gitmişim. 3100 metre yükselmişim. Ortalama hızımsa 10km. Bisiklet üzerinde yaptığım en uzun ve yorucu yol bu etap oluyor. Etabı tamamlamış olmanın verdiği bir haz var tabi. Yarına durumum nasıl olur bilemiyorum. Duruma göre hareket etmeye karar veriyorum.