Ana gibi yar, bağdat gibi diyar olmaz. Deyiminin hikayesi?

Mert SÜREN

Daimi Üye
Kayıt
9 Ekim 2010
Mesaj
323
Tepki
94
Şehir
İstanbul
Arkadaşlarım abilerim, Deyimin anlamını istemiyorum, hikayesini yani nasıl ortaya çıktığını bilmek istiyorum... Google amcaya ne kadar yazsam da Vikipedi teyzeye bile sorsam da sadece anlamı çıktı... Hikayeyi bilen var mı???
 
  • Beğen
Tepkiler: Barış TURAN
Scudo

Mert SÜREN

Daimi Üye
Kayıt
9 Ekim 2010
Mesaj
323
Tepki
94
Şehir
İstanbul
@Sabri Atalay

Çok komik, ama dil ve anlatım hocam ''Ana gibi ya bağdat gibi yar olmaz''ı istedi...
 

tolga1976

Forum Bağımlısı
Kayıt
12 Eylül 2009
Mesaj
1.717
Tepki
2.380
Şehir
İstanbul, Ümraniye
Dilimizdeki ”Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” sözünün aslı muhtemelen ”Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz” şeklindedir Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır Bağdat gibi(güzel) şehir Ane gibi de (sarpama manzaralı)yar(uçurum) olmaz demeye gelir. Ancak siz Bağdat’ın Osmanlı Türk'ü için önemine bakınız ki oradaki Ane’yi anne yapıvermiş Tıpkı” Yanlış hesap Bağdat’tan döner”sözüyle Bağdat’ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.


Selam Mert:

Yukarıdaki renklendirmelerden umarım bir anlam çıkartabilirsin. Özellike son yeşil cümleye dikkat et.

Asıl soru şu; Bağdat ne den bu kadar önemliydi? Ve Ane uçurumunun bir resmi var mı?

E bunlarda sana kalsın;)

Kolay gelsin..:in:
 

Mert SÜREN

Daimi Üye
Kayıt
9 Ekim 2010
Mesaj
323
Tepki
94
Şehir
İstanbul
@Tolga Ayla


Çok teşekkürler abi, benim için zamanını ayırıp baktığın için teşekkürler ancak benim aradığım maalesef bu değil :(...

Örnek olarak;

Hani ''Püf noktası'' deriz ya...

Vaktiyle testi ve çanak-çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak, kalfa olup artık kendi başına bir dükkan açmayı arzu eder olmuş. Ne yazık ki her defasında ustası ona:

“Sen daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor” dermiş.

Ustasının bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkan açar. Açar açmasına da yeni dükkanında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar. Kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez. Nihayet ustasına gider ve durumu anlatır.

Usta, “Sana demedim mi evladım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Bu sanatın bir püf noktası vardır” demiş.

Usta bunun üzerine tezgaha bir miktar çamur koyar ve, “Haydi” der, “geç bakalım tezgahın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim.”

Eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta önünde dönen çanağa arada sırada "püf!" diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp giderir. Böylece çırak da bu sanatın “püf!” denilen noktasını öğrenmiş olur.

Her sanatın incelik gereken nazik kısmına da o günden sonra “püf noktası!” denilmeye başlanır.

Onca emeğe rağmen küçük ve basit görülen hava kabarcıklarını patlatmayı ihmal etmek tüm emekleri yok ediyor. Basit fakat etkili bir yöntemle tüm emek zayi olmaktan kurtuluyor.