Almancı sıfatı, bizzat Almanya da çalışan kişiler tarafından KENDİLERİNE takılmış bir isimdir, memleketteki insanlar tarafından değil. Çünkü ilk zamanlarda oradan gelenler kendilerini bizlerin biraz üzerinde görüyorlardı. Normaldir zira bizden 30-40 yıl ileri medeniyette bir ülkede çalışıyorlardı, birazcık farkları olsun. Biz bu farkı onlara seve seve verdik çünkü biliyorduk ki Onlar gurbette zor şartlar altında çalışıp, yemeyip biriktirip memleketteki ailelerini besliyorlardı.
Şimdi ise memleket zihinsel olarak değişti, Almanya ile aramızdaki kültürel fark makası aynı kalsa da(açılsa da) bizim için daha önemli olan oyuncak sektörü, sigara, Audi ve Levis 501 farkı kalmayınca artık Almancı veya fransızca deyimle Alamancı esprisini, önemini kaybetti. Almanyadan yurda tatile gelenlere ilgi azaldı, getirdiği çikolatanın aynısı veya benzeri köy bakkalında satılıyordu çünkü.
Gurbetçi kelimesi ise Avrupa da çalışanlar için geliştirilmiş bir kavram. Mesela ben bin yıl Kazakistan da çalışayım, kimse bana "gurbetçi" demez veya Amerika da veya Afrika da.
Yurtdışında çalışanlara ilgi o kadar azaldı ki kendimizi savunmak zorunda kaldık. Vize, oturma izni, çalışma izni, göçmen polisi, rüşvet kimsenin aklına gelmiyor artık. Neler çekiyoruz ya.
Bisikletleri üç kuruş daha ucuza alıyoruz diye çok şanslı sanıyorsunuz bizleri ama ben ne sizin gibi beyaz peynir veya tulum yiyebiliyorum (tulum neydi nasıldı neye benzerdi tamamen unuttuk), ne sucuk var ne pastırma ne salam ne de sosisli, yoğurt yok, ayran yok, kefir var, iç miden kaldırırsa. Zeytin? Marmara birliğin en dandikleri buraya postalanmış, fiyatı 40 TL nin üzerinde. Ekmek desen kerpiç (gerçek adı da kerpiç, rusca), gelenler söylüyor, kolanın fantanın bile tadı farklıymış memleketten, su iyi değil çünkü.