Ah be Feribottaki Abi, kurmayacaktın o cümleyi.
"Hiç işi gücü yok mu bunların," demiştin, değil mi abi? Baktın on iki tane koca adam, çocuk oyuncağı bisikletlerle...
Yok abi, öyle değil. Bak dinle...
Şimdi, feribottaki abi. Ne sen bu adamları tanırsın, ne de onlar seni tanır. Bilemezsin ki, iyi kötü hepsinin işi gücü vardır. Aralarında belki işçisi, memuru, mühendisi, işletmecisi, öğretmeni, doktoru vardır. Olmadı, öğrencidir. Bilemezsin ki, belki işten güçten bunaldığı için buradadır zaten. Belki kafasında işler güçler hâlâ cirit atıyordur. Birazdan çalacak telefonda iş güç tarif edecektir belki. Ya da artık çalmasın diye uçuş moduna almıştır telefonunu ve kendini.
Ah be, feribottaki abi! Nasıl anlatsak sana on küsür kiloluk bu metal-plastik karışımının büyüsünü? Nasıl desek ki, bu adamlar hiç birbirini bilmezken bir 'hadi'yle yollara düşüp, birazdan vuracakları rampalarda bir takım ruhuyla pedal basacaklar? Birbirlerinin arkalarını kollayacaklar, birine bir şey olsa on bir el uzanacak...
Bak, feribottaki abi. Bu bisiklet denen icadın içinde bir virüs var. Herkese bulaşmaz ama bu virüsü kapanlar amansız bir derde düşer. Haftasonu güzelce uyuyup, arabaya atlayıp, pikniğini yapıp dönmek varken senin gibi; kaptın mı bu virüsü, abi, haftanın yorgunluğunun üstüne sabahın köründe kalkıp, kıçın yetmiş beş cm2 selede kilometrelerce pedal basıp, arabayla on dakikada çıkacağın Sudüşen rampalarına saatlerce tırmanırsın. Ha, eline ne geçer dersen, bin sayfa yazılsa anlatılmaz. Bakma, lafını eder bu adamlar ama hiçbirinin gözü ne aldığı oksijende, ne yeşilin bin bir tonuyla resmedilmiş doğada, ne dalından yedikleri mis kokulu meyvelerde, ne hayratlardan içtikleri, kuruyan ağızlarına ilaç olan serin sularda, ne de buz gibi sularına daldıkları şelalenin güzelliğinde. Onların yüreği rampa çıkarken bastıkları pedalla atıp, çıkan ateşleri, inişte yüzlerine esen rüzgarla düşer. Ne demiş büyüğümüz; maksat varmak değil, yolda olmaktır. Kuracaksan böyle cümle kur!
Bu arada, feribottaki abi, seni tanımazlar dedim ama sanki çıkaracaklar bir yerlerden. Sen şu bisikletin arkasından sabırsızca korna çalan, tamponuyla arka tekere yapışan o abi olmayasın. Aynasını gidona takan, sağındaki bisikletliye yol vermeden sağa dönen abi? Muhtemeldir ki bisiklet yolunun kıyısında yaktığın mangalın dumanını hepsi solumuştur. Veyahut şu iç-dış lastikleri yaran şişe kırıklarının faili sensindir. Evet, evet, hiç yabancı değilsin...
Aman, feribottaki abi. Bu adamları yanlış anlama sakın. Seninle bir dertleri yok. Severler seni. Yolda kalsa araban, lastiğin patlasa, yardım için ilk onlar durur. Çiçeği, böceği sever onlar, insanı mı sevmeyecek?
Evet, feribottaki abi. Hasbihâlin sonunu bir dua ile getireyim. Bu, bence bir hayır duası, istersen sen beddua de. İnşallah, karne hediyesi olarak bisiklet aldığın oğlun/kızın/torunun bu virüsü kapar da günün birinde 'baba/dede, ben tura gidiyorum' deyip düşer yollara.
Dedim ya abi, kurmayacaktın o cümleyi.
Haydi uğurlar ola...
----
Arkadaşlar, her ne kadar aslolan o pedala basmak olsa da bunu beraber yapmaktan, aranızda olmaktan, her birinizi tanımaktan mutluluk duydum. Pedalınıza sağlık.
Hepiniz gezinin güzelliğini içten anlatmışsınız. Fotoğraflarla süslemişsiniz. Bize okumak kaldı. Elinize sağlık.
Yukarıdaki satırlar da bende geziden kalan tortular...
Kalın sağlıcakla...