1992 yılından bir yazım- bisikletle ilk kaçkar

Gürsel A.

Forum Bağımlısı
Kayıt
10 Eylül 2004
Mesaj
1.387
Tepki
2.153
Şehir
İstanbul
Kaçkar Güncesi- Bir Nehrin Kaynağına Yolculuk..
1. Gün:
Beni İstanbul'dan Rize'ye getiren otobüsten indiğimde bagajda beni bekleyen, muavinin "yassah" hışmından korunmak için iyice küçültülmüş,"kolu- bacağı" ayrılmış zavallı bisikletimi düşünüyordum. 20 saattir,üzerinde valizler,denklerle, karanlık ve dar bir hapishaneden kurtulma anı gelmişti benim zavallı bisikletimin. Meraklı bakışlar eşliğinde bisikletimi hayata döndürürken, yavaş yavaş klasik sorularda gelmeye başlamıştı bile;Ya abi yorulmuyor musun?, Bu yükle nası çıkacak ya? Abi yalnız başına dağlarda korkmuyor musun? Ya karşına "ayı"çıkarsa” gibisinden sorular, ya da "motosiklet varken bisiklete ne gerek var abi" "gibi parlak fikirler. Hepsini sabırla cevaplamaya çalışıyorum.

Amacım Kaçkar'larda doğup, Karadeniz'e dökülen ve Verçenik'ten fışkırıp, gelişen kardeşi Fırtına deresiyle birleşen Hala deresinin kaynağına bisikletimle ulaşmak. Bir anlamda bir akarsuyun sonsuz yaşamının bir bölümünde zamanda geriye doğru bir yolculuk.

Pazar kasabasını geride bıraktıktan sonra Fırtına deresiyle ilk karşılaştığım nokta aynı zamanda artık bitmeyecek gibi görünen yokuşların(60 km) başlangıcıydı. Derenin Karadeniz'le kucaklaştığı yerde,sanki dolu dolu yaşanmış bir ömrün sonundaki olgun, ağırbaşlı, dingin bir kişilikle tanışmış gibiydim. Geniş yatağında ağır ağır akan derenin suyu billur berraklığında. Bunu erozyona izin vermeyen,sık bitki örtüsüne borçlu. Çevrem o kadar yeşil ki, çıplak bir toprak parçası görmek hemen hemen olanaksız.Her yerden sular fışkırıyor. Hatta asfalttan bile su sızıyor. İstanbul 'da eski yıllarda yaşanan susuzluğu düşünüyorum.

İlk 10-15 km'lik yol oldukça düzgün zeminli ve tatlı bir eğime sahip.
Oldukça süratli yol alıyorum. Kış başlangıcı olduğu için yanımda çok fazla malzeme var ve sonuç olarak yüküm ağır.İçerilere doğru yol aldıkça derenin karakteri de değişiyor. Yatağı daralan dere biraz daha hızlı ve canlı akıyor. Sağdan ,soldan ona karışan derecikleri sanki bağrına basıp onlarla buluşmanın verdiği sevinçle daha da coşuyor. Bu coşku ona vadileri, dağları isteğine göre şekillendirmede güç katıyor. Minik çağlayanlardan zıplayan alabalıklar da bu şenliğe katılıyorlar.

Yol üzerindeki yamaçlara serpilmiş evlerden oluşan köylerden geçerken kısa molalar verip, canayakın Karadeniz insanlarıyla sohbet ediyorum. Geceyi geçirmek için kamp kuracağım Çamlıhemşin'e yaklaşırken yol da iyice dikleşmeye başlamıştı. Oraya ulaşmadan önceki son köyü de geride bıraktığım sırada artık hava da kararıyordu.

Hala deresiyle ilk karşılaşmam Çamlıhemşin çıkışında oldu. Tarihi Zilkale'den eteklerini yalayarak geçip gelen Fırtına deresi işte bu noktada Kaçkarlar'ın karlı yamaçlarından doğan kardeşiyle birleşiyordu. Kamp kurulabilecek uygun bir yer bulmam oldukça uzun sürdü. Her yer ya çok eğimli ya da sık bitki örtüsüyle kaplı. Sonunda bulduğum en uygun yerde çadırımı kurup,yemek yedikten sonra iki kardeş derenin dinlendirici uğultusuyla uykuya daldım.

2.ve 3. Gün:
Ertesi günkü rotam yine Hala deresi boyunca artık iyice dikleşmiş bir yoldu. Hala deresi de daha da daralmış yatağında kabına sığmayan, kayadan kayaya sıçrayan genç bir dağ keçisi gibiydi. Ayder yolu heyelan yüzünden kapanmıştı. Bu sefer bisikletimi ben sırtlayıp, yol üzerindeki kayaları aşıp, yolun düzgün bölümüne geçtim. Öğlene doğru Ayder'e ulaştığımda iyice yorulmuş ve acıkmıştım. Şimdi aramızda olmayan dağcı arkadaşım Mehmet Yüregilli'nin ailesinin işlettiği , şirin ve tipik karadeniz evi "Otel Güroluk"ta birkaç gün iyice dinlenme fırsatı buldum. Orada kaldığım sürece bir kez daha bu yöre insanlarının ne kadar neşeli, misafirperver ve ince zekalı olduklarını anladım. Hele evin dedesinin onca yaşına rağmen elindeki her türlü işi pratik zekasıyla çözüvermesi, bir taraftan da Türkiye ve dünyada her olup -biten hakkında fikir yürütüp, tartışma açması beni oldukça etkiledi.

4. Gün:
Artık tırmanışın son ve en zorlu bölümünü gerçekleştirmeye gelmişti sıra. Ayder-Yukarı Kavran Yaylası arasındaki yolun oldukça dik ve yer yer iri taşlardan oluşması iyice ağır bisikletim ve benim için aşılması güç bir engel gibi gözüküyordu. Zaten orada bulunduğum sürece yapmak istediğim Ayder'lilere olanaksız gibi görünüyordu. Ekim sonu olduğundan kara yakalanma riskim oldukça yüksekti. Fakat tüm bunlara karşı önlemlerimi almıştım.

Hala deresi de oldukça dik eğimin verdiği ivmeyle iyice coşmuş, çağlayanlar yaparak yaramaz bir çocuk gibi oradan oraya koşturuyordu. Kaçkar Dağına yaklaştıkça eğim daha da artıyordu. Hatta bir yerde eğim o kadar fazlaydı ki çamurlu zeminde bisikletim oldukça yüklü olmasına rağmen arka tekerim patinaj yaptı ve inip bisikleti- hayatımda ilk kez- kısa bir süre ittirmem gerekti. Yaylacılar bölgeyi terkettikleri için çevrede kimseler yoktu. Sadece ben, bisikletim ve zirveleri dumandan görünmeyen büyüleyici sırtlar. Aşağı Kavran yaylasını da geçtikten sonra hava iyice serinlemişti ve ben de 3 saattir dik yokuşta pedal basıyordum. Bu tip etkinliklerde beslenme çok önemlidir.Gerekenden az veya niteliksiz besin almak hiç tahmin edilemeyecek sonuçlar doğurabilir. Hemen kısa bir mola verip enerji depolarımı doldurdum. Birkaç kilometre sonra da kampımı kuracağım Yukarı Kavran yaylasına ulaştım. Çadırımı kurmak için bir yer ararken, şimdi aşağılardaki yayla insanlarının sanki benim için bıraktıkları mimari harikası bir evin kapısının açık olduğunu görüp,içine yerleştim. Biraz dinlendikten sonra çevrede dolaşmaya çıktım. Çevremde doruklardaki rüzgarın ve yayladan geçen derenin şırıltılarından başka hiç bir ses duyulmuyordu. Kaçkar dağına doğru ilerledikçe manzara muhteşemdi.

Ben de artık buradan çok uzaklarda tanıştığım dev bir akarsuyun artık doğum yerindeydim. Karlı doruklardan süzülen sular bazen minik buzul gölleri oluşturup, bazen de kayalara sızıp, yüzlerce değişik noktadan yeryüzüne çıkıyordu. Bu minik pınarlar sanki sözleşmiş gibi, aşağılarda bir yerlerde randevu yerlerine doğru ilerliyorlardı. Hepsinin birleştiği noktada sanki eski dostların buluşmasının yarattığı coşku ve sevinçle, hep birlikte,devamlı güçlenip gelişerek ve artık tek bir vücut halinde, önlerine milyonlarca yıldır çıkan engelleri aşarak yollarına devam ettiler.

Gürsel Akay- Kasım 1992
Foto: Manuel Çıtak

Güncel Not:1992 Ekim'inde yalnız başıma yaptığım bu gezide amacım o kadar yükle Kaçkar dağını aşıp Artvin tarafına geçmekti. Kimselerin olmadığı, en yakındaki insana yürüme hızıyla 7-8 saat uzaklıktaki Yukarı Kavran Yaylası'ndaki 2. günümde akşam üzeri tipi başladı. İtalya'dan -çok paralara- kendi ellerimle satın aldığım Specialized Rockhopper bisikletimin başına bir şey gelmesinden korkarak (tipiye yakalanıp bisikleti oralarda bırakmak zorunda kalıp aşağıya yürümek gibi) acilen aşağıya inişe geçtim. İnişe geçmeden önce cantilever frenlerime (motosiklet elciği kadar büyük Shimano Exage fren kolları vardı) sıfır pabuç taktım. (Başıma geleceği biliyordum çünkü) Nitekim biraz sonra fren sıkmaktan 4 parmağım birden sızlıyordu (2 parmaklık fren kollarına sahip sizlere bu tuhaf gelebilir) Ben de çareyi fren telini germiş olarak (yani kendiliğinden fren yapar halde) aşağıya indim. Buna rağmen oldukça yüksek süratlere ulaşıyordum. Çünkü zemin ıslaktı ve pabuçlar çok çabuk aşınıyordu. İniş bittiğinde zaten pabuçlar metaline kadar erimişti.

2-3 gün daha Karadeniz dağ köylerinde kalıp İstanbul'a döndüm..

Bu sefer 1995 yılında tur arkadaşım fotoğrafçı dostum Manuel Çıtak'la aynı şeyi denedik. Yukarıda yine tipiye yakalandık ve zor kaçtık.. Kaçkar bize bu kez de izin vermemişti..

Foto: Manuel Çıtak
Sonra 1997 yılında "expedisyon tarzında" bir geziyle 8 kişilik bir ekiple dağı aştık. Ekibin yaş aralığı 17-60 idi!!Böylece ilk kez Kaçkar dağı bisikletle aşılmış oldu..

Foto: Manuel Çıtak
Bölgeye son gezimiz 2004 yılındaydı.. 5 günde toplam 6000 m. irtifa çıktık ve indik. 250 Km. yol yaptık..Tek etapta 0'dan 1250 m. ye tırmandık. Ertesi gün 2250 'ye Yukarı Kavran'a çıktık. Dönüşte 2250 m'den 500'e indik sonra aynı gün tekrar 1250'ye çıktık.. (Zavallı dizlerim!!)Çok eğlenceli ama benim için "meşakkatli" bir geziydi..

Foto:Bertan Tokuzlu

Bölgeye ziyaretlerim sadece bisikletli gezilerle sınırlı değildir.
Foto: Haldun Aydıngün (En sağda ben)

Foto: Haldun Aydıngün
2001 yılında yürüyerek sırtımda kızımla, (o zaman 4,5 yaşındaydı) yani üzerimde toplam 35-40 kg yükle 6 günde Trans (geçiş) yaptık..Bu arada da ilk kez Kaçkar zirvesine çıkmış oldum..

Foto: haldun Aydıngün- Kaçkar Zirve: 3932 m.
Gördüğünüz gibi Kaçkar Dağları'nın (ve bölgesinin) ruhumda özel bir yeri vardır..
Herkese tavsiye ederim..
Şubat 2006
 
Scudo

c.turhan

Aktif Üye
Kayıt
27 Aralık 2005
Mesaj
156
Tepki
262
Şehir
Lüleburgaz
Tebrikler ve teşekkürler,
bunca zamandır yayınlamamanız biraz yazık olmuş
 

tayfur

Forum Bağımlısı
Kayıt
22 Mayıs 2005
Mesaj
1.621
Tepki
1.025
Şehir
İstanbul
resimler muhteşem, mesafeler ve yükseklikler de bilgisayarımın başında oturduğum halde dizlerimi sızlattı.
 

Gürsel A.

Forum Bağımlısı
Kayıt
10 Eylül 2004
Mesaj
1.387
Tepki
2.153
Şehir
İstanbul


Herkese teşekkürler..
Diğer yazıları da yollayayım bari..
 

Önder Özdoğan

Forum Bağımlısı
Kayıt
25 Mayıs 2005
Mesaj
2.276
Tepki
1.167
Vayy gürsel abi sende ne cehverler varmış haberimiz yok..;)

Bu ne şekıl abi muhteşem bir organızasyon..Kaçkar Dağları
eline sağlık gürsel abi..

saygılar..
 

Süleyman Şatır

Forum Bağımlısı
Kayıt
22 Mart 2005
Mesaj
1.151
Tepki
2.733
Şehir
Fatih / İstanbul
Gürsel Bey gerçekten güzel bir gezi olmuş... Rize - Ayder arasını geçtiğimiz yaz Necati Bey'le biz de katettik... Rize - Çayeli - Pazar - Ardeşen kavşağı ve Çamlıhemşin'den geçerek biz de Ayder'e ulaştık... Ama biz Ayder'den daha yukarılara çıkmadık... Ayder'de bir gece kalıp, indik, sonra da Sarp'a doğru pedal bastık... Ayder'den sonraki yaylaları ben de çok merak ediyorum... Paylaştığınız için teşekkürler...
 

noktalivirgul

Forum Demirbaşı
Kayıt
6 Aralık 2005
Mesaj
439
Tepki
246
Şehir
ISTANBUL
abi süpermiş valla bi solukta okudum öbür yazılarıda heycanla bekliyorum selamlar saygılar.
 

Said Ergöktaş

Forum Demirbaşı
Kayıt
15 Temmuz 2005
Mesaj
444
Tepki
197
Şehir
KAYSERİ - Hill Climb - XC
ooy oy oy..:eek:
süpersin abi..
çook heyecanlı gözüküyor buralardan..
diğer yazıları da bekliyoruz..
 

tayfur

Forum Bağımlısı
Kayıt
22 Mayıs 2005
Mesaj
1.621
Tepki
1.025
Şehir
İstanbul
Gürsel Abi Kaçkar Dağı'nın ve yol üzerindeki mekanların GPS koordinatları elinde var mı? Verebilir misin varsa? Google Earth den dahî olsun incelemek isteyenler var da. :)
 

Gürsel A.

Forum Bağımlısı
Kayıt
10 Eylül 2004
Mesaj
1.387
Tepki
2.153
Şehir
İstanbul

SelamTayfur..
Var ama bir arkadaşın GPS'ine aktarmıştım. Ordan alınca yazarım.. Google Earth'den de kabaca koordinat verebilirim..
Selamlar..
 

tayfur

Forum Bağımlısı
Kayıt
22 Mayıs 2005
Mesaj
1.621
Tepki
1.025
Şehir
İstanbul
abi ben de google earth'den bakacaktım. çok mutlu olurum.

selamlar.
 

Gürsel A.

Forum Bağımlısı
Kayıt
10 Eylül 2004
Mesaj
1.387
Tepki
2.153
Şehir
İstanbul

Yukarı Kavran yaylası: 40 53'46,75 N / 41 07' 52,27
Burası doğru dürüst yol olan son nokta.Kaçkar Zirve yapacakların ana kampı gibi bir yer. Büyük bir köy görünümünde..Pansiyon bile var..Çok eğlenceli bir yayladır..İnsanlar sık sık horon teper, tulum çalar.. Her milletten insana(dağcı-trekkingci) rastlarsınız..İsrail'li dağcıların gözde mekanı..

Kaçkar Zirve:40 50' 08,59 N / 41 09'33,31 E
 

ymgirgic

Üye
Kayıt
13 Ocak 2006
Mesaj
98
Tepki
115
Şehir
Konya civarı...
19 şubat 2006 gününden bir yazım..
Bisikletsiz bir Meram Dere güncesi
Bir derenin kaynağına yolculuk

1. dakika:
Beni piknik yerine götüren kayınpederimin arabasından indiğimde bagajda beni bekleyen kayınpederimin yasak hışmından korunmak için küçülmüş bir bisikletim zaten yoktu. Pikniğe gitmeden önce 3-4 saat bisiklete bindiğim için evde dinlenme zamanı gelmişti benim zavallı bisikletimin.

İşte bisikletim:
Bizden önce gelenlerin meraklı bakışları eşliğinde piknik malzemelerini piknik yerine indirirken, yavaş yavaş klasik sorular da gelmeye başlamıştı bile; Nereye oturalım? Bu mangalı nerede yaksak duman üzerimize gelmez acaba? Hepsini sabırla cevaplamaya çalışıyorum..

Benim amacım ise, piknik yerinin arkasındaki çok yüce tepeden doğup, önümüze dökülen ve yamaçlardan fışkırıp, gelişen kardeşi Meram Deresi’yle birleşen diğer derenin kaynağına bisikletsiz ulaşmak. Bir akarsuyun sonsuz yaşamının bir bölümünde zamanda geriye doğru bir yolculuk.

Mangal tutuşturulmaya çalışılırken ben de ilk çakıl taşlarını geride bıraktıktan sonra Meram Deresiyle ilk karşılaştığım nokta aynı zamanda artık bitmeyecek gibi görünen yokuşların(6 metre)başlangıcıydı.

Derenin Meramla kucaklaştığı yerde, sanki boşuna yaşanmış bir ömrün sonundaki kaygılı, endişeli, huzursuz bir kişilikle tanışmış gibiydim. Dar yatağında akmadan duran derenin suyu buzlu cam matlığındaydı. Bunu erozyona izin vermeyen, sık kaya örtüsüne borçlu. Çevrem o kadar gri ki, çıplak kahverengi ve verimli bir toprak parçası görmek hemen hemen olanaksız. Her yerden kaya fışkırıyor. Hatta asfalttan bile tozlar kalkıyor. Konyada eski yıllarda yaşanan tozlu yolları düşünüyorum.

İlk 1-2 metrelik yol oldukça çakıllı ve tatlı bir eğime sahip. Yol bitmesin diye oldukça yavaş yol alıyorum. Yaz başlangıcı olduğu için yanımda çok fazla malzeme poşeti yok hepsini piknik yerine bırakıyorum ve sonuç olarak yüküm dayanılmayacak kadar hafif ve bu da beni çok yoruyor tabii. Yukarılara doğru yol aldıkça derenin karakteri de değişiyor. Yatağı daralan dere artık yeri dar olunca hiç oynamayıveriyor. Sağdan ve soldan ona karışan kılcal damar şeklindeki sızıntıları sanki donmuş bağrına basıp onlarla buluşmanın verdiği buruklukla daha da donup kalıyor. Bu hüzün ona vadileri, dağları isteğine göre şekillendirmede güç katıyor. Çünkü donan kayalar buzun tesiriyle parçalanıyor. Minik deliklerden çıkan (b..) böcüleri bu şenliğe katılıyor.

Yol üzerindeki yamaçlara serpilmiş eski karınca yuvalarının kenarından geçerken kısa molalar verip, canayakın böceklerle göz göze geliyorum. Zamanı geçirmek için çömeleceğim son tepeye yaklaşırken yol da iyice dikleşmeye başlamıştı. Oraya ulaşmadan önceki son böcek yuvasını da geride bıraktığım sırada hava kararıyor. Sanırım bir bulut güneşi kapatıyor.
Meram deresiyle ilk karşılaşmam piknik sahasında oldu.

Tarihi Meram eteklerini uzaktan seyrederek geçip giden Meram deresi işte bu noktada bu heybetli dağın çakıllı yamaşlarından doğan üvey kardeşiyle birleşiyordu. Çömelecek bir yer bulmam oldukça uzun sürdü. Her yer ya çok eğimli yada sık çakıl taşlarıyla kaplı. Sonunda bulduğum en uygun yer de çömelip bazı ihtiyaçlarımı giderdikten sonra iki kardeş derenin çıkmayan sesiyle ortalık çok sessiz bir halde olunca birden içim geçmiş.

2. ve 3. Dakika:
Ertesi dakika rotam yine aynı dere boyunca artık iyice dikleşmiş bir yoldu. Dere daha da daralmış yatağında girdiği kabın şeklini alarak donmuş bir buz şeklindeydi. Kaynağa yaklaştığımda pek yorulmamış ve acıkmamıştım.

4. Dakika:
Artık tırmanışın en zevkli bölümünü gerçekleştirmeye gelmişti sıra. Dere sanki pusuya yatmış gibi kımıldamadan duruyordu.

Ben yaklaştıkça eğim artıyordu. Hatta bir yerde eğim o kadar fazlaydı ki ayağımı yerden biraz daha yukarı kaldırmadan ilerleyemiyordum. Sanırım bu durum eğimden kaynaklanıyordu. Sadece ben, mangal kokuları ve çakıllı sırtlar. Birkaç adım atınca hava iyice serinlemişti ve ben 3 dakikalık dik yokuşta adımlıyordum. Bu tip etkinliklerde mangal olayı çok önemlidir. Geri döndüğünde niteliksiz mangal eti kullanmak tahmin edilemeyecek sonuçlar doğurabilir. Hemen kısa bir mola verip ciğerlerimi, bulunduğum yere kadar ulaşan mangal kokusuyla doldurdum. Birkaç metre sonra yine çömeleceğim kayanın kenarına ulaştım. Sonra kaynağa doğru ilerledikçe manzara muhteşemdi. Ben de artık buradan metrelerce aşağıda tanıştığım küçük bir devin artık doğum yerindeydim.

Karlı yarıklardan süzülen sular bazen minik buzullar oluşturup, bazen de kayalara sızıp, bir elin parmakları gibi donmuşlardı. Bu minik pınar sanki sözleşmiş gibi donup kalmıştı. Sanki eski bir dostu görmenin verdiği duyguyla artık tekbir vücut halinde, önlerine milyonlarca yıldır çıkan ot ve çakıl taşlarına varıp dayanarak dona kalmışlardı. Dağdan aşağıya indiğimde piknik yerinde karşılaştığım manzara ise, dağda gördüklerimden hiç de geri kalmazdı. Aşağıda resmi olan sofrayı Kaçkarlar’da ustama sunmak isterdim.

ymgirgic 19 şubat 2006. (Meram/Konya/Turque)

Not: "Güzel şeyler mutlaka taklit edilir " gerçeğinden cesaret alarak yaptığım bu mizahi atıfa gösterdiği (Kaçkarlar’dan yüce) anlayıştan dolayı sevgili Ustam Gürsel Bey’e teşekkür ederim.
 

Murat CER

Forum Bağımlısı
Kayıt
11 Ekim 2004
Mesaj
2.047
Tepki
1.134
dağcılık günlerimi hatırlatan rotalarda bisiklet turu...süper..teşekkürler abi..

gürsel abi bu kaçkar faaliyeti atlas dergisinde çıkmışmıydı?manuel çıtak ismi de çok tanıdık geliyor, bir zamanlar atlas fotoğrafçısı olabilir mi? haldun aydıngün üstadla da görüşüyorsanız Eskişehir'den çooook selamlar...

sanki ben bu "Kaçkar Güncesi- Bir Nehrin Kaynağına Yolculuk.." cümlesini hatırlar gibiyim...
 

Gürsel A.

Forum Bağımlısı
Kayıt
10 Eylül 2004
Mesaj
1.387
Tepki
2.153
Şehir
İstanbul


Harika tek kelimeyle.. Çok güldüm, çook.. Mesut bey bakalım sizin daha ne cevherlernizi göreceğiz.. Forumdaki arkadaşların haberi yok tabii.. Demek mizah yazarlığını" da eklemek gerekecek bu durumda.. Ben cevherlerin/marifetlerin hesabını tutamaz oldum vallahi..

Tebrikler bin kere tebrikler ve teşekkürler..
 

Gürsel A.

Forum Bağımlısı
Kayıt
10 Eylül 2004
Mesaj
1.387
Tepki
2.153
Şehir
İstanbul


Selam Murat..
Valla iyi hafıza.. Evet Atlas'tan önce Gezi diye bir dergi vardı, orda yayınlanmıştı..
Manuel Çıtak sıkı bir bisikletçi ve ondan öte Türkiye'de popüler olmayıp ama çok büyük işlere imza atmış fotoğrafçılarından biridir..Avrupa'da bir çok önemli dergide (Alman Geo vb)yüzlerce fotoğrafı yayınlanmıştır. 1995 ve 1997 yıllarındaki Kaçkar "ekspedisyonlarında" o da vardı..

Arkadaşım Haldun Aydıngün de iyi bir dağcı, yazar ve epeydir de sıkı bir bisikletçidir..2001 Trans Kaçkar'ı onun liderliğnde yaptık.Aynı gezide Prof. Kuvvet Lordoğlu da vardı.O da iyi bir dağcı ve bisikletçidir..
Selamını Haldun'a iletirim tabii. Onlar bu günlerde Kış Trans Kaçkar yapıyor olmalılar...
 

Murat CER

Forum Bağımlısı
Kayıt
11 Ekim 2004
Mesaj
2.047
Tepki
1.134
muhtemelen arşivime olan sayılardan biri..Gezi dergisini de takip etmiştim bir süre..

memlekette duayen diyebileceğim kim varsa saydın abi...Gürsel Akay, Haldun Aydıngün, Kuvvet Lordoğlu, Manuel Çıtak..tabii bu isimleri (sen müstesna), benden gençler pek bilmezler :) benim doğa sporlarına ilk ilgi duymaya başladığım 1995-1997 yıllarında atlas, gezi, outdoor dergilerini alırdım..o dergilerde görürdüm bu isimleri.. yazılarını okur, fotoğraflarını keyifle izlerdim...

abi konu dağılıyor ama bir de hüseyin ürkmez (soyadı tam olarak neydi hatırlayamadım üzülmez, üzmez de olabilir) vardı..beşiktaşta bisiklet atölyesi vardı bi süre..don kişot...güzel yazıları olurdu outdoor'da falan..sonra bi ara "bilmem nerden bilmem nereye tek başına kürekle" yazısını okumuştum..sıkı outdoor sporcusu idi..şimdi nerelerde?