Ali Güven
Aktif Üye
- Kayıt
- 25 Ağustos 2007
- Mesaj
- 115
- Tepki
- 95
- Şehir
- İzmit
- Bisiklet
- Amoeba
30 Haziran 2015 akşamı iş çıkışı… Yeni aldığım bisikletimle çarşıya gidip, işimi hallettikten sonra Belsa’nın önüne kilitliyorum. Uzun bir aradan sonra ilk kez bisiklet kullanmaya başlamanın sevinci ve kalabalık bir yere yeni aldığım bisikleti bırakmanın tedirginliği var. Ertesi sabah çarşıya yürüyüp bisikletimi alıp işe gitme niyetim. Geç kalkınca acele edip terlemeyeyim, hem daha da gecikmeyeyim diye minibüsle çarşıya iniyorum. İndikten sonra müdürümü arayıp izin istiyorum; akabinde bisiklet parkına varmamla macera başlıyor. Bisiklet yok, çalınmış! Doğal olarak canım sıkılıyor, biraz bakınınca siyah uğur bisikletimi görüyorum. Kilidim gitmiş, yerine ince zincirle asma kilit takılmış. Pası, sol vites kolunun kırık camı falan hepsi aynı.
Soluğu hemen zabıtada alıyorum; diyorum bisikleti çalmışlar, geri getirip başka kilitle kilitlemişler. Alanı gören kameraları gösteriyorlar. Çözünürlük bizim sistemi aratır. Bisikleti görme, yüz tanımayı bırak araba çalsalar anca fark edersin. Belsa güvenlik amirliğine yönlendiriyorlar. Orayı da bir şekilde bulup kameralarının olmadığını(?) öğrenince karşıdaki nalbura geçiyor ve bir demir testeresi alıyorum. Zabıta’ ya gidip diyorum ben bu kilidi keseceğim bilginiz olsun. Bisiklet parkına geçip, bakışlara aldırmadan, ter ata ata kilidi kesiyorum. Artık afyonum mu patlıyor, şoku atlatıp sağ salim düşünmeye mi başlıyorum bilmiyorum.
Lastikleri inceleyince ise emin oluyorum; bu benim bisikletim değil! Onca zamandır, çalınan bisikletimin yerine başka bir bisikleti sahipleniyormuşum. Artık, kilit de kesildi. Durumu, telefonumu kısaca açıklayan bir not hazırlayıp gidondaki boşluğa yerleştiriyorum. Ama benim bisikleti çalan, bu bisikleti bırakır mı? Öyle bıraksam bir dert, götürsem başka bir dert. Demir testeresiyle kilit kesip bisiklet götürmüşüm, kime dert anlatabilirsin. Nalburlara soruyorum, bisiklet kilidi de yok. Bir kilit bulsam onunla kilitler, anahtarı zabıtaya bırakır; en azından sadece kendi bisikletime yanarım. Bisiklet parkında karışık düşünceler içinde böyle plan yapmaya çalışırken bir ses duyuyorum: “Abi o bisikleti ne yapacaksın?”
2 kavruk çocuk, bıyıkları yeni terlemiş. Bisikleti ne yapayım diye düşünürken gelmişler, farkında değilim. Anlatıyorlar: ,benim bisikleti bir çocuk(?) çalmış, onlar da çocuktan zorla alıp aşağı bir yere saklamışlar. Malumu ilan etmiyorum; elimde demir testeresi, “Hemen gidin getirin” diyorum. Soruyorum, çaldığım bisiklet (öyle oldu biraz) onların değilmiş. Sahibini de bilmiyorlar ama merak ediyorlar ne yapacağımı. Benim bisiklet nihayet geliyor. Çalan çocuğu bildiklerinden(!) teşhis için Zabıta’ ya zorla götürüyorum birisini. Olayı kısaca açıklıyorum, velhasıl durum çıkmaza giriyor.
Telefon geliyor, görevli meşgulken birkaç kez çocuğa söylüyorum: “Bisiklet seninse al git”. “Hayır” diyor. Sonrasında aklıma geliyor, olayı bir kez daha anlattırıyorum çocuğa. Benzer bir kurgu, farklı bir anlatımı görevli ile birlikte dinliyoruz. Artık görevlinin de bana inandığını acıklı bakan, ‘beni uğraştırma’ diyen gözlerinden anlıyorum. Zabıta’ ya isim, telefon ve birkaç detay bırakınca kayıp eşyalara kaydediliyor bisiklet. Çıkışta yollar ayrılıyor; çocuk aşağı, ben yukarı.
Başta kask, iki elde birer bisiklet, bir elde ekstradan demir testeresi ile iki yan sokakta bildiğim güvenli bir yere doğru bisikletleri götürüyorum. Yolda soran oluyor, “sorma” diyorum. Çalıntı bisikleti emanete bırakıp iyice gecikmiş bir şekilde işe doğru yola çıkıyorum. Yürüyüş yolunun sonunda çocuk beni görüyor; muhatap olmayıp hızlıca yanından geçip gidiyorum. Ve işyerine gelip bu anımı yazıya dökmeye karar veriyorum.
Benim olmayan bir bisikleti yanlışlıkla çaldırtarak, bisikletimi (kuvvetle muhtemel) hırsızların eliyle getirten Allah’a hamd olsun.
Soluğu hemen zabıtada alıyorum; diyorum bisikleti çalmışlar, geri getirip başka kilitle kilitlemişler. Alanı gören kameraları gösteriyorlar. Çözünürlük bizim sistemi aratır. Bisikleti görme, yüz tanımayı bırak araba çalsalar anca fark edersin. Belsa güvenlik amirliğine yönlendiriyorlar. Orayı da bir şekilde bulup kameralarının olmadığını(?) öğrenince karşıdaki nalbura geçiyor ve bir demir testeresi alıyorum. Zabıta’ ya gidip diyorum ben bu kilidi keseceğim bilginiz olsun. Bisiklet parkına geçip, bakışlara aldırmadan, ter ata ata kilidi kesiyorum. Artık afyonum mu patlıyor, şoku atlatıp sağ salim düşünmeye mi başlıyorum bilmiyorum.
Lastikleri inceleyince ise emin oluyorum; bu benim bisikletim değil! Onca zamandır, çalınan bisikletimin yerine başka bir bisikleti sahipleniyormuşum. Artık, kilit de kesildi. Durumu, telefonumu kısaca açıklayan bir not hazırlayıp gidondaki boşluğa yerleştiriyorum. Ama benim bisikleti çalan, bu bisikleti bırakır mı? Öyle bıraksam bir dert, götürsem başka bir dert. Demir testeresiyle kilit kesip bisiklet götürmüşüm, kime dert anlatabilirsin. Nalburlara soruyorum, bisiklet kilidi de yok. Bir kilit bulsam onunla kilitler, anahtarı zabıtaya bırakır; en azından sadece kendi bisikletime yanarım. Bisiklet parkında karışık düşünceler içinde böyle plan yapmaya çalışırken bir ses duyuyorum: “Abi o bisikleti ne yapacaksın?”
2 kavruk çocuk, bıyıkları yeni terlemiş. Bisikleti ne yapayım diye düşünürken gelmişler, farkında değilim. Anlatıyorlar: ,benim bisikleti bir çocuk(?) çalmış, onlar da çocuktan zorla alıp aşağı bir yere saklamışlar. Malumu ilan etmiyorum; elimde demir testeresi, “Hemen gidin getirin” diyorum. Soruyorum, çaldığım bisiklet (öyle oldu biraz) onların değilmiş. Sahibini de bilmiyorlar ama merak ediyorlar ne yapacağımı. Benim bisiklet nihayet geliyor. Çalan çocuğu bildiklerinden(!) teşhis için Zabıta’ ya zorla götürüyorum birisini. Olayı kısaca açıklıyorum, velhasıl durum çıkmaza giriyor.
Telefon geliyor, görevli meşgulken birkaç kez çocuğa söylüyorum: “Bisiklet seninse al git”. “Hayır” diyor. Sonrasında aklıma geliyor, olayı bir kez daha anlattırıyorum çocuğa. Benzer bir kurgu, farklı bir anlatımı görevli ile birlikte dinliyoruz. Artık görevlinin de bana inandığını acıklı bakan, ‘beni uğraştırma’ diyen gözlerinden anlıyorum. Zabıta’ ya isim, telefon ve birkaç detay bırakınca kayıp eşyalara kaydediliyor bisiklet. Çıkışta yollar ayrılıyor; çocuk aşağı, ben yukarı.
Başta kask, iki elde birer bisiklet, bir elde ekstradan demir testeresi ile iki yan sokakta bildiğim güvenli bir yere doğru bisikletleri götürüyorum. Yolda soran oluyor, “sorma” diyorum. Çalıntı bisikleti emanete bırakıp iyice gecikmiş bir şekilde işe doğru yola çıkıyorum. Yürüyüş yolunun sonunda çocuk beni görüyor; muhatap olmayıp hızlıca yanından geçip gidiyorum. Ve işyerine gelip bu anımı yazıya dökmeye karar veriyorum.
Benim olmayan bir bisikleti yanlışlıkla çaldırtarak, bisikletimi (kuvvetle muhtemel) hırsızların eliyle getirten Allah’a hamd olsun.